Şapşal kuzenim beni zorla kulübeden çıkarmaya çalışıyordu.Son anda kapı eşiğinden birine tutundum. Pes etmiş olmalı ki beni bıraktı. "Son bir cümle kurma hakın var." dedi. Üstümü başımı düzeltip "Kardeşlerinle aran nasıl?" dedim. Kesinlikle sorulacak en tuhaf soruydu. Ayrıca ne kadar da saygısız! Bir Afrodit kızı çekiştirilerek götürülür müymüş hiç? Seth sırıtıp "İyi. Çok iyi anlaşıyoruz. Aslında bir ara seni onlarla tanıştırıcam fakat şimdi değil." diyip beni omuzlarımdan tuttu ve zorla yürütmeye başladı. Kapıya doğru giderken eğilip çevik bir hareketle kurtuldum. Sinirle "Yapma ama! Hiç anneni özlemedin mi? Seth kampa geleli 2 aydan fazla oldu ve halamı hiç aramadın! Beni bile yollamadın!" diye bağırdım. Kamp Seth'e hiç yaramamıştı. Annesini bile ziyaret etmemişti ve benide yollamıyordu. Haklı olduğumu bildiği için susuyordu. Sersem, ukala, aptal... Seth düşüncelerimi yarıda kesip "Belki daha sonra ziyaret ederiz. Bak ben... Ben annemi elbette görmek istiyorum. Ama arkamda bir canavar ordusuyla eve giderken değil. Belki... Belki daha güçlü olduğumuz, dövüşmeyi öğrendiğimiz zaman birlikte gideriz." dedi. Gülümseyerek ona sarıldım. Elbette bir odun olarak bana sarılmadı ama... Geri çekilip "İyi, o zaman yarın gidiyoruz." diyip gülümsedim. Gözlerini devirip "Rüyanda görürsün anca. Şimdi kendi kulübene! Yürü." diyip beni tekrar iteklemeye başladı. Kulübenin kapısından çıktığımda ellerini, çöp yığınıyla işi bitmiş gibi birbirine vurdu. Kaşlarımı çatıp "Sen her zaman bir sersem olarak kalacaksın!" diyip kulübeme koşmaya başladım. Seth beni 9 yaşımdayken yüzme bilmediğim halde denize attığından beri, ona sataştıktan sonra kaçma metodunu öğrenmiştim.