Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Ogygia Baskını Bölüm 1

Aşağa gitmek 
+2
Allen Jacques Harth
Apollon
6 posters
YazarMesaj
Apollon
Tanrı/Derslik Müdürü
Tanrı/Derslik Müdürü
Apollon


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 03/04/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePaz Haz. 19, 2011 7:20 pm

Adaya geldiğinizde dikkatinizi çeken ilk şey aşırı sıcak bir hava oluyor. Daha önce burayı ziyaret edenlerinizin anladığı bu anormal sıcaklık dikkatten kaçacak gibi değil. Etrafınızı incelerken ilerden devrilen bir palmiye ağacının sesiyle irkiliyorsunuz. Şu anda adanın plajındasınız etrafta pek bir şey yok. Ancak o palmiye ağacının oralarda bir şey olduğu kesin gibi.

Sıra yoktur. 5 kişide yazdığında Gm girecektir. İyi eğlenceler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Allen Jacques Harth
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Allen Jacques Harth


Mesaj Sayısı : 432
Kayıt tarihi : 21/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePtsi Haz. 20, 2011 4:14 am

Küçük sandal kıyıya doğru yaklaşırken genç adamın aklı birbirini kovalayan çeşitli düşüncelerle doluydu ve fazlasıyla karışıktı. Kheiron Ogygia denilen bir adaya araştırma ekibi göndereceğini söylediğinde gönüllü olurken iki düşünce vardı aklında; birincisi, ekipler tamamlanmasına rağmen bir türlü çıkamadıkları gigant görevini bir anlamda şimdi bunu üstlendikleri için heyecanlıydı, ikincisi de… Bunu açıklamak zordu işte. Bu adayla ilgili bir şey fazlasıyla tanıdık geliyordu, sanki daha önce buraya gelmiş gibi. Ama bu çok saçma bir düşünceydi. Bu adaya daha önce gelmemiş olduğunu biliyordu. Kaşları birbirine yaklaştı. Gelmemişti, değil mi? Başına bir ağrı saplanmaya başladığını hissetti ve ellerini şakaklarına götürerek ovuşturdu. O nereden geldiğini anlayamadığı tuhaf, huzurlu his, adaya yaklaştıkları her dakikada biraz daha artıyordu. Neredeyse yüksek sesle bağıracaktı. Neden göreve çıkmaya ve bir sırrı çözmeye hazırlanırken bir yandan da başka büyük bir sırla karşılaşacağı hissine kapılıyordu? Başını iki yana salladı. ‘Konsantre olsana salak.’ diye düşündü kendi kendine. Şu anda saçma sapan hislere kapılması, kendini öldürmesinden başka bir işe yaramayacaktı. Sandalın yumuşak bir pat sesiyle kıyıya vurduğunu hissetti. Her şeye hazırlıklı olabilmek için bilekliğine dokundu ve kılıcın çıkmasını sağladı. Arkadaşlarıyla birlikte kıyıya çıktıktan sonra bir an düşündü, sonra da – olur da geri dönerlerse – ihtiyaçları olur diye sandalı iyice kıyıya çekti.

İşi bitip de arkadaşlarına katılmak için döndüğünde yüzüne sıcak bir hava akımı çarptı. Sıcak dediyse de… Bu neredeyse bayıltıcı denebilecek bir sıcaktı. Normal değildi, sanki burada olduğu iddia edilen gigantın öfkesi kavurucu bir şekilde cisim bulmuş, onları caydırmaya çalışıyordu. Tek etkilenenin kendisi olmadığını da görebiliyordu, beş kişilik küçük grup çok fazla bir yol kat edemeden oldukları yerde kalmıştı. Yüzünden damla damla terin inmeye başladığını hisseden genç kahraman, onu bunaltan ve ciğerlerine baskı yapan sıcağın içinde umutsuzca nefes almaya çalıştı. Bir süre sonra üzerindeki tiril tiril gömlek bile fazla gelmeye başlamıştı. Sanki vücuduna yayılmaya başlamış ateşin tek sorumlusu oymuş gibi yırtarcasına çıkardı gömleği. Pek bir faydası olmasa da birazcık rahatlamıştı. Bunu üzerinden attıktan sonra etrafına bakınmak için zamanı olmuştu. Saldırı altında olması gereken bir ada için fazlasıyla… Sakin görünüyordu. Her şey olması gerektiği gibiydi. Gerçi ne beklemesi gerekiyordu ki? Belki de ağaçların alev alev yanıyor olmasını, ya da kapkara, çorak bir ormanla karşılaşmalarını? Bu hislerle boğuşurken birden ilerden, küçük ormanın içinden gelen bir sesle irkildi. Oraya döndüğü anda büyükçe bir palmiye ağacı öne yattı ve birkaç metre önlerinde devrildi. Gözleri kocaman açılan genç melez içgüdüsel olarak birkaç adım geriye gitti. Başını kaldırıp devrilen ağacın sadece birkaç saniye önce durduğu yere baktı. Tamam, bu adada bir şey döndüğü kesindi ve içinden bir ses, takip etmeleri gereken yönün bu olduğunu söylüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andrea Grace Harvey
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Andrea Grace Harvey


Mesaj Sayısı : 609
Kayıt tarihi : 18/01/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePtsi Haz. 20, 2011 7:36 am

Anca beş, altı kişinin sığabileceği bir sandalın içerisinde adaya doğru ilerliyorduk.Heyecanlı sayılmazdım, 5 kişilik bir grup olarak sadece adada neler olup bittiğine bakacaktık.Yine de içimi kemiren merak duygusu peşimi bırakmıyordu.Adadan dönen melezlerin izlenimleri şaşırtıcıydı, Ogygia'da böyle şeylere rastlandığı pek görülmezdi.Hatta şu ana kadar böyle bir şey olmamıştı bile.Adayı gerçekten canavarlar basmış olabilir miydi acaba ? Aklımdaki bu düşüncelerin zihnimi bulandırmasına izin vermeyip kendimi toplamaya çalıştım.Dikkatsiz davranarak görevin durumunu tehlikeye atmak istemezdim.Sandal, yumuşak dalgaların arasında ilerlerken yüzüme sıçrayan su damlalarını silerek ileride görünen kara parçasına odaklandım.Yaklaşık beş dakikalık mesafemiz kalmış gibi görünüyordu.Sandalın içine iyice kurulmuş, bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordum.Mesafenin azalmasıyla kendimi düzelterek sandalın adaya yaklaşmasını beklemeye başladım.Grup sandalın içerisinde sessiz bir şekilde oturmuştu, kimsenin kimseyle konuştuğu söylenemezdi.Dile getirilen bir iki tahmin cümlesinden başka söylenilen hiçbir şey yoktu.Herkes sadece görevini yerine getirmek için bu sandalın içerisindeymiş gibiydi.Göreve gönüllü olurken yaşadığım bin bir ikilemden sonra katılmamın benim için iyi bir tecrübe olacağına emin olmuştum artık.Çılgın melez dünyasının zorluklarıyla binlerce kez karşılaşmıştım belki ama bu farklı bir deneyim olacaktı, farklı bir yaşanmışlık.Yine denizin berrak suyuna dalmış bir şekilde zihnimde dolaşan düşünceler arasında boğuluyordum.Sandalın deniz tabanına çarpıp hafifçe sallanmasıyla kendimi toparlayarak yerimden kalktım.

Adanın nemli topraklarına adımımı attığımda ensemde hissettiğim sıcaklık oldukça can sıkıcıydı.Dayanabileceğimi düşünürken iyice bunaltıcı bir hal almaya başlamıştı.Önceleri sadece ensemi okşayan sıcak rüzgar şimdi gözlerime doldurduğu kumla beraber terden sırılsıklam olmama da neden olmuştu.Havanın yakıcı sıcaklığı ve belki de görevin yarattığı psikolojik baskı ile iyice sıkılmaya başlamıştım.Kendimi denize atmamak için irademi zorlarken adanın içerisine doğru ilerlemeye devam ediyorduk.Henüz sıcaktan başka dikkat çeken bir şey yok gibiydi.Gerçi sıcak herkesi delirtmeye yetecek bir etkendi zaten.Yürümeye devam ederken tişörtümü yarısına kadar sıyırmış, terden alnıma yapışan kıvırcık saçlarımı tokama tutturmuştum.Güneş insanı yarım saatte bronzlaştırabilecek kadar güçlüydü sanki.Başımı kaldırıp gökyüzüne bakmaya bile cesaret edememiştim.Çevremde adayı ele geçiren canavarlar ararken bu işin git gide kafa karıştırıcı bir hal almaya başladığını seziyordum.Grubun yeterince sessiz olması bir yana adadan bile bir çıt çıkmaması tüylerimi ürpertiyordu adeta.Adanın sık ağaçlarla sarılı, bir nevi orman diyebileceğimiz alanına kadar ilerlemiş bulunuyorduk.Kim bilir belki de ormanın içerisine girdiğimizde bizi karşılayan gigantlar olacaktı.Neyle karşılaşmayı beklediğimden emin olamıyordum artık.Aniden ormanın içerisinden gelen ses tüm başların o yöne çevrilmesini sağlamıştı.Bir gereklilik olduğunu hissederek kılıcımı elime geçirip sıkıca kavradım.Sesin geldiği yerde devrilen ağaç işleri gittikçe garip hale getiriyordu.Upuzun gövdesi ve dev yapraklarıyla aniden yere devrilmiş bir palmiye ağacı gördüğümde ne yapmam gerektiğini bilmiyordum normal olarak.Grubun önünden ilerleyen birkaç melez ağaca doğru yaklaşmaya başlamıştı.Bu, sanırım oraya doğru ilerlememizi belirten bir işaretti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeÇarş. Haz. 22, 2011 6:36 am

Bindiğimiz sandal kıyıya yaklaşırken aklımdan yüzlerce düşünce geçiyordu. Kimseden çıt çıkmaması beni düşündürdüğü kadar endişelendiriyordu da. Neredeyse bilinmezliğe gidiyorduk. Evet, buraya bir kere gelmiştim fakat ilk geldiğim sefer karşılaştıklarımla şimdi yaşayacaklarımın arasında çok büyük bir fark olacağını tahmin ediyordum. Kara göründüğünde içimi bir sevinç kaplamıştı. Bunu gruptaki diğer üyelere asla söylemeyecektim fakat denizlerde yol alırken tedirgin oluyordum. Ben bir Zeus çocuğuydum fakat denizdeyken tedirgin olmamın da saçma olacağını biliyordum. Bu yüzden bunu gruptakilere söylemeye hiç niyetim yoktu. Bu beni zayıf gösterirdi ve benim de başkalarına böyle bir görünüm vermeme imkan yoktu. "O kadar da anormal değil..." diye düşündüm. "Sonuçta ablam Thalia, bir Zeus çocuğu olmasına rağmen yüksekten korkuyordu." Gözlerim dalıp gitmişti ve düşüncelere dalmıştım. Adaya yalnız başıma gitmememe rağmen kendimi o kadar yalnız hissediyordum ki... "Bir Jüpiter çocuğuna göre fazla tedirginim. Bir an önce düşüncelerimi temizlemeliyim ve yapacağım işe odaklanmalıyım. Hayatta kalmak ve gruptakilerin de hayatta kalmasını sağlamak birinci önceliğim olacak. Sanırım her şeyi zamana bırakmam gerekiyor. Bu kadar tedirgin olmamalıyım." Adaya yaklaşıyorduk. Deniz o kadar berraktı ki dipteki kumu görebiliyordum. Balık sürüleri altımızdan geçiyordu. Bu kadar tedirgin bir zamanda olmasaydım belki de saatlerce bu manzarayı izlerdim. Tabii bir de karaya ayak basmamanın tedirginliği vardı üstümde. Deniz yüzeyindeki yansımama bakıyordum. Saçlarım dağılmıştı ve gözlerim kan çanağına dönmüştü. "Bu kendimi daha da endişeli hissetmeme neden olacak sadece. Hiç gerek yok..." Gözlerimi kapattım ve karaya ayak basana kadar sessizce oturmayı düşündüm. Belki bu biraz sakinleşmemi sağlayabilirdi...

Sandal durduğunda hepimiz bir anda sandaldan inmiştik. Adaya ayak bastığımızda ilk fark ettiğimiz şey aşırı sıcaktı. Tüm vücudumu adeta kavuruyordu bu sıcak. Ensemden girdiğinde vücuduma rahatsız edici bir yanma hissi geliyordu. Üzerime giydiğim kıyafetlere baktım. İnce bir tişört ve bir deniz şortu. Hava o kadar sıcaktı ki saniyeler içinde tişört üzerime yapışmıştı. Adeta yağmur yağıyormuş gibi şakaklarımdan yanaklarıma doğru ter damlacıkları iniyordu. O an denize atlayıp saatlerce hiç çıkmamayı düşündüm fakat bir görevimiz vardı. Çabucak bu görevi halledip kampa geri dönmek istiyordum. Ada her zamanki gibi rahatsız edici derecede sessizdi. Bu sessizliğe bir de tenimi kavuran sıcak eklendiği zaman delirme noktasına geliyordum adeta. "Evet, bunu hep yapmak istemiştim." Tişörtü iki elimle kavramam ve yırtmam bir oldu. Birkaç kişi bana meraklı gözlerle bakmışlardı fakat hiçbiri yaptığımı garip bulmamıştı. Etrafa bakıyorduk ve kimsenin hiçbir şey bilmemesi de yapacağımız şeyin ne kadar zor olduğunu açıkça gösteriyordu. Birden hepimiz bir sesle irkildik. Pekala, zaten ortam yeterince sessiz olduğu için bu adada bir şeylerin olduğuna kanıttı. Biraz maceraya şu sıkıcı durumda asla hayır demezdim. Kılıcımı kınından çektim ve yavaş adımlarla devrilen palmiye ağacına doğru ilerlemeye başladım. Aslında sadece ben değildim, hepimiz ağaca doğru yürüyorduk. Karşımızda bizi neyin beklediğini bilmemek gerçekten can sıkıcı bir durumdu. Orada bir şeylerin olduğunu anlamak hiç de zor değildi fakat bilinmemezlik artık canımı sıkmaya başlamıştı. Az bir süre sonra orada olacaktık ve burada neyin bulunduğunu öğrenecektik.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Apollon
Tanrı/Derslik Müdürü
Tanrı/Derslik Müdürü
Apollon


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 03/04/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 9:06 am

Leonard ve Cornelia'nın turu pas geçilmiştir. Plajda beklediklerini varsayıyorum.

Üçlü palmiye ağacına doğru ilerlerken sağ taraftan ses geliyor. Bir çıngıraklı yılanı andıran bir şey bu. Fakat daha büyüğü gibi. Aynı anda devrilen palmiyenin oralardan bir ses daha geliyor ve büyükçe bir palmiye sallanıp yere devriliyor. Çıngıraklı yılana benzettiğiniz ses size her saniye yaklaşıyor ancak palmiyelerin orada bir şey olduğundan eminsiniz. Seçim sizin. Hangi tarafa gideceğiniz size kalmış...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andrea Grace Harvey
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Andrea Grace Harvey


Mesaj Sayısı : 609
Kayıt tarihi : 18/01/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 7:59 am

Üçlü bir grup olarak nedensizce yere devrilen palmiye ağacına doğru yaklaşırken neyle karşılaşacağımız hakkında bir tahminimiz yoktu.Gruptaki tek kız melez olarak onları biraz daha arkadan takip ediyordum.Bu benim tercihim değildi tabi ama sanırım böylesi benim için daha güvenliydi.Palmiye ağacına adım adım yaklaşırken çeşitli ağaçlarla kaplı küçük ormanın tarafından gelen ses bizi palmiye ağacında olduğu gibi afallatmıştı.Birkaç saniyeliğine sesin geldiği tarafa doğru çevrilen başlar daha sonra tekrar devrilmiş olan palmiye ağacına doğru dönmüştü.Şu an için hedefimiz belliydi; yere devrilmiş büyük yapraklı palmiye ağacı.Ama yine de sık ağaçların arasından gelen bu ses de göz ardı edilemeyecek kadar ilginç bir durumdu.Belki burada yaşayan canlılardan kaynaklı bir olaydı ama yine de tüm grubun dikkatini çektiği açıkça belliydi.Önümde palmiye ağacına doğru giden Marcus ve Allen yürümeye devam edince onların arkasından ilerlemek zorunda kalmıştım.Ama bir yandan sesin geldiği yere doğru bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum.Nereye odaklanacağım konusunda çelişki yaşamaya başlamıştım bile.Yavaş ve temkinli adımlarla ilerlemeye devam ediyorduk.Kılıcımı sımsıkı tutmaktan terlemiş olan ellerimi şortuma sildim.Heyecanlanmadığımı ya da merak içinde olmadığımı söyleyemezdim.Bu istisna-i bir durumdu.Adada böyle olaylar yaşandığına hiç rastlanmamıştı.Şu anda daha çok merak ettiğim şey ise Calypso'nun nerede olduğu idi.Adanın içlerine doğru ilerlememiş olmamıza rağmen garip olaylar peşimizi bırakmıyor olduğundan onun yokluğunu fark edememiştik.Yine de onunla henüz karşılaşmamız olmamız bile adada tehlikenin olduğuna dair bir ipucuydu.Sırtımdan süzülen terler beni delirtmeye devam ediyordu.Kirpiklerimin üzerinde olduğunu hissettiğim ter damlalarını elimin tersiyle silerek tekrar kılıcımı kavradım.Ağaçların içerisinden gelen o ses yine kulaklarımızdaydı.Sanki beynimi tırmalayan sesin nereden geldiğini bulmaya çalışırken duraklamıştım.Allen ve Marcus'un da yürümüyor olduğunu fark edince sesin onları da rahatsız ettiği belliydi.Çünkü ses, sanki... Normal değildi.Marcus eliyle saçlarını karıştırırken ''Sizce de yılan sesi gibi değil mi ?'' diye sordu.Başımı 'evet' anlamında sallayarak ''Hem de çıngıraklı yılan.'' dedim.Allen da bize itiraz ediyor gibi durmuyordu.Herkesin susması sonucunda oluşan sessizliği yine o ses bozmuştu.Ellerimle kulaklarımı kapamama engel olamamıştım.''Ah Tanrım !'' diye inlerken ''Hangi yılan böyle bir ses çıkarabilir ki ?'' diye de sızlanmaya başladım.Allen havaya kaldırdığı kılıcını indirip kuma batırırken ''Yılan gibi ses çıkarıp yılan olmayan bir canlı tabi ki de.'' dedi hışımla.Haklıydı, bu ses bir yılana ait olamayacak kadar aşırıydı.

Sözde yılan sesinin ortalığı çınlatmasının ardından bizi iyice sinirlendiren olay bir palmiye ağacının daha devrilmesi olmuştu.Bütün bunlar hiç durmayacak mıydı acaba ? Adaya gelirken düşündüğüm şey burayı basan canavarları haklamak ve kampa geri dönmekti.Yani şimdi bulunduğumuz durumdan bir hayli uzak bir tahminde bulunmuştum.Nereye gideceğimize karar verememiş bir şekilde dikilmeye devam ediyorduk.Yılan gibi ses çıkaran ama yılan olmayan bir canlının peşinden gitmek mi yoksa ardı ardına nedensiz şekilde devrilen palmiye ağaçlarının orada ne olduğunu kontrol etmek mi ? Birbirimize bakarken hiçkimsenin henüz bu kararı verememiş olduğu anlaşılıyordu.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Allen Jacques Harth
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Allen Jacques Harth


Mesaj Sayısı : 432
Kayıt tarihi : 21/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 4:13 am

Ona bir nedenden dolayı neredeyse rahatsızlık verecek bir şekilde tanıdık gelen adada dikkatle bir adım daha atarken, sanki konsantre olmak istiyormuş gibi kaşlarını çatmıştı. İçinden bir ses, bu güzel cennetin çok kısa bir zamanda kavurucu bir cehenneme dönüşeceğini söylüyordu. Aklından bu olumsuz düşünceyi atmak istiyormuş gibi kafasını iki yana salladı. Birkaç adım daha atmıştı ki sağ tarafında tuhaf bir hışırtı duydu. Sonra da bir tıslama sesi... Vücudundaki bütün sinirler bir anda gerilmişti. İçinden bir ses gidip o tuhaf tıslama sesini kontrol etmesi gerektiğini söylüyordu, ama bir yandan da palmiyeyi devirmeyi başaran her neyse, çok daha büyük bir sorun yaratacak gibiydi. Her iki açıdan da durumlarının pek iyi olduğu söylenemezdi. Marcus'un 'Sizce de yılan sesi gibi değil mi ?' dediğini duydu. Yaşadığı ikileme kısa bir süre ara verdi ve tekrar dinledi sesi. Evet, rahatsızlık veren bu tıslama gerçekten de en nefret ettiği sürüngenin sesini andırıyordu. Ama ortada tuhaf olan bir şeyler vardı. 'Hangi yılan böyle bir ses çıkarabilir ki?' Sesi mızmızlanır gibi çıksa da, Andrea'nın haklı olduğu bir nokta vardı. Bu normal değildi. Bakışlarıyla yeri tarayan genç adam, bir anda kılıcını kuma sapladı. 'Yılan gibi ses çıkarıp yılan olmayan bir canlı tabii ki de.' Yerden saldıran ve göremeyecekleri bir şey, karşılarında duran, ne kadar büyük olsa da kanlı canlı bir düşmanla kıyaslayınca ona daha mantıklı bir uğraş gibi gelmişti. Belki de burada ayrılıp iki yönden saldırmaları daha mantıklı olurdu. Ne olursa olsun, hiçbir şeye arkalarını dönmemeleri gerektiğini hissediyordu. Şu anda bu adada hiçbir şey güvenli değildi. Bir grup halinde gelmiş olabilirlerdi, ama dağılarak saldırmak hayatlarını kurtaracak kadar önemli bir ayrıntıydı belki de. Yılan, ya da her neyse, onunla savaşmaya karar vermişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 5:59 am

Palmiye ağacına yaklaşırken tüm gruptaki gerilim hat safhadaydı. Devrilen palmiye ağacına doğru küçük adımlarla yaklaşıyorduk. Buraya gelen herkes, en kötü ihtimali bile göze almış olmalıydı. Bu özel bir görevdi. Sadece en özel melezlerin katılabileceği bir görev... Benim düşüncelerim çoğu melezin düşüncelerinden farklıydı. Çoğu melez, ölümden korkardı ve odan köşe bucak kaçardı. Sıcak yüzünden tüm vücudumdan iri iri ter damlaları dökülürken kimsenin duyamayacağı seste ağzımdan bir cümle çıktı. "Madem sonsuza kadar yaşayamayacağım, o zaman ölümü hak etmem gerekiyor." Evet, benim buradakiler gibi basit bir şekilde ölmemem gerekiyordu. Benim bir hayalim vardı. Tarihin gördüğü en büyük savaşta, çok büyük kahramanlıklar eşliğinde ölecektim. Evet, yani en erken gigant savaşına kadar ölmeyi düşünmüyordum. Yine de bugün sadece kendim için savaşmam doğru olmazdı. Burada, her ne kadar güçlü olsalar da, korumam gereken melezler vardı. Mesela birbirimize eskiden çok gıcık olsak da, şu an aramız iyi olan yakın arkadaşım Allen. Yahut kamptaki ilk arkadaşlarımdan olan Andrea... Diğer ihtimalin üzerinde ise pek durmamıştım. Diğer kişi ise benim ağabeyim, Leonard idi. Onu düşünmeme bile gerek yok. İki elim kanda olsa bile ona yardıma koşarım." Palmiye ağacı ile aramızda çok fazla mesafe yoktu fakat kimse koşarak oraya dalmaya cesaret edemiyordu. Bir Zeus çocuğu olarak cesur olsam bile, tedbiri elden bırakıp kontrolsüz bir biçimde, içerisinde ne olmadığını bilmediğim yere saldıracak kadar aptal değildim. Orada her şey olabilirdi. En kötü yanı da, orada ne olduğu ile ilgili hiçbir fikrimizin olmamasıydı. Çok yavaş adımlarla muhtemelen bir dakikaya kadar palmiye ağacına varmış olacaktık. Sıcak hava yüzünden yapış yapış olmuştum ve bu durum savaşırken beni hiç de olumlu yönde etkileyeceğe benzemiyordu. Grubun en önünden gidiyordum. Çünkü eğer karşımızda bir canavar varsa, ki olacağından neredeyse emindim, ona şimşek hızında bir darbe vuracaktım. Palmiye ağacına yaklaşmaya devam ederken diğer taraftan gelen bir ses adeta kanımı dondurmuştu. O kadar vahşi bir sesti ki şimşek hızında kaçasım gelmişti neredeyse. Yine de bunu diğerlerine göstermeye hiç niyetim yoktu. Sakin ve kontrollü bir sesle "Sizce de yılan sesi gibi değil mi?" dedim. Diğerlerinin de tepkisini bekliyordum. Sadece palmiye ağacına odaklanıp onun üzerine gidersek, diğer taraftan bir saldırı yeme ihtimalimiz vardı. Kimseyi bu adada ölü olarak bırakmak istemiyordum. "Hangi yılan böyle bir ses çıkarabilir ki?" diye seslendi Andrea. Bunun sıradan bir yılan olmadığının ben de farkındaydım fakat gruptakilerin korkması isteyeceğim en son şeydi. "Yılan gibi ses çıkarıp yılan olmayan bir canlı tabii ki de." Lanet olsun, Allen ne demek istiyordu ki? Çaresiz bir şekilde düşünmeye başladım. Başıma tam olarak dik açıdan vuran güneş buna pek de katkı sağlamıyordu. "Allen, onun normal bir yılan olmadığının ben de farkındayım. Muhtemelen diğerleri de onun sıradan bir yılan olmadığını fark ettiler. Aklıma ilk gelen şey, yılanın sesini taklit eden bir kiklop oldu fakat kiklopun ses taklip etmesi için o canlının da bu sesleri çıkarması gerekir değil mi? Bence kesinlikle normal olmayan bir yılanla karşı karşıyayız. Palmiye ağacının oralarda da normal gitmeyen bir şeyler olmadığı kesin. Benim bir fikrim var." Derin bir nefes aldım ve gruptakilerin beni dinleyip dinlemediklerinden emin olmaya çalıştım. Hepsi beni dinliyorlardı. Ancak güneş ve sıcak yüzünden hiçbir şeye tam olarak odaklanamadığım için onların durumlarının da benimkinden pek farklı olmadığını düşünüyordum. "Bakın, benim bir fikrim var. Eğer hepimiz birden palmiye ağacına gidersek o yılan sesi çıkaran canavar bize arkadan saldırabilir. Aynı zamanda, hepimiz yılan sesi çıkaran canavara saldırırsak bu sefer de palmiye ağacının oradaki ne olduğunu bilmediğimiz şey tarafından saldırıya uğrama ihtimalimiz var. İki grup olmalıyız. Benim yanıma bir kişi gelecek. Biz şu yılan sesi çıkaran canavarın icabına bakmaya gideceğiz. Siz de palmiye ağacının orada neyin olduğuna bakın. Benimle beraber bir kişi daha geliyor. Unutmayın, sadece bir kişi." Arkamı döndüm ve kimsenin bir şey söylemesine izin vermeden diğer tarafa doğru yürümeye başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonard L. Carter
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Leonard L. Carter


Mesaj Sayısı : 1903
Kayıt tarihi : 09/10/10

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 7:01 am

Adaya ayak bastığı an karşılaştığı sıcak karşısında geri dönmek istemişti bir an. Vücudunu yakan sıcakla baş etmesi çok zordu ama buraya bir görev için gelmişti. Bu görevi tamamlayıp, kamptaki klimalı kulübesine dönüp rahatlamak istiyordu. Üstünde bir mayo ve ince kolsuz bir tişört vardı. Bir an tişörtünü çıkartıp atmak istedi ama yapmadı. Ellerini saçlarına götürdü ve ıpıslak olduklarını fark etti. Yanağına dokununca saçından inen ter damlacıklarının yanağına varmış, yere doğru ilerlemekte olduklarını fark etti. Bu adaya daha önce geldiğinde bu sıcakla karşılaşmamıştı. Bu sefer burada bir gariplik vardı. Zaten bunun için buradaydılar. Bir gariplik olup olmadığını anlamak için. Leonard adaya adım attığı anda anlamıştı burada bir gariplik olduğunu.
Kıyıda etrafı incelerken duyulan sesle irkildi grup. Sesin geldiği yöne baktıklarında yıkılan bir palmiye ağacı gördüler. Bu adada cidden bir gariplik vardı. Bu ağacın kırılmasına sebep olabilecek hiçbir şey yoktu ortada. Garipliklere bir yenisi daha eklenmişti. Leonard ağacın olduğu yere bakarken Allen, Andrea ve kardeşi Marcus o tarafa doğru yürümeye başlamışlardı. Biraz gecikmeyle de olsa onlara yetiştişti Leonard. Dört kişilik bir grup olarak ağacın bulunduğu tarafa doğru ilerlediler.
Palmiyeye doğru ilerlerken sağ taraftan gelen sesle Leonard gariplikler listesine yeni bir şey daha ekledi. ‘‘Çıngıraklı yılan tıslamasına benzer bir ses.’’ Bu sesi çıkaran şey bir çıngıraklı yılan olamazdı. Çünkü bu ses bir yılana ait olamayacak kadar aşırı çıkmıştı. ''Sizce de yılan sesi gibi değil mi ?'' diye sordu Marcus. Andrea onaylarcasına başını salladı. ''Hem de çıngıraklı yılan.'' Bu sözlerin ardından oluşan sessizliği bozan yine aynı sesti. Ses bu sefer çok kötüydü. Leonard yüzünü buruşturdu. ''Ah Tanrım !'' dedi Andrea inleyerek. ''Hangi yılan böyle bir ses çıkarabilir ki ?'' Allen bir anda sinirlendi ve kılıcını kuma sapladı. ''Yılan gibi ses çıkarıp yılan olmayan bir canlı tabi ki de.'' Biraz daha açık konuşabilirdi. Bir süre sonra Marcus konuşmaya başladı. "Allen, onun normal bir yılan olmadığının ben de farkındayım. Muhtemelen diğerleri de onun sıradan bir yılan olmadığını fark ettiler. Aklıma ilk gelen şey, yılanın sesini taklit eden bir kiklop oldu fakat kiklopun ses taklip etmesi için o canlının da bu sesleri çıkarması gerekir değil mi? Bence kesinlikle normal olmayan bir yılanla karşı karşıyayız. Palmiye ağacının oralarda da normal gitmeyen bir şeyler olmadığı kesin. Benim bir fikrim var." Dikkatimi onun söyleyeceklerine yönelttim ve can kulağıyla onu dinledim. O da dinleyip dinlemediğimizi görmek için bize bakındı. "Bakın, benim bir fikrim var. Eğer hepimiz birden palmiye ağacına gidersek o yılan sesi çıkaran canavar bize arkadan saldırabilir. Aynı zamanda, hepimiz yılan sesi çıkaran canavara saldırırsak bu sefer de palmiye ağacının oradaki ne olduğunu bilmediğimiz şey tarafından saldırıya uğrama ihtimalimiz var. İki grup olmalıyız. Benim yanıma bir kişi gelecek. Biz şu yılan sesi çıkaran canavarın icabına bakmaya gideceğiz. Siz de palmiye ağacının orada neyin olduğuna bakın. Benimle beraber bir kişi daha geliyor. Unutmayın, sadece bir kişi." dedi Allen. Bunu söylemesiyle birlikte Marcus kimse bir şey söyleyemeden arkasını döndü ve diğer tarafa doğru ilerledi. ‘‘Ben Marcus’un peşinden gideceğim.’’ dedi Leonard ve Marcus’a yetişebilmek için adımlarını hızlandırdı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Apollon
Tanrı/Derslik Müdürü
Tanrı/Derslik Müdürü
Apollon


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 03/04/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 7:42 am

Marcus ve Leonard 1-2 metre yürüdükten sonra yılanın sesi kesiliyor. Ve birden hava soğuyor. Ilık ve insanı rahatlatan bir hava. Ani hava değişiminin etkisini üzerinizden atamamışken üzerinize doğru bir Minotor depar atarak geliyor. Palmiye ağaçlarına ne olduğunu anlıyor gibisiniz. Yılandan ses seda yok.

Genel : Minotor Marcus ve Leonard'ın 8-9 metre diğerlerinin 11-12 metre kadar uzağında. Son hızda koştuğunu tekrardan hatırlatıyorum.

Cornelia Pasiflik sınırını aşmıştır ve konudan atılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andrea Grace Harvey
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Andrea Grace Harvey


Mesaj Sayısı : 609
Kayıt tarihi : 18/01/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeC.tesi Tem. 02, 2011 3:42 am

Leonard Marcus'un arkasından ilerlerken gruplar kendiliğinden oluşmuştu zaten.Ben Nyks çocuğu Allen ile palmiye ağacının hikmetini çözmeye çalışaktım, iki Zeus oğlu da bu sözde yılan seslerine neyin kaynak olduğunu anlamaya çalışacaktı.Leonard Marcus'un bir iki adım gerisinden yılana benzer seslerin geldiği ağaçlık alana doğru ilerlerken ben de Allen'ın palmiye ağaçlarına doğru ilerlemeye başlaması üzerine onun arkasından koşturmaya başladım.Ona yetiştiğimde adımlarını hızlandırdığını fark etmemek elde değildi.Sanırım artık palmiye ağaçlarının orada ne olduğunu gerçekten görmek istiyordu.Bu durumdan sıkılmış olması da muhtemel bir nedendi tabi.Adaya geleli çok zaman olmamıştı ama devrilen birkaç palmiye ağacı ve ağaçların aralarından gelen tıslama sesleri bizi sinirlendirmeye yetmişti.Allen'la beraber palmiye ağaçlarına doğru yaklaşırken arkamı dönüp Leo ile Marcus'un ne durumda olduğuna bakmadan edemiyordum.Durumlar bu kadar ilginç olunca merak etmemek elde değildi.Onlar da Allen'la benim yaptığımız gibi yavaş ve temkinli adımlarla ağaçların iç taraflarına doğru ilerliyorlardı.Allen adımlarını iyice hızlandırdığı zaman onu kolundan tutarak ''Yavaş gitsek daha iyi olur, darbe yemek istemeyiz.'' dedim fısıldarcasına.Peki anlamında başını sallayınca istemese de yavaşlamak zorunda kalmıştı.Sanki saatlerdir palmiye ağaçlarına ulaşamamıştık.Mesafeler azalmak, bitmek bilmiyor gibi geliyordu bu durumda.Ağaçların tarafından gelen o ses ise kulaklarımızı tırmalamaya devam ediyordu.Sesi buradan bile duymak zor olmuyordu.Sıkılmıştım ama sesi duymama gibi bir tercihim yoktu.Yaklaşık beş dakikadır durmadan kulaklarımızda olan o ses şimdi birdenbire kesilmişti.Arkamı dönüp ağaçların oraya bakmaktan kendimi alamamıştım.'Acaba Marcus ve Leonard mı yaptı ?' diye düşünürken onların da garip bir şekilde birbirlerine baktıklarını görebiliyordum.Allen solgun ses tonuyla ''Ses kesildi.'' dedi.Ne yapacağımı bilememiştim, sadece evet dercesine başımı sallıyordum.Alnımdan aşağı süzülen ter damlası boynuma doğru ilerlerken arkamdan esen o serin rüzgar tüm vücudu rahatlatmıştı.Adaya geldiğimizden beri lanetler ettiğim kavurucu sıcak azalmaya başlamıştı sanki.Rüzgar eserek bizi tekrar rahatlatırken Allen'a bakmaya başlamıştım.O da durumdan rahatsız olmuştu.Bize işkence misali acı çektiren çöl sıcağından sonra esen bu rüzgar ve adada soğumaya başlayan hava akımı normal değildi.Bunun nedeninin ne olduğunu bilmiyordum ama şikayet edemeyecek kadar rahatlamış durumda olduğum için sesimi çıkarmamıştım.Şu an beni neredeyse titreten bu rüzgar tam da ihtiyacım olan şeydi çünkü.
Arkamızdan,Marcus ve Leo'nun tarafından gelen kılıç şakırdamaları dikkatimi çekmişti.Kafamı onların tarafına çevirdiğimde Marcus ve Leo'nun savunmaya geçtiğini fark etmek zor olmamıştı.Leo bize doğru dönerek ''Minotor !'' deyip onlara doğru hızlanarak koşan öfkeli minotoru işaret etti.Leo ve Marcus'u hedef almışçasına üzerlerine doğru koşuyordu.Allen kılıcını havaya kaldırarak onlara doğru koşmaya başlamıştı.Ayaklarının altında yavaşlamasına neden olan kaygan kuma aldırış etmeden hızlıca koşuyordu.Kılıcım sımsıkı kavrayarak yüzümü yalayan rüzgar eşliğinde ben de onun arkasından koşmaya başladım.Minotorun bu kadar hızlı ve kararlı bir şekilde bize doğru koşmaya devam etmesi gözümü korkutmuştu belki ama Marcus ve Leonard'ı canavarın hedef tahtası olarak bırakacak değildim.Allen'ın birkaç adım gerisinden onlara doğru yaklaşırken onlar çoktan kılıçlarını havaya kaldırmıştı.Her ne olursa olsun savaşmaya hazırlardı.Tıpkı görev uğruna canlarını feda etmeye hazır olan kahraman melezler gibi.Koşmaya devam ederken devrilen palmiye ağaçlarının hikmetini anlamaya başlamış gibiydim.Şu anda karşımıza çıkan tek canavar minotor olduğu için başka bir tahminde bulunamıyordum zaten.Burnundan soluyan dev canavara iyice yaklaştığımızda heyecan hat safhadaydı.Umarım bu minotoru haklamak için dört kişi yeterli olurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonard L. Carter
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Leonard L. Carter


Mesaj Sayısı : 1903
Kayıt tarihi : 09/10/10

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeC.tesi Tem. 02, 2011 5:28 am

Leonard, Marcus’un peşinden yılan sesinin kaynağını öğrenmek için sesin geldiği ağaçlık alana doğru giderken, Allen ve Andrea palmiye ağaçlarının olduğu yere ilerliyorlardı. Adaya geldiklerinden itibaren karşılaştıkları gariplikler hepsini germiş ve sinirlendirmişti. İlk önce olağan üstü sıcaklıktaki hava, daha sonra yıkılan bir palmiye ağacı ve son olarak ise yılan tıslamasına benzer bir ses. Bunlar tesadüf olamazdı. Burada bir şeyler döndüğü kesindi. Düşüncelere dalmışken bir yandan da yavaş ve temkinli adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerliyorlardı. Leonard hızlıca ilerleyip hemen bu sesin kaynağını öğrenmek istese de bunun tehlikeli olduğunu biliyor ve olabildiğince temkinli davranıyordu. Bu sesi bir kiklop çıkartmış olabilirdi aslında. Ne de olsa ses taklit etmekte ustalardı. Böylece melezlerin kolayca bulundukları yöne gelmesini sağlıyorlar ve çoğunlukla melezleri yiyerek ziyafet çekiyorlardı. Ama Leonard bir kiklop tarafından yenerek ölmek istemiyordu. Ölecekse cesur bir şekilde savaşarak Gigant savaşında can verecekti. Bunları düşünmenin sırası değildi aslında ama düşünüyordu Leonard. O iç dünyasında düşünceleriyle boğuşurken bir anda fark ettiği şey karşısında şok oldu. Yılan sesi kesilmişti. Tamamen kesilmişti. Bu adada gariplikler ardı ardına geliyordu. Marcus şaşkınlıkla döndü ve ona baktı. Leonard’da şaşkınlıkla ona bakıyordu. ‘‘Kesildi.’’ Dedi Marcus yavaş ve solgun bir sesle. Başını sağına ve soluna çevirerek etrafta göz gezdirdi Leonard. Daha sonra bakışlarını tekrar Marcus’a yöneltti. Ama bu anda bir gariplik daha oldu. Kısa bir sürede olağan üstü derecede sıcak olan hava birden ılık ve insanı rahatlatan bir havaya döndü. Bu ani hava değişimi de çok garipti. Leonard gariplikler listesine yeni bir madde daha ekledi. ‘‘Ani hava değişimi.’’ Aslında bu hava değişimi Leonard’ı memnun etmişti. Maruz kaldığı o sıcaktan sonra çok iyi gelmişti rüzgar. Şikayetçi değildi bundan. Yüzünde beliren tebessüme engel olamadı ama hala şaşkındı. Marcus’la birbirlerine şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlardı hala. Leonard’ın yanağının üstünden son bir ter damlası da yere düştü. Sıkılmış, gerilmiş ve şaşırmıştı. Soluk alıp vermesi hızlanmıştı. Aynı şeyin Marcus’a da olduğu görülebiliyordu. Leonard bakışlarını Marcus’un arkasında kalan yere çevirdiğinde gördüğü şeyin gerçek olmamasını diledi. Bir çift kırmızı göz onların bulunduğu yere, sanki ikisini hedef almışçasına bakıyordu. Bedeninin yarısı insan bedeni yarısıysa boğa bedeniydi. Az sonra karşılaşacakları şey bir minotordu. Marcus’un hala kendisine baktığını fark etti ve eliyle minotoru işaret etti. Marcus arkasını döndü ve Leonard’ın gösterdiği yöne baktı. Orada bulunan minotoru görmesi fazla zaman almadı. Minotoru görünce Leonard’a baktı. İkisi aynı anda kılıçlarını çektiler ve bakışlarını minotora dikerek savunma pozisyonu aldılar. Minotor bir süre bekledi ve son sürat Leonard ve Marcus’a doğru koşmaya başladı. Leonard arkasına döndü ve diğerlerinin bulunduğu yöne baktı. Allen ve Andrea onların bulunduğu yöne bakıyordu. ‘‘Minotor !’’ diye bağırdı Leonard ve onların bulunduğu yere doğru koşan minotoru işaret etti. Allen onu duyar duymaz ikisinin bulunduğu yöne doğru koşmaya kılıcını çekip koşmaya başladı. Andrea hala bunun etkisinden çıkamamış olacaktı ki Allen Leonard ve Marcus’un yanına geldiğinde koşmaya başladı. İkiside kılıçlarını çektiler ve hepsi dikkatlerini minotora vererek savunma pozisyonu aldılar. Bu kadar hızlı ve iri bir minotorla baş etmek için dört melezin yetmesini umuyordu Leonard. Minotor yaklaştıkça kılıcını daha sıkı tutuyordu. Birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı. Gözlerini açtığında ise minotora doğru koşmaya başladı. Bununla birlikte diğer üçü de minotora doğru koştular.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeC.tesi Tem. 02, 2011 1:50 pm

Leo ile seslerin geldiği yöne doğru ilerlerken aklımdan binlerce düşünce geçiyordu. Yılan tıslamasının geldiği tarafta mutlaka bir şeyler vardı ve ben oraya doğru yol alıyordum. Aslında oraya doğru yol alan kişi sadece ben olsaydım bu kadar tedirgin olmazdım fakat yanımda ağabeyim Leo da vardı. Her ne kadar korunmaya ihtiyacı olmasa da onun için endişeleniyordum. Onun da benim için endişelendiğini biliyordum fakat ikimiz de bunu ne birbirimize, ne de diğerlerine göstermeyecek kadar soğuk kanlıydık. Orada bir kiklopun olabileceğini hala düşünüyordum fakat bunu asla istemiyordum. O sesi çıkaran şey her ne ise, sesi yüreğimin en derinliklerine kadar inip korkularımı bana hatırlatmıştı. Bu adada beni boğan bir şeyler vardı. "Neler olduğunu birazdan anlayacağım. Şanslıyım ki yanımda, arkamı kollayacak bir ağabeyim var. Gerçi muhtemelen ben onun arkasını kollamak zorunda kalacağım ama, neyse." Leo ile fazla maceraya çıkamamıştık. Elbette bir iki canavar hakladığımız olmuştu fakat hiç bu kadar ileriye gitmemiştik. "Belki de Leo ile ilk maceramızda ölürüz. Aman ne güzel bir ölüm!" diye mırıldandım. Bunu Leo duymamıştı. Sesin geldiği yöne doğru ilerlerken korkularım ve beynimdeki sesler yerini ürkütücü bir sessizliğe bırakıyordu. Korkuyor muydum? Endişeli olduğumu inkar edecek değildim fakat korku benim için apayrı bir şeydi. Gözümle görebildiğim şeylerden korkmazdım fakat bu ada apayrı bir boyuttu adeta. Elim kılıcıma gitti. Henüz bir hareket yapmamıştım fakat bunun için hazırlıklı olmalıydım. Ani bir saldırı durumunda hem kendimi hem de Leo'yu güvence altına almak zorundaydım. Birden vücuduma soğuk bir esinti çarptı. Bu esinti beni o kadar rahatlatmıştı ki, bedenimin her noktası adeta şenlikte gibiydi! Sıcak hava yerini serin bir havaya bırakmıştı. Derin bir nefes aldım ve Leo'ya küçük bir bakış attım. O hala havanın keyfini çıkarıyordu. Eh, benim de pek şikayetçi olduğum söylenemezdi fakat bu ani hava değişikliğinden son derece şüphelenmiştim. Tetikteydim fakat ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. İşte bu da beni deli ediyordu. Etrafı incelemeye koyuldum. Rahatlamıştım fakat ciddiyetimi kaybetmeyi ve tedbiri elden bırakmayı asla düşünmüyordum. Ben etrafı incelerken göz ucuyla Leo'nun arkasına döndüğünü gördüm. Muhtemelen o da etrafı inceliyordu. Birkaç saniye sonra Leo'nun adeta nefes bile almayacak kadar sessizleştiğini gördüm. Eli ile omzuma dokundu ve yaklaşık on metre ileriyi işaret etti. Bir çift sinirli ve kıpkırmızı göz bize bakıyordu. O kadar öfkeliydi ki bir an onun tüm ailesini katlettiğimi düşündüm. Canavar düşünmeme bile izin vermeden koşmaya başladı. O kadar hızlı ve kararlı adımlarla koşuyordu ki bize ulaşması an meselesiydi. Hemen kılıcımı çektim ve göz ucu ile diğerlerine baktım. Andrea olayın şokunu hala atlatamamıştı fakat Allen bize doğru koşmaya başlamıştı bile. "Minotor!" diye bağırdı Leo. Ona o anda "Haydi canım, biz de onu şenliğe katılmak üzere gelen bir Kanadalı zannetmiştik! O kadarını biz de anladık şapşal!" demek istedim fakat kendimi tuttum. Bunun hiçbir faydası olmazdı. Kılıcımı çektim ve Leo'nun da kılıcını çekmesiyle beraber Minotor'un üzerine saldırdık. Allen hala bize koşuyordu. Acil bir durum değerlendirmesi yapmam gerekiyordu. Savaşmalı ve aynı zamanda da strateji kurmalıydım. O an aklıma gelen en mantıklı şeyi haykırdım. "Allen, kendini ve Leo'yu görünmez yap! Ben Minotor'u oyalarken siz de ona bitirici bir darbe vurmaya çalışın ve çabuk olun!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Apollon
Tanrı/Derslik Müdürü
Tanrı/Derslik Müdürü
Apollon


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 03/04/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeC.tesi Tem. 02, 2011 11:39 pm

Leo Minotor'a doğru koşuyorsun. Aranızda 1 metre kala elinde asası olan bir kız önünüze atlıyor ve asasını minotorun başına geçiriyor. Kendinden o kadar emin ki. Minotor önce sarsılıyor. Sonra binlerce pembe kelebeğe dönüşüp yok oluyor. Bu büyüleyici manzara karşısında ister istemez şaşırıyorsunuz. Kız hiç laf etmeden asasının bir düğmesine basıyor ve pembemsi renkte bir kılıcı Leo'nun boğazına dayıyor. '' Siz kimsiniz ? '' diye soruyor sakince...

Kızın temsili resmi
Ogygia Baskını Bölüm 1  Paris-hilton-fairy-dust

Birbirinizi kontrol etmeyin abey.

Süre iki günden üç güne çıkarılmıştır. 6 temmuz saat 21.30'a kadar süreniz var.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePaz Tem. 03, 2011 12:25 am

Minotor'a doğru var gücümüzle koşuyorduk. Allen da bizi duymuştu ve olduğu yerde odaklanıyordu. Belki de sadece duruyordu, o an düşünecek daha önemli işlerim vardı. Minotor benim muhtemelen üç katımdı ve koşarken çıkardığı hırıltılar bile telaşlanmama yetiyordu. Yine de soğukkanlılığımı korumam gerekiyordu. Gruptaki kimse telaşa kapılmazsa, bu canavarı pekala öldürebilirdik. Leo benden birkaç adım ileride gidiyordu ve bu da benim daha çok endişelenmeme sebep oluyordu. Şimşek hızında bir hamle ile ileri atılmayı düşündüm fakat bu sefer de duramama ihtimalini düşündüm. Maalesef şimdilik Leo önden gitmek zorundaydı. Serinleyen hava sayesinde daha rahat hareket edebiliyorduk fakat bu durum gruptaki herhangi bir kişinin gevşemesine neden olursa, bu büyük bir sorun teşkil edebilirdi. Minotor adeta yeri sallayarak bize doğru ilerliyordu. Bu yarı insan yarı boğa canavardan nefret ediyordum. O kadar iğrençti ki... Yeri göğü sallayan bir savaş narası attıktan sonra artık son adımlarını atacaktı. Önümüzde yaklaşık iki metre vardı. Canavar da biz de birer adım attıktan sonra önümüzde bir silüet belirdi. İlk önce ona doğru hamle yapmayı düşündüm fakat sırtı bize dönüktü ve muhtemelen canavarı öldürmek için gelmişti. Kendinden emin bir şekilde elindeki asayı Minotor'un kafasına geçirmişti. Evet, karşımızda her ne varsa bunun bir kız olduğunu anlayabiliyordum. O kadar kendinden emin ve rahat hareketler sergiliyordu ki kılıcımı dahi indirip bu kızı izliyordum. Evet, onun dostumuz olduğunu düşünüyordum. Omuzlarına dökülen sarı saçları ve elindeki asası ile Minotor'un kafasına asayı geçirirken bile çok büyüleyici görünüyordu. Yine de dikkatli olmayı ve tedbiri elden bırakmamayı düşünüyordum fakat bu kıza karşı ne yapabilirdim ki? Kız sadece tek bir hareketiyle koca bir Minotor'u haklamıştı ve bana neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordum. "Korkma Marcus. Bu adada muhtemelen şu kızdan daha çok korkmam gereken şeyler olacak." Minotor ilk önce sallandı ve sonra adeta bir şölen gibi binlerce pembe renkli kelebeğe dönüşüp yok oldu. Adeta büyülenmiş gibi bu gösteriyi izliyordum. Leo'ya göz ucuyla baktığımda onun da benden farksız bir biçimde olanları izlediğini gördüm. Kız adeta biz iki kardeşi büyülemişti. Kız bize doğru döndü. O kadar sakin ve gösterişsizdi ki... ama yine de gözlerimizi ondan ayıramıyorduk. Kız Leo'ya baktıktan sonra asasının üzerindeki bir düğmeye bastı ve asası pembeye yakın renkteki bir kılıca dönüştü. Aynı sakin ve kendinden emin tavrıyla kılıcı Leo'nun boğazına dayadı. "Siz kimsiniz?" Kızın sesi o kadar sakin ve güzeldi ki, saatlerce onu dinleyebileceğimi düşündüm. Fakat şu an ağabeyimin boğazına dayanmış bir kılıç vardı. Hemen ileri doğru hamle yapıp kılıcımı çektim. Kız gözlerini bana çevirdi. Ne yapacağımı bilemiyordum. Eğer kıza öylece saldırırsam bizim düşman olduğumuzu sanıp Leo'yu öldürebilirdi. Lanet olsun, biz düşman mıydık? Bunu kendim bile bilmiyordum. Yine de Leo'nun hayatını riske atacak değildim. Leo ile göz göze geldiğimizde ani bir plan yaptık. Evet, gözlerimizle anlaşabilmemiz hayli garipti fakat bunu düşünecek zamanda değildim. Kız bana doğru bakarken onun dikkatini dağıtmam gerekiyordu. "Bak, seni öldürmek istemiyoruz. Eğer bunu isteseydik şu ana kadar seni öldürürdük." Bu sanırım kızın dikkatini çekmişti. Bir kaşını havaya kaldırdı ve şüpheci gözlerle bana baktı. Evet, Leo da bunu anlamıştı. O ani bir hamle ile kızın kılıç tutan kolunu çevirecekti. Ben de o an şimşek hızında kızın diğer kolundan tutup etkisiz hale getirecektim. Plan görünüşte kusursuzdu. Yine de en ufak bir hata bile belki de Leo'nun ölümü ile sonuçlanabilirdi. Asıl merak ettiğim şey ise, kızı öldürmem gerekip gerekmediğiydi. Kız, ağabeyimin boğazına kılıç dayamıştı fakat bize saldırmak ister gibi durmuyordu. Daha çok kendini korumaya alıyor gibiydi. Leo'ya bir kere daha baktım ve yapacağım hamle için fırsat kollamaya başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andrea Grace Harvey
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Andrea Grace Harvey


Mesaj Sayısı : 609
Kayıt tarihi : 18/01/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeSalı Tem. 05, 2011 8:08 am

Leonard'ın hışımla koşan o dev canavarı göstererek ''Minotor !'' diye bağırması bizi tamamen farklı bir yere sürüklemişti. Daha sadece birkaç dakika önce merak içerisinde devrilen palmiye ağaçlarına doğru ilerlerken şimdi ellerimizde kılıçlarla Marcus'ların yanına doğru ilerliyorduk. Allen benden hızlı davranmıştı ve ben daha olayın şaşkınlığını üzerimden atamadan yumuşak kumun üzerinde koşmaya başlamıştı. Onun sadece birkaç adım gerisinden ilerlemekteydim. Elim sımsıkı tuttuğum kılıcımdan dolayı terlemiş ve kasılmıştı. Ama şu an bu durumun dikkatimi bozmasına izin veremezdim. Az önce bizi terletmekten sırılsıklam yapan cehennem sıcağı ise şimdi yerini esen ılık rüzgara ve gittikçe serinlemeye başlayan bir hava akımına bırakmıştı. Bu durumdan kimse şikayet edemezdi elbette ama yine de sinir bozucu bir bilinmezlik vardı ortada. Nedenini bilmiyorduk ama az da olsa bizi rahatlattığı için gevşemiştik. Hiç değilse artık daha rahat hareket edecektik. Böylece sinirimizi bozan olaylardan bir madde daha azalmış olmuştu. Gerçi üzerimize doğru koşmakta olan minotor durumu iyileştirmiyordu. Allen Marcus ve Leonard'ın yanına vardığında ben hala koşuyordum.Birkaç saniyelik bir gecikmeyle onların yanına vardığımda minotor ile aramızda sadece bir, iki metrelik mesafe kalmıştı. Durum ürkütücüydü elbette ama cesur ve soğukkanlı olmalıydık. Paniğe kapılmak şu an yapacağımız en büyük aptallık olurdu. Diğer elimle de kılıcıma yapışırken içimden tanrı(ça)lara yalvarıyordum. Bu adada ölmek istemiyordum. Herkes kılıçlarına ve gücüne güveniyordu tabi. Öyle olmasa bu göreve gönüllü olmak için bir dayanakları olmazdı. Ben mi? Kendime güveniyordum elbette, uzun yıllar boyunca kampa aldığım eğitimime güveniyordum. Ama korkmamak elde değildi. Minotor aramızda sadece birkaç adım mesafe kalmışken birdenbire önümüzde beliren bir beden silüeti aramıza girmişti. Dikkatim tamamen dağılmıştı. Beden gözümüzün önünde iyice belirmeye başladığında keskin kıvrımlarından ve hatlarından bunun bir kadın vücudu olduğunu anlamak zor olmamıştı. Sarı renkli, bir nevi parıldayan dolgun saçlarıyla beni bile etkilemişti. Diğerlerinin ne durumda olduğuna bakmadan sadece kızı izliyordum. Minotorun bizi ezmesine engel olan tek şey bu büyüleyici kızdı. Hiç korkusuz bir şekilde minotorun karşısında duruyordu. Gerçi minotor hamle yapacak gibi de durmuyordu, sanki o da etkilenmişti. Büyülenmişti... Kızın kendine güvendiği belliydi. Sanki dünyayı o yaratmış gibi duran bir kibiri vardı. Gerçi kibir de denemezdi buna. Kendinden emindi sadece. Kıza hipnotize olmuşcasına bakarken bu güzeller güzeli kız bir peri misali elindeki pembe renkli asayı usulca kaldırarak dev minotorun başına yavaş bir şekilde dokundurdu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım ancak minotorun o kibar asa dokunuşuyla beraber binlerce kelebeğe dönüşmesi beni hayretler içerisinde bırakmıştı resmen. Binlerce pembe renkte kelebek parıldayan kanatlarıyla etrafa doğru uçuşurken bir anda ortada ne minotor kalmıştı ne de kelebek. Çenemin düşmesine engel olamadan kızı izlemeye devam ediyordum. Bize yardım etmesi tam da ihtiyacımız olan bir mucizeydi adeta. Kız uzun, kıvrımlı kirpiklerini kırpıştırırken fark ettirmeden elinde tuttuğu asadaki bir tuşa bastığı zaman yarattığı tehlike tüm etkileyiciliğini bastırmıştı. Daha demin elinde asa tutan bir peri kızıyken şimdi elindeki kılıcıyla bir savaşçıya dönüştüğü söylenebilirdi. Kılıcımı her ihtimale karşı tekrar havaya kaldırırken o bizden de hızlı davranıp pembeye çalan renkteki kılıcını Leonard'ın boğazına dayamıştı bile. Ona karşı yapacağımız herhangi bir hareket Leonard'ın ölmesine sebep olabilirdi. Bu yüzden sakin olmalıydık, onu sözle ikna etmeye çalışmalıydık. En azından herkesin sağ kalmasını sağlamak için buna mecburduk. Heyecanla kıza bakarken "Siz kimsiniz ?" diye sordu o pürüzsüz sesiyle. Sanki her yönden mükemmeldi. Kusursuz görünüşü, şimdiden ortamı kaplayan o tropikal kokusu, ninni gibi insanı rahatlatan sesi... Şu an onda beni rahatsız eden tek şey Leonard'ın boğazına dayadığı kılıcydı. Kızın etkisinden çıkmak istercesine başımı hafifçe salladım ve Marcus'a bakmaya başladım. Kız sanki her an Leonard'ı öldürecekmiş gibi tetikte duruyordu. Marcus'un tedirgin olduğu her halinden belli oluyordu. Titreyen göz bebekleriyle bir kıza bir Leonard'a bakıyordu. Anlayamadığım hareketlerle Leonard'la bakışıyorlardı. Bir plan yapmış olmalarını ummaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Yapacağım her dikkatsiz hareket kızı sinirlendirebilirdi. Bu da sonucu hoş olmayan olaylara sebep olurdu ki bunun olmasını kimse istemezdi. Leonard'ın yaşamı pamuk ipliğine bağlıymışcasına kritik bir durumdaydı. Marcus sakin görünmeye çalışarak "Bak, seni öldürmek istemiyoruz. Eğer bunu isteseydik şu ana kadar seni öldürürdük." dedi. Kızı ikna etmeye çalışırcasına bir hali vardı. Kız kılıcını çekmeden sadece bize bakıyordu. Daha çok bize saldırıyor gibi değil de kendini garantiye alıyor gibi bir havadaydı. Belki de bizden korktuğu için yapıyordu bunu. Hepimiz heyecanla kıza bakarken merak ettiğim tek bir şey vardı. Önce hayatımızı kurtaran bu kız şimdi ölümümüze sebep olacak kişi miydi ?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonard L. Carter
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Leonard L. Carter


Mesaj Sayısı : 1903
Kayıt tarihi : 09/10/10

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 12:48 am

Bir yandan minotora doğru koşarken, önceleri çok sakin olan bu adada kızgın bir minotorun ne aradığını düşünüyordu Leonard. Ama buna bir yanıt bulamamıştı kendiside. Bir minotoru kim, hangi amaçla bu adaya göndermiş olabilirdi? Bu sorulara cevap bulmak için düşünmeye devam ederse dikkati başka bir yöne kayabilir, minotor için kolay bir yem olabilirdi. Bu yüzden dikkatini topladı ve bütün dikkatini minotorun üzerine topladı. Serinleyen hava koşmasını kolaylaştırıyordu. Aynı şey minotor içinde geçerliydi ama minotor daha büyük ve hantaldı. Gerektiği gibi hareket edebilirlerse minotoru kolayca öldürebilirlerdi. Ama küçük bir hata içlerinden birinin ölümüne de yol açabilirdi bu yüzden dikkatli olmak zorundaydılar. Minotor, bir savaş narası atıp, yeri sallayan adımlarla bize doğru koşuyordu. Birkaç saniye sonra aramızda iki metre civarında bir mesafe kaldığında önlerinde biri belirdi. Sırtı onlara dönük olsa da onun bir kız olduğunu anlamak zor değildi. Kız kendinden emin bir tavırla elindeki asayı minotorun kafasına geçirdi ve minotorun yok oldu. Tek bir dokunuşla bir minotoru yok etmişti. Bu cidden çok şaşırtıcıydı. Bu kız minotoru yok edip, onları koruduğuna göre dost olmalıydı. En azından Leonard öyle umuyordu. Eğer kız düşmansa, onlara neler yapabilirdi düşünmek istemiyordu. Kıza hayranlıkla bakıyordu Leonard. Sapsarı saçlarıyla etkilemişti Leonard’ı. Kız onlara döndü ve bakışlarıyla her birini süzdükten sonra asasındaki bir düğmeye bastı ve asa kılıca dönüştü. Aniden Leonard’a doğru atıldı ve kılıcı boğazına dayadı. "Siz kimsiniz?" diye sordu etkileyici, güzel ve bir o kadar da sakin sesiyle. Kılıcı Leonard’ın boynunda olmasına rağmen kız onu hala etkiliyordu. Ama Leonard burada ölmeyecekti. Adaya ayak bastığında da düşündüğü gibi, niyeti burada ölmek değil ölecekse önlerinde bulunan gigant savaşında savaşırken, onurlu bir şekilde ölmekti. Bu kızdan kurtulması gerekiyordu. Göz ucuyla kardeşi Marcus’a baktı. Onun çok telaşlı olduğunu gördü. Marcus ile göz göze geldiler ve ani bir plan yaptılar. Gözleriyle anlaşmaları tuhaftı, evet. Ama birbirlerini çok uzun süredir tanıyorlardı ve birbirlerine çok yakınlardı. Plan şuydu; Marcus kızın dikkatini dağıtacaktı ve Leonard kızın kılıcını tuttuğu kolunu çevirdiği an Marcus’da şimşek hızında koşup, kızı diğer kolundan yakalayacaktı. Plan biraz riskliydi ama bunu yapmak zorundalardı. "Bak, seni öldürmek istemiyoruz. Eğer bunu isteseydik şu ana kadar seni öldürürdük." dedi Marcus. Kız bakışlarını Marcus’a çevirdi. Kız şüpheci gözlerle Marcus’u süzerken Leonard’da konuştu. ‘‘Beni öldürmek istediğinden emin misin? Ben Zeus’un oğluyum. Ve burada Zeus’un başka bir oğlu daha var. Bizi öldürmek istiyor musun? Zeus’u sinirlendirmeyi göze alabilir misin? Tanrılar’ı sinirlendirmeyi göze alabilir misin?’’ dedi Leonard. Kız dikkatini tekrar Leonard’a verdi. Düşünceli bir hali var gibiydi. Kız aslında kendini korumak istiyor gibiydi. Konuşmamın etkili olmasını umuyordum. ‘‘Evet, Zeus’u kızdırmak istersen bizi öldürebilirsin. Ama Zeus’u sinirlendirmek bence yapacağın en aptalca şey olur.’’ Dedi Marcus. Kız dikkatini tekrar Marcus’a verdi. Göz ucuyla Marcus’a baktım ve hamlemi yapmak için kendimi hazırladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Apollon
Tanrı/Derslik Müdürü
Tanrı/Derslik Müdürü
Apollon


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 03/04/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 2:06 am

Leonard kızın dalgınlığından yararlanıp kızın kılıcına bir darbe indiriyorsun ve kızın kılıcı asaya dönüşüp 1-2 metre uzağa fırlıyor. Marcus üç dört saniyelik şaşkınlığın ardından kızın üzerine şimşek hızıyla atılıyor.Fakat bir şeyi kaçırıyor. Kardeşinin yanından şimşek olarak geçtiği için Leonardın sol kolu biraz yanıyor ve akabine uyuşuyor. Biraz kullanamayacak gibi. ( 2 tur )Marcus tam kızı vuracakken... Kız bir anda milyarlarca kelebeğe dönüşüyor. Ve yılan tıslaması geri geliyor. Kızın sesini tekrardan duyuyorsunuz. '' Ah sizinde şu gigantın tarafında olduğunuzu bilmeliydim '' diyor. Marcus ise büyük şaşkınlık altında. Nasıl vuramadığını hala anlayamadın. Leonard ise donakalmış vaziyette. Andrea ise hala ark planda.

Genel : Marcus Leonard'ın 2 metre kadar önünde. Andy ise en geride. Leonard sol omzunda hatrı sayılır bir acı var. Ama kolunu kullanabileceksin. 2 tur sonra out geçeceğim sana. Kıyafetin yanmış ve derinin üzeri kızarmış bir şekilde sana bakıyor.Marcus bonus olarak +1 güç puanı kazanmış bulunuyor. Tek bir tur serbest takılın ambrosiamıdır nedir ona başvurabilirsiniz. İyi eğlenceler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andrea Grace Harvey
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Andrea Grace Harvey


Mesaj Sayısı : 609
Kayıt tarihi : 18/01/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeCuma Tem. 08, 2011 9:47 am

Olanları birkaç adım geriden büyük bir heyecan ve gerginlikle izliyordum. Leonard'ın yaşamı kızın sadece bir hareketine bağlıydı. Elindeki kılıcı birkaç santimetre ilerletmesi Leonard'ın nefes alış verişlerine son verebilirdi. Kalbimin ritmi düzenini bozmuştu yine. Hızlı hızlı atan kalbimin bana yaptığı tek şey solunumumu zorlandırmasıydı. Elimi göğsüme koymuş nefes almaya çalışırken Marcus ve Leonard'ın dediklerini dinliyordum. ''Beni öldürmek istediğinden emin misin? Ben Zeus’un oğluyum. Ve burada Zeus’un başka bir oğlu daha var. Bizi öldürmek istiyor musun? Zeus’u sinirlendirmeyi göze alabilir misin? Tanrılar’ı sinirlendirmeyi göze alabilir misin?'' diyen Leonard kızın dikkatini çekmeyi başarmış gibiydi. Kızın hissettiği tereddütü Leonard'ın boğazına dayadığı kılıcı tutan elinin titremesinden bile fark edebiliyordum. Marcus ''Evet, Zeus’u kızdırmak istersen bizi öldürebilirsin. Ama Zeus’u sinirlendirmek bence yapacağın en aptalca şey olur.'' dediği zaman kız başını ona doğru çevirmişti. Tüm dikkatini kaybettiği belliydi. Leonard ve Marcus'un ne yapmak istediğini şimdi anlar gibiydim. Sözleriyle kızı oyalıyor, onun dikkatini dağıtmaya çalışıyorlardı. Kızın dikkati dağıldığı anda ise taarruza geçecek olmalılardı. Kızın hala ne yapacağını kestirememişken Leonard kızın bize daha fazla hükmetmesine izin vermeden bir dirsek hareketiyle boğazına dayanmış olan kılıçtan kurtulmuştu. Marcus da kızın hamle yapmasına fırsat bırakmadan gözlerimin takip edemediği hızda, bir şimşek olarak kızın yanına varmıştı. Marcus tekrar bedenine döndüğünde kılıcını kaldırmıştı. Bu sözde peri kızının bize saldırmasına izin vermeden bu duruma bir son verecek olmalıydı. Kılıcını tam kızın göğsüne doğru saplayacakken kız minotora yaptığı gibi kendini de yok etmişti. Gözümü alan binlerce pembe kelebek şöleni tekrar oluşmuştu. Birden bize hücum edercesine uçuşan parlak kanatlı pembe kelebekler tıpkı kız gibi aniden yok oldu. Marcus'un kılıcını sapladığı tek şey ise hava olmuştu. Marcus'un sinirlendiğini görebiliyordum. Kılıcını indirirken yumruğunu eli morarıncaya kadar sıktığını görebiliyordum. Devrilen palmiye ağaçları, yılan tıslamaları sesi ve birden önümüzde belirip ilk başta bize yardım eden ama sonra bir tehdit haline gelen peri misali bir kızdan sonra bu adadan iyice soğumuştum. Adanın henüz hala sahil kısmındaydık. Sık ağaçlardan oluşan alanın içerisine bile girdiğimiz söylenemezdi. Gerçi bu bizim istemediğimizden değil; sürekli karşılaştığımız engeller yüzündendi. Hala olayın etkisinden çıkamamışken kulaklarımda hissettiğim o tıslama sesi beni kendime getirtmişti. Sanki sesi beynimden atmak istercesine kafamı sallarken hala birkaç metre geride kaldığımın farkına vararak Leonard ve Marcus'un yanına doğru yavaş yavaş yürümeye başlamıştım. Herhangi bir fiziksel zorlanma yaşamamıştı vücudum ama yorulmuş hissediyordum. Leonard yumuşak kumların üzerine oturmuş bir şekildeydi. Arkası dönük olduğu için ne olduğunu anlayamamıştım. Marcus telaşlı bir şekilde ''İyi olduğuna emin misin?'' diye sorduğundan bir problem olduğunu fark etmemem imkansızdı. Hemen yanlarına gidip yere çöktüğümde Leonard'ın yanmış, hafiften yırtılmış kıyafetlerini gördüm. Sol kolundaki sallanan yırtık kumaş parçalarını koparırken yanmış ve oldukça kızarmış derisini görünce gözlerimi kısmıştım. Canı fazlasıyla yanıyor olmalıydı. Marcus'un kendini suçlu hissettiği gözlerindeki o mahzunluktan belli oluyordu. Leonard sağlam olan sağ koluyla Marcus'un omzuna hafifçe vururken ''Dert etme kardeşim, senin suçun değildi.'' dedi onu teselli etmek istercesine. Bu ikisinin birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını görmemek elde değildi. Genelde Zeus çocuklarının, özellikle erkek olanlarının birbirlerine sürekli üstünlük taslamaya çalışan güç tutsakları olduğunu zannederdim. Umurlarında olan tek şey herkesten, tüm kardeşlerinden güçlü olmak olduğunu sanardım. Ama Zeus Kulübesi bunun aksi olduğunu bana kanıtlamayı başarmıştı. Leonard ve Marcus'un arasındaki bu kuvvetli kardeşlik bağını gördükten sonra onların sadece güçten ibaret olmadıklarını anlamıştım. Ağaçların arasından gelen tıslama seslerinden farklı olarak kulaklarımda çınlayan o ses karşısında şaşkına dönmüştüm. Yine aynı pürüzsüz, büyüleyici ama eskisine göre daha sert olan ses ''Ah, sizin de şu gigantın tarafında olduğunuzu bilmeliydim.'' demişti. İstemeden havaya, etrafa bakmıştım. Sesin nereden geldiğine... Marcus ve Leonard'lara baktığımda sakin görünmeye çalışarak ''Siz de duydunuz mu?'' dedim. Marcus cevap vermemeyi tercih ederek sadece kafa salladı. Sırtımda başından beri bana yük olduğunu düşündüğüm çantamı yere koyarken şimdi bu hazırlığım için minnettar olacağımı fark ettim. Hiçbir zaman hazırlıksız olmamam gerektiğini biliyordum, her ne kadar sırtımdaki birkaç yüz gramlık çanta beni rahatsız etse ve bana yük olsa da her zaman önlemimi almam gerektiğini bilecek kadar mantıklıydım. Ağaçların arasından kulağımı tırmalayan tıslama seslerini duymuyormuş gibi yapmayı tercih ediyordum. Her ne kadar beni git gide delirtiyor olsa da oldukça rahat görünmeye çalışıyordum. Eminim onlar da benim kadar rahatsız oluyorlardı. Çantamdaki küçük naylon poşet içerisine koyduğum ambrosiodan bir parça koparıp Leonard'a uzatırken ''Al, iyi gelecektir.'' dedim soğukkanlı bir tavırla. Sol kolunun tarafına doğru yer değiştirirken çantamda neler bulunduğuna bakıyordum. Yaklaşık üç litrelik suyumuz vardı ama yine de dikkatli olmamız gerektiğini bildiğim için herkese sadece yeterli miktarda su verdim. Kuru peçeteyi az miktarda suyla ıslattıktan sonra Leonard'ın rahatlaması için yarasının üzerini temizledim. Ciddi bir yanık değildi ama derisi soyulacak gibiydi. Ve pek de donanımlı olmayan bu adada yarasının enfeksiyon kapabilmesi olağandı. Pek de kapsamlı olmayan bir pansumandan sonra kısa bir bandajla yarasının üzerini kapamaya çalıştım. Çantamı toplarken müteşekkir bir sesle ''Sağ ol.'' diyen Leonard'a bakarak ''Tabi.'' dedim. Çantamı yılan tıslamaları eşliğinde kapadıktan sonra denize doğru ilerlemeye başladım. Arada sırada esen meltem yüzümü yalarken elimden geldiğince rahatlamaya çalışıyordum. Her ne kadar imkansız gibi görünse de...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimeC.tesi Tem. 09, 2011 10:51 am

Savaşa o kadar çok odaklanmıştım ki kardeşinin yanından şimşek hızıyla geçmiştim. Leonard’ın sol omzu yanmıştı ama bunu önemseyecek halde değildi. Şu anda bir kılıç boğazının hemen önündeydi. Kılıcın birazcık ileri gitmesi Leonard’ı yeraltına yollayabilirdi. Leonard kelimeleri özenle seçmesi gerekirken periyi tehdit ediyordu.''Beni öldürmek istediğinden emin misin? Ben Zeus’un oğluyum. Ve burada Zeus’un başka bir oğlu daha var. Bizi öldürmek istiyor musun? Zeus’u sinirlendirmeyi göze alabilir misin? Tanrılar’ı sinirlendirmeyi göze alabilir misin?'' Leonard perinin dikkatini çekmeyi başarmıştı ama bunun yeterli olmadığını biliyordum. Zorla yutkunduktan sonra ''Evet, Zeus’u kızdırmak istersen bizi öldürebilirsin. Ama Zeus’u sinirlendirmek bence yapacağın en aptalca şey olur.'' demiştim. Perinin kafası bir anda bana doğru çevrilmişti. Dikkatinin dağıldığı elinin titrediğinden belli oluyordu. Leonard’la çoğu zaman planlarımız aynı olurdu ve bu seferde fikrimiz aynıydı. Perinin dikkatini dağıtacak ve bir anda saldıracaktık. Aklımda perinin dikkatini dağıtmak için konuşacak laflar ararken Leonard’ın bir anda saldırdığını fark ettim. Dirseğiyle boğazının ucundaki kılıçtan kurtulmuştu. Şimşek hızında perinin yanına gidip kılıcımı salladım ama peri minotora yaptığı gibi kendini yok etmişti. Etrafta yine binlerce pembe kelebek vardı. Kılıcımı perinin göğsüne saplamayı düşünüyordum ama başaramamıştım. Kelebekler perinin yok olduğu gibi bir anda yok olmuştu. Ben ise kılıcımı boşa sallamıştım. Elimi sıkabildiğim kadar sıkıyordum. Sinirimin geçmesi için bunu yapıyordum ama sinirimin azaldığı söylenemezdi. Uzun bir süredir buradaydık ama hala sahilde bulunuyorduk Önümüze birçok engel çıkmıştı. Palmiye ağaçları devrilmişti, yılan tıslama sesleri duymuştuk ve bir az önce yok olan peri karşımıza çıkmıştı.Peri, ilk önce bize yardım etmiş, sonrasında bizi yok etmeye çalışmıştı. Ada ,gittikçe soğuk gelmeye başlamıştı. Burada yaşadığı tehlikeleri düşünürken kulaklarına bir tıslama sesi gelmişti. Sesi duymak istemiyordum,bu yüzden aklımdan başka şeyleri geçirmeye başlamıştım.Tıslama sesini kafamdan atmaya çalışırken Andrea’nın arkada kaldığını fark etmiş ve yavaşlamaya başlamıştım. Leonard hala önden yürüyordu. Kendini yumuşak kumlara doğru bıraktıktan sonra terli olduğunu fark etmiştim. Endişeli ve telaşlı bir şekilde ''İyi olduğuna emin misin?'' diye sormuştum. Leonard’ın yanmış ve yırtılmış kıyafetine bakarken kendimi suçlu hissedemeden yapamıyordum. Acı çekmiyor gibi gözüksede acı çektiğini biliyordum ve bu benim suçumdu. Sol omzundaki yaraya bakarken yapabileceklerimizi düşünüyordum. Daha ormanlara girememiştik. Zaten Leonard’ın bu halde ormana girmesinin imkansız olduğu aşikardı. Düşüncelerim devam ederken Leonard sağ koluyla omzuma vurmuş, ''Dert etme kardeşim, senin suçun değildi.'' Demişti. Ona rahatlamış gibi gözüksem de hala üzgündüm. İkimizin arasında sağlam bir bağ vardı. Çoğu zaman Zeus çocukları birbirinden üstün olmaya çalışırdı. Tek düşünceleri en iyisi olmak olurdu. Fakat ikimizin arasında böyle bir durum yoktu. Biz birbirimiz için ölmeyi bile göze alabilirdik. Yumuşacık kumların üstünde otururken bunları düşünüyordum. Ta ki tıslama seslerinden çok farklı olan kulaklarımızda çınlayan sesi duyana kadar. Ses yine aynı şekilde pürüzsüz, büyüleyiciydi ama eskisine göre daha sertti. ''Ah, sizin de şu gigantın tarafında olduğunuzu bilmeliydim.'' Demişti . Andrea’ya bakınca etrafa bakındığını fark etmiştim. Sesin kaynağını arıyor gibiydi. Çok korktuğu belliydi ama bize dönünce çok sakin bir şekilde ''Siz de duydunuz mu?'' demişti. Hayır demek istiyordum ama ağzımdan hiçbir şey çıkmıyordu. Kafamı evet anlamında salladıktan sonra sesin bir daha duyulmamasını diliyordum. Ses gerçekten çok etkileyiciydi. Andrea ise çantasını yere indirmiş bir şeyler arıyordu. En sonunda çantasından ambrosia çıkarmış ve ''Al, iyi gelecektir.'' Demişti soğukkanlı bir şekilde. Leonard ambrosiayı almış ve yemeye başlamıştı. Andrea’nın hala çantasını kurcaladağını fark etmiştim. Gerçekten çantayı hazırlaması iyi fikirdi ve içinden Andrea’ya övgüler yağdırmaya devam ediyordum. Kafasını çantasını kaldırdıktan sonra hemen hepimize az bir su vermişti. Su az olmasına rağmen çok iyi gelmişti. Andrea kuru bir peçeteyi ıslattıktan sonra Leonard’ın yarasını temizlemişti. Leonard’ın rahatladığı her halinden belli oluyordu. Yarayı temizledikten sonra küçük bir pansuman yapmıştı. Kendimi hala suçlu hissediyordum. Andrea pansumandan sonra kısa bir bandajla yarasını kapamaya çalışmıştı. Andrea çantasını toplarken Leonard’ın Andrea’ya bir şey söylediğini fark ettim. Andrea cevap vermiş ve çantasını toplayarak denize doğru ilerlemeye başlamıştı. Ben de tek başıma denizin önünde oturuyordum. Her ne kadar Zeus’un çocuğu da olsam denizin kokusunu her zaman severdim. Denizin kokusunu içime çekerken rahatlamaya çalışıyordum. Ne kadar zor olsada...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonard L. Carter
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Leonard L. Carter


Mesaj Sayısı : 1903
Kayıt tarihi : 09/10/10

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePaz Tem. 10, 2011 12:15 am

Kız başını Marcus’a çevirdiği, dikkati dağıldığı an Leonard kızın kılıcından bir dirsek darbesiyle kurtuldu. Bunu yaptığı an Marcus şimşek hızıyla fırladı ama Leonard’ın yanından geçerken Leonard acıyla inledi. Marcus kızın yanına vardı ve kılıcını kaldırıp, kızın göğsüne doğru savurdu. Fakat kız minotora yaptığı gibi kendini de bir anda yok etti. Marcus’un kılıcı ise boşa gitti. Çok kızmışa benziyordu Marcus. Kılıcı sımsıkı kavramıştı. Adada karşılaştıkları şeyler onları yormuştu. Aynı zamanda da gerilmelerine yol açmıştı. Görev boyunca daha da sinirlenecekleri kesindi. Marcus döndü ve Leonard’ın yanına koştu. Şimşek hızında kıza doğru koşarken Leonard’ın sol kolunu biraz yaktığından dolayı kendisini suçlu hissediyordu belli ki. ''İyi olduğuna emin misin?'' diye sordu Marcus. Leonard’ın pekiyi olduğu söylenemezdi ama kardeşinin kendisini suçlu hissetmesini istemiyordu. Hafifçe Marcus’un omzuna vururken ''Dert etme kardeşim, senin suçun değildi.'' diyordu Leonard teselli edercesine. Yanan kolunun üzerinde kalan kumaş parçalarını yavaşça sıyırdı. Yanık bölgeye değmemek için büyük çaba göstermesine rağmen birkaç kez yavaşça yanıklığa dokundu ve bağırmamak için dişlerini sıktı. Kolu çok acıyordu aslında ama bunu belli edemezdi. Bu hem Marcus’un kendisini suçlu hissetmesine neden olurdu, hem de sert Zeus oğlu mizacını bozardı. Bu yüzden dişlerini sıkıyordu. O acıyla başa çıkma mücadeleleri verirken o güzel, büyüleyici sesi duydu. Ama ses bu kez sertti. ''Ah, sizin de şu gigantın tarafında olduğunuzu bilmeliydim.'' Dedi kızın sesi. Kız ortalıklarda görünmüyordu. ''Siz de duydunuz mu?'' dedi Andrea. Gözlerimizle kızı ararken, duyduğumuz yılan tıslaması yeniden başladı. Leonard yerinden kalkmaya bile tenezzül etmedi. Biraz dinlenmek istiyordu. Diğerlerinin de dinlenmek, soluklanmak istedikleri belliydi. Bu sırada Andrea çantasından çıkarttığı ambrosiadan Leonard’a uzattı. ''Al, iyi gelecektir.'' Leonard, Andrea’nın uzattığı ambrosiadan yemeye koyuldu. Ardından yine çantadan çıkarttığı sudan herkese biraz uzattı Andrea. Leonard suyu içtiğinde derin bir oh çekti. Ardından Andrea Leonard’ın sol koluna yöneldi. Yaramı biraz inceledikten sonra, ıslattığı bir mendille yaramı temizledi. Ardından küçük de olsa bir pansuman yaptı. Ama bunun Leonard’a verdiği rahatlama hissi büyüktü. Yüzünde bir tebessüm belirdi. ''Sağ ol.'' Diyerek teşekkür etti Andrea’ya. ''Tabi.'' Dedi Leonard’a bakarak. Ardından çantasını topladı ve denize doğru ilerledi. Leonard ise yerinden kalkmadı, yılan tıslamaları eşliğinde kumun üzerine sırtüstü uzandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Ogygia Baskını Bölüm 1  Empty
MesajKonu: Geri: Ogygia Baskını Bölüm 1    Ogygia Baskını Bölüm 1  Icon_minitimePaz Tem. 10, 2011 9:38 am

*Cornelia ve Allen pasifliklerinden dolayı konudan atıldılar ve bu nedenle önümüzdeki puanlamada kulübelerinden puan düşülecek.

*Andrea, Leonard ve Marcus; Maceranıza gm yönetimi olmadan devam edin. Birkaç post içinde görevi tamamlayın, 3 gün sınırınız hala geçerli. Ben takipte olacağım, rp bittikten sonra da değerlendirmeye alacağım ve hepiniz kulübelerinize bireysel başarılarınıza göre puan kazandıracaksınız.

İyi eğlenceler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Ogygia Baskını Bölüm 1
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ogygia Baskını Bölüm 1
» ~ Ogygia'dan kurtuluş ~
» Ogygia Adasında (Görev 58. Başlık 2)
» Öldüm Mü? (Bölüm 2)
» Kardeşlik Rp'si Bölüm 1

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Ogygia Adası-
Buraya geçin: