Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Alexia Sophie Russell
Hypnos'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Hypnos'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Alexia Sophie Russell


Mesaj Sayısı : 654
Kayıt tarihi : 26/01/11

Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Empty
MesajKonu: Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran   Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Icon_minitimeÇarş. Haz. 22, 2011 12:15 pm

Yeni eğitim döneminin ilk büyü teknikleri dersine katılan üç kişinin sınav zamanı gelmişti. Onlara nasıl bir sınav hazırlamam gerektiği konusunda pek fikrim olmamasına rağmen sonunda uygun bir sınav bulmuştum. Bu onları hem zorlayacak hem de güçlerine alışmalarını sağlayacaktı. Kısacası zor bir sınav olacaktı.
Merak ve heyecanla –biraz da endişeyle- dersliğe girdiğimde Theodor, Elena ve Isis beni bekliyordu. Sınavın zorluk derecesini belli etmemek için sırıtan bir yüz ve neşeli bir sesle “Sınav vakti! Heyecan var mı?” dedim. “Biraz.” “Yok.” "Eh işte." gibi kısa cevaplar almayı beklemiyordum. Bu kadar kısa cevaplar ya çok heyecanlı olduklarını, ya da tamamen konsantre olduklarını gösteriyordu. Belki Elena biraz heyecanlı olabilirdi –ne de olsa gücünü kendisi keşfetmek zorunda kalmıştı ve keşfedip keşfetmediğinden emin değildim- ama bu kadarı şaşırtıcıydı. Hiç istifimi bozmadan “Pekâlâ… Elena, özel gücünü keşfedebildin mi?” diye sordum. Cevabıyla sınavın son parçasını da tamamlarken “O halde sınavınızın yapılacağı yere gidebiliriz.” dedim. Şaşkın bakışlarına aldırmadan sınıftan çıkarken ‘Umarım abartmamışımdır.’ diye düşündüm. İlk kez toplu sınav yapacaktım ve güçlerinin hiçbir ortak noktası yoktu. Bu durumda sınavın zorluk derecesinin ayarını biraz kaçırmış olabilirdim.
Ormana doğru ilerlerken cebimdeki haritaları çıkardım. Başımdaki ağrıyı ve küçük dostlarımın direnişlerini görmezden gelmeye çalışsam da durumun yüzüme yansıdığını biliyordum. Ormanın içine girdiğimizde birkaç metre gitmeden durdum ve elimdeki haritaları öğrencilerime verdim. “Sınavınız gördüğünüz gibi ormanda olacak. Orman güçlerinize göre çeşitli tuzaklarla dolu ve haritada belirtilen noktaya sadece güçlerinizi kullanarak geldiğiniz takdirde dersten mezun olacaksınız. Tabii sınavınızı değerlendirirken başka şeylere de dikkat edeceğim. Bunun dışında, şuradaki” elimle en yakın çam ağacının altındaki torbayı işaret ettim “torbadan alacağınız üç kılıç dışında hiçbir silahınız olmayacak. Eğer kılıçlarınızı kullanırsanız sınavdan elenirsiniz. Sizi izliyor olacağım. İyi şanslar.” dedim ve geldiğimiz yolu takip ederek ormandan çıktım. Dersliğe gidiyor gibi görünsem de bu onları aldatmak için küçük bir oyundu. Şu ana kadarki bütün hareketlerim gibi.

Spoiler:


En son Alexia Sophie Russell tarafından Perş. Haz. 30, 2011 1:53 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Theodor Aquila
Apollon'un Çocuğu
Apollon'un Çocuğu
Theodor Aquila


Mesaj Sayısı : 710
Kayıt tarihi : 30/10/10

Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran   Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 2:37 am

“Hayatım o kadar çok sürprizle dolu ki, artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor.”
Kim Wilde

Büyük gün, aşırı heyecan... Bugün yeni sistemdeki ilk sınavıma girecektim, bu yüzden bir tür heyecan patlaması yaşıyordum. Ama okuldaki rehberlik öğretmenimin zorla okuttuğu kişisel gelişim kitapları sayesinde bunun etkisini azaltmıştım. Hatta dışa vurmamayı bile başarıyordum. Kulübemde benden başka kimse bu derse katılmadığı için hepsi münasip bir yerlerinde sinekler uçuşarak uyurken ben kalkıp karga arkadaşımla kahvaltı yapmaya başladım. Kahvaltıda yarım saat oturup sadece bir parça omlet yediğimi fark edince Yemek Gazinosu'ndan çıkıp kulübeye geldim ve birkaç elma alıp Orman'a doğru ilerlemeye başladım. Derse başladığım zaman hayat bana acı bir yolla da olsa dinç kafanın gücümü kullanmamda daha etkili olduğunu kanıtlamıştı. Az kalsın bir tür Hint baharatı kadar ufak parçalara ayrılacaktım ki kendimi toparlamayı başarıp zaten küçük olan beyni daha da küçültülmüş Minator'dan kurtulmuştum. Fakat bu sefer o kadar şanslı olmayabilirdim. Çünkü sınavlardan oldum olası korkardım, özellikle çok az kişinin katıldığı sınavlardan. Bu tür sınavların aşırı derecede zor olduğuna bir şekilde kendimi inandırıp sınavda amuda kalkmaya çalıştığım zamanlar olmuştu doğrusu. Neyse, bunları düşünürsem rehberlik öğretmenim bir yerden fırlayıp "Carter, korkularınla yüzleşmelisin. Sen onlardan değil, onlar senden korkmalı!" diye bağırabilirdi -ki bu daha önce başıma gelmişti, ya da rüyamda da olmuş olabilir tabi. Bunları düşünürken Orman'da gelmek istediğim yere varabilmiştim: Kano Gölü. Burası bana hep sakinleştirici bir şekilde etki ederdi. Özel gücümü kullanabilmem için de bu dersin eğitmeni olan Lexi'nin de tavsiye ettiği gibi zihnimi temizlemem gerekiyordu. Bu yüzden birkaç elma alıp -ki elmalar beni kendime getirmekte çok başırılıdırlar- beni en çok rahatlatan Kano Gölü'ne gelmiştim. Gölün tam kenarına gidip etrafı izlemeye koyuldum. Ağaçların arasında gizlice fısıldaşan Dryadlar'ın sesi yaprak hışırtısından daha rahatlatıcıydı. Ayrıca o kadar güzel kokular yayıyorlardı ki, mest olmamak elde değildi. Gölün içinde bir balık gibi süzülen ve suyla dans ediyor izlenimi veren Naiadlar'ın Limnades türleri zihnimdeki tüm bulanıklıkları yok etmeme yardımcı olmuşlardı. Birkaç defa buraya gelip onlardan yardım dilendiğim için artık bana alışmış gibilerdi. Hatta bir Limnades gölden kafasını uzatıp "Teo, hoşgeldin. Bu sefer hangi derdinden kurtulmaya çalışıyorsun?" dedi. Ben de ona gülümseyerek "Bugün Büyü Teknikleri dersinden sınav olacağım. Biraz stres atmaya geldim. Ama artık gitsem iyi olur sanırım." dedim. Saatime baktığımda gerçekten de zamanın geldiğini fark ettim. Limnades duru sesiyle "O zaman başarılar sana Apollon oğlu, Thyke sana şans getirsin." dedi. Sonra da geldiği kadar doğal bir şekilde geri gitti. Ben de rahatlamış bir şekilde sınavın yapılacağı sınıfa doğru ilerlemeye başladım.

Heyecan sadece bana uğramamış neyse ki, açıklığa vardığımda Elena ve İsis'in de aynı durumda olduklarını fark ettim. Onların yanına gittim ve konuşmaya başladık. Beni hafiften heyecanlandırmaya başlamışlardı ki Lexi geldi ve günü kurtardı! Aklıma Limnadesler ve Dryadlar gelince sakinleşiyordum. Bu yüzden Lexi
“Sınav vakti! Heyecan var mı?” dediğinde sakinliğimi koruyarak "Yok" dedim. Diğerleri de bana benzer cevaplar vermişti. Lexi Elena'ya özel gücünü keşfedip keşfetmediğini sordu, sonra Elena da cevap verdi ve Lexi "O halde sınavınızın yapılacağı yere gidebiliriz."dedi. Biz de bir şey demeden onu takip etmeye başladık. Lexi son hazırlıklarını yapıyordu sanırım, bense dikkatimi gücümü yönetebilmek için toplamaya başlamıştım. Ormana girdikten birkaç metre sonra Lexi bize dönüp elinde olduğunu fark etmediğim haritaları bize dağıtarak “Sınavınız gördüğünüz gibi ormanda olacak. Orman güçlerinize göre çeşitli tuzaklarla dolu ve haritada belirtilen noktaya sadece güçlerinizi kullanarak geldiğiniz takdirde dersten mezun olacaksınız. Tabii sınavınızı değerlendirirken başka şeylere de dikkat edeceğim. Bunun dışında, şuradaki torbadan alacağınız üç kılıç dışında hiçbir silahınız olmayacak. Eğer kılıçlarınızı kullanırsanız sınavdan elenirsiniz. Sizi izliyor olacağım. İyi şanslar." dedi. Gösterdiği torbadan bana en kullanışsız gelen kılıcı seçtim. Bu sayede kılıcı hiç kullanmamak için bir fırsatım olacaktı. Kılıcı da seçtikten sonra haritayı açtım ve çok karmaşık bir görüntüyle karşı karşıya geldim. Gitmem gereken nokta uzaktı, çok uzaktı, çok çok uzaktı. Ama gitmem gereken yol ondan kat kat tehlikeliydi. Bir yerdeki karaltının bataklık olduğu sonucun vardım. Bildiğim en önemli kurallardan biri: bataklıklardan uzak dur. Aksi takdirde günün sonunda üzerinden ağaç filan çıkmaya başlayabilirdi. Gerçek hikaye! Bataklıktan gitmeyeceğime göre brokoli tarlasına benzer bir yerden gitmem gerekiyordu. Sanırım bize işkence olarak brokoli yedirteceklerdi. Ya da benim kıt görsel zekam bunu bir brokoliye benzetmişti. Artık gidince öğrenecektim. Bu yolu seçmemdeki öbür bir nedense Kano Gölü'nden geçiyor olmasıydı. Bu sayede eğer kötü bir performans sergiliyor olursam kendime gelmeyi başarabilirim.

İlk birkaç metrede kolay bir sınav süreci geçireceğime inanıyordum. Bu yüzden kılıcımı rastgele sallayarak, haritaya bakarak ve ıslık çalarak ilerliyordum. Ama haritada koyu yeşille boyanmış yere geldiğimde kılıcımı kınına koydum ve burada özel gücümü nasıl kullanabileceğimi tasarlamaya başladım. Artık karşıma çıkan şeye göre karar verecektim. Temkinli ve konsantre olmuş bir şekilde ağaçların arasına daldım. Etraf sessizdi, bu da hiç hoşuma gitmemişti. Bir yerden Nemea Aslanı filan fırlasa şaşırmayacaktım yani. İlerlerken sağ taraftan bir çığlık duydum. Bu daha çok bir hayvan sesi gibi geliyordu bana. Ama birden bunun bir hayvan değil, Harpia olduğunu fark ettim. Ne yapmam gerektiğini biliyordum, onu kendi alanından uzaklaştırıp avantajın benim elimde olacağı bir yere gitmem gerekiyordu. Ama ne zaman geri gitmeye başlasam Harpia onu öldüreceğimi anlamış gibi geri çekiliyordu. Bu imkansızdı, Harpialar çok aptal yaratıklardı, fındık büyüklüğündeki akıllarında sadece öldürmek vardı. Yani bu işte başka bir varlığın parmağı vardı. Fakat şimdi bunu düşünecek zamanım yoktu, şu yaratığı öldürmeliydim. Çünkü bu sık ağaçlarla kaplı ormandan kurtulup daha seyrek ağaçların arasında ilerlemem gerekiyordu. Aksi takdirde gitmem gereken yere zamanında ulaşamayacaktım. Harpianın yanına yaklaştığımda direk üstüme doğru uçmaya başladı. Elim refleks olarak kılıca gitti ama beynim bu isteği geri çevirmeyi başardı. Tüm dikkatimi toplayarak güneş ışınlarının kuvvetini arttırdım. Öyle ki, artık kalın yaprak örtüsü kağıt kadar saydam olmuştu. Bütün ışınları Harpiada toplarken bir yandan da onun saldırılarından kurtulmak için aniden yer değiştiriyordum. Bu yüzden bir süre güneş ışınlarım boşa gidiyordu ama yine yakalamayı beceriyordum. Harpia sıcaktan bunalmış gibi görünüyordu. Bazı yerlerinde kahverengi benekler oluşmaya başlamıştı. İşte bu sınavın bana öğrettiği ilk şey: Harpialar kaynayabilir! Tüm dikkatimi ışınları yönlendirmeye verdim, üstüne de kuvvetlerini arttırdım ve Harpiaya güneşin yanında duran birinin hissedeceği kadar sıcaklık iletmiş oldum. Yaratığın ilk başta gözleri oynamaya başladı. Daha sonra da vücudu sallanmaya başladı. Sonundaysa bir anda buharlaştı. Kendimden memnun bir şekilde dikkatimi ışınlardan uzaklaştırdım ve yürümeye başladım. Bir süre sonra brokoli tarlası sandığım yere geldim. Brokoliye benzettiğim şeyler mantardı ve hiç hoş gözükmüyorlardı. Zehirli olduklarına dair iddiaya girip Ferrarimi ortaya sürebilirdim -tabi bir Ferrarim olsaydı. Bu şeyler her tarafa yayılmışlardı. Bunda kamptaki Demeter kulübesinin bir parmağı olabilirdi. Ama sanırım Lexi onlardan güneş ışığına dayanıksız bir şey istemişti. Yani öyle umuyordum ama öyle olmadı. Bir demet ışını bir mantarın üzerine yoğunlaştırdığımda mantarın büyümeye başladığını fark ettim. Hemen etkiyi kestim. Biraz düşündükten sonra aklıma bir plan geldi. Bütün mantarları karanlıkta bırakırsam ve etrafı buz gibi yaparsam küçülebilirlerdi. Bunun için tüm güneş ışınlarını topladım ve uzakta bir yere yönlendirdim. Soğuktan mı yoksa aşırı güç kullanmaktan mı titrediğini bilmediğim bacaklarım artık isyan etmeye koyuldukları sırada mantarlar iyice ufalanmışlardı. Dizlerimin üstüne düşmek üzereyken etkiyi kestim ve temkinli bir şekilde en yakın mantarın üzerine bastım. Çok iğrenç bir sıvı ortaya çıktı, fakat bu ayakkabıma bir etki yapmamıştı. Ben de her ihtimale karşı toprağa basmaya çalışarak yürümeye koyuldum. Bir süre sonra o sıvının ne işe yaradığını çözmüş oldum. İğrenç kokuyordu. Bu yüzden bir yerde yığılıp kalabilirdim. Tam keyfim kaçmıştı ki haritaya baktığımda Kano Gölü'ne yaklaştığımı fark ettim. Orada ayakkabılarımı yıkayabilirdim. Tabi Limnadesler beni tartaklamaya çalışabilirlerdi.

Kano Gölü'nde karşılaştığım manzara tam bir felaketti.

İlk başta her şey normalde olduğu gibi duruyordu. Fakat ortada ne Limnadesler vardı ne de Dryadlar. Ben de fırsattan istifade ayakkabılarımı yıkamaya koyuldum. Fakat tam kokudan kurtulmaya başlamıştım ki arkamdan bir hışırtı duydum. Hemen kafamı oraya çevirdim ve hiç de iyi bakmayan bir Dryad ile karşılaştım. Öyle ki bazen bir gözü sola bakarken diğeri sağa bakıyordu. Bu normal değildi, hayatta olamazdı. Ama hayatta olamayacak başka bir şey varsa o da benim bir Dryad'a saldıracak olmamdı. Ne yapmam gerektiğini bilmeyerek geri geri yürümeye başladım. Belki koşarak gidersem bunlardan kurtulabilirdim. Ama arkamı döndüğüm anda üç Dryad'ın bana doğru geldiklerini gördüm. Bunların bakışları da hiç iyi değildi. Bir anda etrafımı sarmışlardı, fakat ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Bir anda kolumda incecik bir dal hissettim. Dönüp baktığımda kolumu bir Dryad'ın yakalamış olduğunu fark ettim. Elimi çekmeye çalışsam da yapamadım. Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu, ümitsizce etrafa bakınıyordum. Bir an kılıcımı çıkarıp bu küçük dalları kesmeyi düşündüm. Bu onları yakmamdan daha zararsız olurdu, ama kılıcı kullanmamalıydım. Daha ne yapacağıma karar veremeden bir grup Dryad beni yakaladı ve hareket kabiliyetimi benden aldı. O sırada gölün oradan bir yerden billur gibi bir ses
"Teo, ben sabah konuştuğun Limnades. Sana yardım edemem, ama sana düşünmen gereken bir şey olduğunu hatırlatabilirim. Dryadlar çok uysaldır, insanlardan çekinirler. Ama böyle yapmaları hiç doğal değil, öyle değil mi? Demek ki bunu başka bir güç yapıyor."dedi. Biraz düşündükten sonra Orman'da bana karşı çıkan Harpianın da böyle olduğunu hatırladım. Ardında bir güç vardı. Güç. Ah tabi ya, Alexis derste yaptığı gibi Harpiayı ve Dryadları hipnotize etmişti. Bu yüzden bu kadar anormal davranıyorlardı. Her şey yerine oturduğu anda ilk başta Lexi'ye bu kadar çok şeyi bir arada yapabildiği için hayranlık duydum. Ardından da Limnades'in beni duymasını ümit ederek"Anlıyorum Limnades, ama bana yardım etmen gerek. Şimdi tüm gücümle onları yakmayı deneyeceğim. Ellerinden kurtulduğum anda onları söndürür müsün? Aksi takdirde notum çok fena düşebilir."diye bağırdım. Limnades bunu kabul ettiğini söylediği anda tüm güneş ışınlarını topladım. Fakat bunu yapmamam için Dryadlar her tarafıma küçük dallarını batırmaya başladılar. Gözlerimi korumak için hemen kapadım. Bu sayede daha iyi konsantre oluyordum. Dryadlardan biri kolumu öyle bir sıkıyordu ki kolum uyuşmaya başlamıştı. İlk hedefim o oldu. Ama sonra hepsini birden alevlendirmeye karar verdim. Her tarafımda çizikler, morluklar ve sıkıştırılmalar varken pek konsantre olamıyordum. Dryadlar ya dallarını derime geçiriyorlardı, ya da kıskaç şeklindeki elleriyle etlerimi sıkıyorlardı. Sonunda öfkelendim ve öfkelendiğim zaman yaptığım gibi tüm gücümü kat be kat arttırarak güneş ışınlarının etkisini arttırdım. Bundan kurtulmak için üzerlerinde 20.000 faktörlü güneş kremi olması gerekiyordu. Neyse ki Dryad teknolojisi en fazla 15.000 faktöre yükselebilmişti. Bir süre daha direndikten sonra hepsi beni bırakıp Göle doğru koşmaya başladı. Aynı anda da buharlaşma sesleri duymaya başladım. Fazla vakit kaybetmeden ayağa kalktım ve arkama bakmadan koşmaya başladım. Ayakkabılarım göl kenarında kaldıkları için her tarafları kesilmişti. Dryadların verdiği zararsa tarif bile edilemezdi. Her tarafım çürüklerle dolu bir şekilde haritaya baktım ve diğerlerinin arasında çok daha büyük durması gereken bir ağaç bulmam gerektiğini öğrendim. Fazla bakınmam gerekmedi, çünkü ağaç metrelerce öteden fark ediliyordu. Hızla oraya gittim ve güvenli bir yer bulduktan sonra kendimi ağacın köklerinin arasına serdim. Biraz kendime geldiğimde etrafta dolaştım ve başka kimsenin gelmemiş olduğunu fark ettim. Ağacın aşırı gelişmiş kökünü bank olarak kullanarak oturdum ve kader ortaklarımı beklemeye koyuldum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isis Alexandria Dawn
Hestia Rahibesi/Kulübe Lideri
Hestia Rahibesi/Kulübe Lideri
Isis Alexandria Dawn


Mesaj Sayısı : 124
Kayıt tarihi : 03/05/11

Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran   Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 3:16 am

Ellerim titremeye başlamıştı. Karşımda duran ve bana tepeden bakan kadının yüzü, güzel olduğu kadar dehşet vericiydi de. Arbaletimi tuttuğum kolum yavaş yavaş aşağı doğru inerken daha önce hiç hissetmediğim bir korku kaplamıştı bütün benliğimi. Kadın yüzünü biraz daha bana doğru eğerken, ‘Bunu asla başaramayacaksın, Mısır’ın güneşi.’ dedi. O anda tüylerim diken diken olmuştu. Mısır’ın güneşi, antik çağda insanların Tanrıça Isis’e taktığı bir lakaptı. ‘Buradan mezun olamayacaksın ve bu kamptan asla dışarı çıkamayacaksın.’ Kadın elini, sanki beni kavramak istiyormuş gibi, öne doğru uzattı. İrkilerek nefesimi tuttum ve bir adım geriye attım. Anında ayağımın altındaki zemin yok olunca son bir çabayla, bir yerlere tutunmak ya da sadece dengemi bulmak istercesine kollarımı sallamaya başladım. Ancak bu bir işe yaramamıştı. Derin, sonsuz gibi görünen bir boşluğa doğru düşüyordum ve yardım alabileceğim hiçbir şey, hiç kimse yoktu…

Kan ter içinde nefes nefese yatağımda doğruldum. İçgüdüsel bir hareketle yorganımı çenemin altına kadar çekmiştim, sanki kendimi göremediğim bir düşmandan korumaya çalışıyor gibiydim. Yutkundum ve bir süre olduğum yerden kıpırdamayarak nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Kâbuslarıma, ‘Sadece bir rüyaydı,’ diyemeyecek kadar çok alışmıştım artık. Kendimi kandırmaya çalışsam da ne değişecekti ki? İç geçirdim ve pencereden dışarıya baktım. Of, kahretsin. Gün doğuyordu. Yani ilk katıldığım dersin sınavına girmeme sadece bir saat kadar bir süre kalmıştı. ‘Sınavdan önce görülebilecek en iyi rüya gerçekten.’ diye mırıldandım kendi kendime. Güvenli bir sığınakmış gibi sıkı sıkı sarıldığım yorganı bıraktım ve teperek üzerimden atmaya çalıştım. Hızlı adımlarla banyoya giderken bir yandan da bu strese neyin neden olduğunu çözmeye çalışıyordum. Daha önce sınav stresi yaşadığım bir zamanı hatırlamıyordum hiç. Gerçi şimdi gireceğimiz de normal bir sınav değildi ki. Banyoya girdiğimde kendime gelmek için yüzüme soğuk su çarptım, sonra bu şekilde olmayacağına karar verdim ve girip çabucak bir duş aldım. Rahat bir eşofman altıyla tişört giyip saçlarımı da yukardan atkuyruğu yaptığımda saat bir hayli ilerlemişti. Bu yüzden kahvaltı yapma zahmetine bile girmeden mutfakta bulduğum bisküvi paketinden iki tane ağzıma atıp bir bardak sütü kafama diktim ve kulübeden çıkıp sınavın yapılacağı yere doğru yürümeye başladım.

Ormanın kıyısına geldiğimde, Theodor ve Elena’nın benden önce oraya varmış olduklarını gördüm. Alexia daha gelmemişti neyse ki. Diğer melezlerle birbirimize cılızca gülümsedikten sonra hepimiz önümüze döndük ve ilgimizi ağaçlara vermeye başladık. Elena muhabbeti açıp Theodor’la sınav hakkında konuşmaya başladığında, eğitmenimizin gelmesi bana tuhaf bir rahatlama hissi vermişti. Sınavın bahis konusu olmasından rahatsızlık duyuyordum, ama kendisinden o kadar korkmuyordum. Gerçekten ironik bir durumdu. ‘Sınav vakti! Heyecan var mı?’ Ah, hemen konuya dalmasa ne olurdu sanki? Gerçekte ne kadar tedirgin olduğumu belirtmek istemediğim için ‘Eh işte.’ diye mırıldandım ve sesim titreyerek çıkmadığı için kendimle gurur duydum. Kız ona özel gücünü belirleyip belirleyemediğini sorduğunda biraz kızaran Elena ise benden bile tedirgin görünüyordu. Birlikte ormanın içine doğru ilerlemeye başladık. Özel gücünü bilmenin gerçekten bir rahatlama getirip getirmeyeceği konusuna takılmamaya çalıştım, çünkü Alexia sınavı açıklamaya başlamıştı. ‘Sınavınız gördüğünüz gibi ormanda olacak. Orman güçlerinize göre çeşitli tuzaklarla dolu ve haritada belirtilen noktaya sadece güçlerinizi kullanarak geldiğiniz takdirde dersten mezun olacaksınız. Tabii sınavınızı değerlendirirken başka şeylere de dikkat edeceğim. Bunun dışında, şuradaki torbadan alacağınız üç kılıç dışında hiçbir silahınız olmayacak. Eğer kılıçlarınızı kullanırsanız sınavdan elenirsiniz. Sizi izliyor olacağım. İyi şanslar.’ Neyse ki kılıç kullanmakta gerçekten berbattım. Hem karşılaşacağımız şey ne kadar kötü olabilirdi ki silaha sarılmamı gerektirecekti? Bunun bir sınav olduğunu hatırlayarak yüzümü buruşturdum, karşımıza çıkacak olan şeyler kesinlikle en zoru olacaktı. Zorda kaldığımda beni cezbetmesini istemediğim için bilekliğimi kolumdan çıkardım ve herhalde Alexia’nın göz kulak olacağını düşünerek torbanın içine attım. Sonra da torbadan, elime hiç değilse çok ağır gelmeyecek olan kılıcı seçtim ve bir ağacın dibine oturarak haritayı incelemeye başladım. Harita fena halde kafa karıştırıcıydı, ulaşmamız için işaretlenmiş olan nokta fazla uzak görünmüyordu, ama diğer işaretlemelere (mesela çeşitli bitki örtülerini belirten işaretlere) bakılırsa takip edebileceğim tek yol da epey dolambaçlı ve tehlikeli görünüyordu. Sesimi duyurmamaya çalışarak ofladım ve ayağa kalktım. Bir yerden başlamam gerekiyordu.

Tam da tahmin etmiş olduğum gibi, yolda önüme bir sürü birbirine dolanmış bitkiler ve kalın ağaç kökleri çıkmıştı, normalde benim için sorun olmayacak, ama kılıcı kullanmak istemediğim için beni sinir eden ve sürekli takıldığım kökler. Ayrıca bir şey daha vardı. Kaşlarım biraz birbirine yaklaştı. Neden hiçbir canavarla karşılaşmamıştım? Tamam, ormanın gücüme göre tuzaklarla dolu olması gerekiyordu ama bu gerçekten saçmaydı. Bu ormandan hiçbir şeyle karşılaşmadan çıkamazdım ki. Çıksam bile… İçimi bir korku kapladı, muhakkak elenirdim. Ben bunu düşündüğüm anda, sanki düşüncelerime göre hareket edermiş gibi ağaç dalları sıklaştı ve bir anda önümü kapattı. İçgüdüyle elim bir anda kılıcıma gitti, ama son anda tekrar geriye çektim. ‘Lanet olsun.’ diye mırıldanarak bir kez daha haritayı açtım. Hayır, takip edebileceğim herhangi bir yol kesinlikle mesafeyi çok daha fazla uzatırdı. Belki zaman bir sorun olmazdı, ama içimden bir his bu yolda gitmem gerektiğini söylüyordu. O anda aklıma bir fikir geldi. Ağaçlar, bitki dalları… Bunlar da canlıydı, yani mutlaka korktukları bir şey olurdu. Gözlerimi kısarak odaklanmaya çalıştım. Üç saniye kadar bekledikten sonra, bir anda gözlerimin önünde kızıl renkli bir şey parladı. Tabii ya! Alevler! Ağaçların en çok korktuğu şeyin yangın olması oldukça mantıklıydı. Bir süre konsantre olduktan sonra dallar bir anda yolumdan çekilivermişti. Gülümsedim ve açtıkları boşluktan geçtim.

Tam daha fazla ilerleyecekken, arkamdan tanıdık bir ses geldiğini duydum. ‘Buradan mezun olamayacaksın.’ Daha ne olduğunu anlayamadan, hatta arkama dönmeye fırsat bile bulamadan ıslık gibi bir ses duydum ve bir anda kollarıma ve bacaklarıma kalın ve sert sarmaşıklar dolanarak beni sımsıkı sardı. Kılıcın tıngırtıyla yere düşüşünü dinlerken bir anda kendimi havada bulmuştum. ‘Ağaçları korkutursan sonu böyle olur.’ dedim alaylı bir şekilde dişlerimin arasından. Duyduğum sesi tamamen unutmuştum. Ta ki bir kez daha, tam önümden geldiğini duyana kadar. ‘Bütün bunlar iki tane bitkiyi korkuttuğun için olmuyor. Bunlar oluyor, çünkü sen buraya ait değilsin.’

Sesi tanıdığım anda gözlerim korkudan fal taşı gibi açılmıştı. Şimdi sesin neden tanıdık geldiğini anlıyordum – sabah rüyamda duyduğum sesti bu. Sarmaşıklardan kurtulmak için debelenirken, ’Hayır, hayır, hayır,’ diye mırıldandım. ‘Şimdi olmaz!’ Sesin sahibinin önüme kadar geldiğini bile fark etmemiştim. Başımı bir kez daha kaldırdığımda, güzel – ve dehşet verici – olan kadın tam önümde duruyordu. Vücudum, aynen rüyada olduğu gibi kaskatı kesilmişti. Kadın gülümseyerek, ‘Yolun sonu, Mısır’ın güneşi.’ dedi. Ah lanet olsun, buradan kesinlikle kurtulmam gerekiyordu. Kadın başını iki yana salladı. ‘Üzgünüm, bu mümkün değil. Tam burada, bu noktada ölmen gerekiyor.’ ‘Hayır,’ diye fısıldadım, bunun olmasına izin vermemeliydim. Babama verdiğim söz bu değildi. Onun benden istediği bu değildi. Gözlerimin önüne, Empire State’in tepesinde, babamın öldürüldüğü zamana ait görüntüler geldi. Yanaklarımdaki ıslaklığın ter mi, yoksa gözyaşı mı olduğundan emin değildim o anda. Sözümü tutmayı, babamın benimle gurur duymasını istiyordum. ‘Bütün hayatın boyunca insanlara bir hayal kırıklığından başka bir şey olmadın.’ diye devam etti kadın. ’Hala öylesin.’ Bir şekilde bu kadını susturmak ne güzel olurdu. Aklıma yere düşürdüğüm kılıç geldi. ‘Sınavın canı cehenneme!’ diye düşündüm panik içinde. Eğer… O anda gözlerimin önünde bir şimşek çaktı ve kılıcın boğazıma doğru savrulduğunu gördüm. İstem dışı bir şekilde ağzımdan bir çığlık çıktı.

Boğazıma değdiğinden emindim. Peki neden hiç kan yoktu? Neden canım yanmamıştı?

İşte o anda bazı şeyler benim için belirginleşmeye başladı. Gücümle ilgili bir sınav… Şu anda bir kez daha kendi kâbusumu yaşıyordum ve olayları kendi kontrolüm altına alamadığım sürece buradan bir çıkış yolu olmayacaktı.

Bunu anladığım anda biraz olsun sakinleşmeye başlamıştım. Sessizce ‘Yanılıyorsun.’ dedim kadına doğru. ‘Efendim?’ Kadın bana doğru döndüğünde, içimdeki korku biraz daha azalmaya başlamıştı. ‘Kimse için bir hayal kırıklığı olmadım. Bu zamana kadar hayatta kaldım, hem de sizin kendi melezleriniz için kurduğunuz bu saçma kampta.’ Sarmaşıklar biraz gevşemişti. Tanrıça Athena’nın gözlerine bakarak devam ettim. ‘Babamın benden istediği gibi mücadele ettim. Sizden korkmuyorum. Sınavı geçmek de umurumda bile değil.’ Bilgelik tanrıçasının bana diktiği bakışlarında tam olarak anlayamadığım bir his vardı. Korku mu? Gurur mu? Kayıtsızlık mı? ‘Umurumda değil.’ diye tekrar fısıldadığımda sarmaşıklar tamamen çözüldü ve yere kontrollü bir biçimde inmeye çalıştım. ‘Mısır güneşi erken doğar.’ Bunu neden söylediğimi bilmiyordum, ama yenilenen cesaretimle birlikte ağzımdan çıkan ilk kelimeler bu olmuştu. ‘Korkularımı ve kâbuslarımı yenebilirim. Sınavı kazanmamak için bir nedenim yok.’ dedim son bir kez ve gideceğim noktayı bir kez daha kontrol etmek için, tanrıça Athena’nın görüntüsü kaybolurken bir kez daha haritaya baktım. Ancak daha önce işaretli olduğunu gördüğüm nokta, şimdi haritadan silinmişti. Galiba sınavın asıl amacını bulmuştum. Önemli olan gideceğimiz yerden çok, oraya giderken neleri başarabildiğimizdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alexia Sophie Russell
Hypnos'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Hypnos'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Alexia Sophie Russell


Mesaj Sayısı : 654
Kayıt tarihi : 26/01/11

Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran   Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 3:36 am

Sınav Bitmiştir!
Sonuçlar birazdan açıklanacaktır!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Büyü Teknikleri Sınavı / 23 Haziran - 30 Haziran
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Büyü Teknikleri Dersi / 3 Haziran - 15 Haziran
» Büyü Teknikleri
» Büyü Teknikleri Dersi / 13 Temmuz - 20 Temmuz
» Büyü Teknikleri Sınıfı
» Mitoloji Tarihi Sınavı | 30 Haziran - 6 Temmuz

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Derslikler :: Büyü Teknikleri Sınıfı-
Buraya geçin: