Öğlenleyin NYC'deki hoş ve güzel kokulu restoranların birinde sade ama tatlı bir kruvasan yerken Empire State binasını süzüyordum.Bugün yine annemi ziyaret edecektim.Bir nevi ikinci buluşma denebilir.Diğer melezlerin aksine ben böyle yapmaktan hoşlanıyordum,kinci biri değildim bizi bıraktığı için.Böyle şeyler aile özlemimi gideriyordu.Babama da gidebilirdim evet ilk düşüncem de bu olmuştu ama evden içeri girdiğimde masanın üstünde bulunan küçük bir zarf gözüme çarpmıştı,yazıyı okuyunca da babamın bir aylığına Hawaii de tatile gitmiş olduğunu öğrenmiştim.Böylece ben de annemi görmeye karar vermiştim.Kruvasanımı bitirdikten sonra tabağın yanındaki limonatayı bitirdim.Ardında da garsonlardan birini çağırdım ve hesabı istedim.Garson elinde sandık gibi minik bir kutuyla döndü,masaya bıraktı ve geri çekildi.Kutuyu araladım.On beş dolardı yediklerimin hesabı.Parayı tamı tamına ödedikten sonra ayağa kalktım ve ESB'ye doğru yavaşça yürümeye başladım.
Binadan içeri girince hemen sağ taraftaki güvenlik görevlisinin bulunduğu yere yöneldim.Adam beni tanımış olacak ki hemen oturduğu yerin yanındaki çekmeceden bir kart çıkardı ve "Kart sizde kalabilir." dedi ve göz kırptı.'Teşekkürler.' diye mırıldandım ve asansöre gittim.Asansörü çağırdım.´Diingg` sesinden hemen sonra asansöre açıldı.İçeri girdim ve kartı konulması gereken yere taktım.Hızlı bir şekilde altı yüzüncü kata doğru çıkmaya başladı asansör.Tekrar ´Diingg` sesi duyuldu ve kapı açıldı.
Küçük/Mini tanrı-tanrıçaların sayısı sanki artmıştı.Daha fazla kulübe vardı bu sefer,yanılmıyorsam.Üstelik etraf daha yeşildi,öyle ki şu küçük kulübelerin üstlerinde sarmaşıklar vardı.Bir çeşit geçit törenini andırıyordu etraf.Üst kata çıkan merdivenlere yöneldim - bu arada merdivenlerin tutunma yerlerinde bile sarmaşıklar,çiçekler vardı.
Büyük kapının olduğu yere varınca duraksadım.Kapıyı çaldım.Sonra da kapıyı hafifçe aralayarak açmaya çalıştım.