Bill, yaşlı bir ormanda kendinden emin adımlarla ilerliyordu. Baykuşların, yarasaların yada diğer ne idiğü belirsiz canlıların, dolunay ışığındaki görüntüsü ona gayet normal geliyordu. Yürürken daha da sabırsızlanıyordu. Üç yıllık uzun bir arayışın sonuydu artık. ''Büyük Kapanış'' yakındı. Ama içinde olduğu durumun, bir tiyatro oyunuyla arasında iki önemli fark vardı. İntikamının gerçek oluşu ve alkışlayacak bir seyirci kitlesinin olmayışı.
''Hayır...''
Buraya kadar kararlılıkla gelmesini sağlayan şey, yani öfke, en önemli silahı olmuştu. Bu duygu ölesine saftı ki... Sevgi kıskançlıkla zedelenirdi, umut ise korkuyla... Nefret pişmanlıkla sönerdi, sadakat ise gururla... Ama öfkeyi zayıflatamazdı hiçbir varlık. Öfke sönmeyen bir ateşti içinde. Geçmişi geçmişte bırakamazdı henüz. Bırakabilse bile onun için gelecek yoktu artık. Ne ölen annesini geri getirebilirdi ne ölen üvey babasıyla küçük kardeşini. Üvey babasının birkaç asır gibi gelen süre önce söyledikleri geldi aklına.
''Yalnızca tek bir hayat vardır oğlum. Tek bir hayat ve tek bir ölüm. Seni hayatın boyu takip edebilecek tek bir acı. Tek bir aşk.''
Bunu söylediğinde bir anlam çıkartamamıştı belki de. Ama artık anlıyordu. Ailesini geri getiremezdi. Bu sözcükler sanki birer iç kanamaydı. Bütün bunlar tek bir şeye dönüşmüştü.
''İntikam.''
Gözlerinden birer damla yaş damladı. Fakat yere değmeden buharlaşmışlardı sanki. Nihayet bir mağranın girişinde buldu kendini. Teberini eli ve ön kolu arasına aldı. İçeri adımını atmasıyla yaşlı bir adamla karşılaşması bir oldu. Adamın saçları ağarmıştı ve dökülmeye başlamıştı. Boyu uzundu. Yapılı bir vücudu vardı. Kendisinden daha kısa olan misafirinden ölümüne korkmuştu.
''Nedenini bilmiyorsun!''
Bill' in damarlarında akan kan intikam arzusuyla yanıyordu sanki. Bu yangını ne yağmurlar söndürebilmişti, ne de sessiz haykırışlar. Bunu söndürebilcek şey birkaç damla kandı belki de.
''Lütfen. Yalvarırım...''
Ne kadar da ironikti.Merhamet görmeyeceğini anlayacak kadar, bilge değil miydi yaşlı adam?
Hiç bir tepki vermeden ilerlemeye devam etti. Adam ağlamaya başlamıştı.
''Özür dilerim...''
Teberini mızrak kısmını adamın böğrüne soktu. Sonra çıkarttı.Yanlamasına dönerken de balta kısmını adamın gövdesine sapladı. Adam son bir kez daha yalvaramadan ölmüştü. Soğukkanlılıkla adamın yanına gitti. Akan kan küçük bir gölet oluşturmuştu. Teberini buraya sapladı. Arka cebinden hançerini çıkarttı. Sol elini kaldırdı ve hançeriyle derince kesti. Kendi kanı yerdeki kanla birleşince çok eskilerden kalma ritüeli gerçeklertirdi.
''Edilen Yemin Tutuldu,
Dökülen Kan Dolunayda Yıkandı.
Yapılanların Hepsi Geri Alındı,
Ve Bedeli Kanla Ödendi!''
Sıçrayarak uyandı Bill. Birkaç hafta önce yaptıklarını her gece rüyasında görüyordu. Pişman değildi. Ama sanki birileri onu pişman etmeye çalışıyor, bu anıyı sürekli canlı tutuyordu. 'Son Çığlık' adını verdiği teber yatağının kenarında, başucundaydı. Bu silahı kendi yapmıştı. Saf ilahi bronzdandı. Yastığının altındali hançerini aldı. Zincir zırhını giyindi. Uykusuz geçer üç yılın ardından yeterince dinlenmişti. Ailesinin intikamını almıştı. Ama hala yapacak çok fazla işi vardı. Kahvaltı yapmak üzere evden ayrıldı.