Yeşil sarmaşıklarla süslü, parıldayan kapıdan geçtiğimde gördüklerim, beklediklerimden fazlaydı. Sanki dilim tutulmuştu. Sadece şunları fısıldayabildim :
“Vay canına!..”Neredeyse tüm hayatımı buranın nasıl bir yer olduğunu dinleyerek geçirmiştim. Yanlarında kaldığım amcamlar bana buradan bahsederdi. Eğer birgün eve saldırı olursa ben kaçıp direk buraya gelecektim. Pardon, ailemden bahsetmeyi unuttum. Onlar çok iyi insanlardı. Şu ansa, oh evet biri ölü. Diğerini ise hiç öğrenemedim.. Neyse kapıdan geçtiğimde geçirdiğim saskınlık duygusu, kısa bir süre sonra geçti. Yavas adımlarla kulübelerin oldugu alana doğru ilerlemeye basladım. Kendimi çocukken amcamın zoruyla gittiğim tenis kurslarında gibi hissediyordum. En yeni bendim, en berbat olanda..
Meydanın ortasında orta yaslı bir adam duruyordu. Beni bekliyormus gibi bir hali vardı. Yavasca elini kaldırdı ve beni yanına cagırdı. Ayaklarımı sürükleyerek yanına gittim. Gözlerinin içine baktığımda, hala gözlerinde birçok gençlik macerasına atılmıs olduğunu anlayabiliyordum. Tiz bir sesle konustu :
“Sen Sirius Wayne misin?” Adamın konusması soğuktu. Bu beni korkutmustu. Titrek bir sesle cevap verdim :
“Evet, ben oyum.”
“Gel benimle.” diye fısıldadı. Yasından beklenmeyecek bir sekilde çevik hareket ediyordu. Pesinden giderken epey zorlandım. Sonunda beni kumral, kıvırcık saçlı bir çocuğun yanına bıraktı. Giderken çocuğa :
“Onu hangi kulübeye koyacagını biliyorsun, Davis. Babasının kim olduğunu henüz öğrenemedik.” diye seslendi.
Çocuk beni tartar gibi baktı. Ardından sevecen bir gülümsemeyle içinden gürültü sesleri gelen bir kulübeyi isaret etti. Oraya gitmemi, oranın ebeveynim kim oldugunu belli edene kadar evim olacağını söyledi. Ona söylemesemde o sıralar söyle düsünüyordum :
“Ya belli etmezse?” Yinede bana söyleneni yaptım. Kulübenin önüne geldiğimde duvarda eski yunan harfleriyle ; “Hermes” yazdığını gördüm. Hermes yolcuların ve hırsızların tanrısıydı. Bunu önceden mitoloji derslerinde öğrenmistim. Kapıyı ittim ve içeri girdim.
İçeride herkes kendi halindeydi. Kimse benim geldiğimi farkına varmamıs gibiydi. İyikide varmamıslardı. Çünkü ben birçok okul değistirmeme rağmen hiçbir okulda fazla sevilmedim. Kötü bir çocuk olduğum için değil, sadece baskalarının esyalarını çalmayı sevdiğimdendi bu olay. Ama amcamlar buranın değisik olacağını söylemislerdi. Zaten onlara güvenmekten baksa elimden ne gelirdi ki?
Seri adımlarla kavga eden iki çocuğun yanından uzaklastım. İki duvarın bir açı olusturdugu yere sırt çantamı fırlattım. Hep dağınık olan saçlarım bugün çok daha beterdi. Çömeldim ve omzumu duvara yasladım. Gözlerimi kapatıp düsünmeye basladım. Eğer normal dünyadaki hayatım son bulduysa kapanmıstım. Özel bir dünyada hayata basladıysam açılmıstım. Bağırsam bile kimsenin beni duymayacagını bilsemde sessizce tekrar ettim :
“Kapanısta acılırım..”
“Kapanısta acılırım..”
“Kapanısta acılı...” Günün yorgunluğuyla daha üçüncü tekrarımda, duvar dibinde uyuya kaldım..