Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Yasak Bir Düş

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Allen Jacques Harth
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Allen Jacques Harth


Mesaj Sayısı : 432
Kayıt tarihi : 21/02/11

Yasak Bir Düş Empty
MesajKonu: Yasak Bir Düş   Yasak Bir Düş Icon_minitimePerş. Haz. 09, 2011 3:17 am

Gözlerim bir anda parlak, güneşli ve bulutsuz bir havaya açıldı. Bu, son gördüğüm manzaraya öyle bir tezat oluşturuyordu ki, bir anlığına tuhaf bir rüya görmekte olduğumu düşündüm. Sanki daha birkaç dakika önce titanlarla mücadele etmiyorduk. Bu anı aklıma gelince, 'Öldüm mü acaba?' diye düşündüm. Mükemmel bir gökyüzü, tatlı, ılık bir hava, bir de... Ama ölmüş olsam bile güzel bir yere gidebilecek biri değildim. Gözlerimi kırpıştırdım, kaşlarımı hafifçe çattım ve üzerime eğilmiş durumda olan şekle odaklanmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımı gören kız, tatlı bir edayla gülümsedi. 'Bakıyorum da kahramanımız kendine gelmiş.' Yakın bir yerlerden gelen bir su sesi duydum ve biraz sonra alnıma ıslak bir şey değdi. Ateşim yoktu ki. Ya da ben hissetmiyordum, bilmiyorum. 'Kıpırdamamaya çalış, olur mu? Birkaç saattir baygınsın.' Bu, bir anda beni kendime getirmişti. Hızla doğrulmaya çalıştım. 'Nasıl yani, kaç saattir?' Kız ellerini omuzlarıma bastırarak beni tekrar yatmaya zorladı. Normalde böyle bir harekete karşı koyardım, ama şimdi kendimi zayıf hissediyordum. 'Ne dedim sana ben? Bilmiyorum, tamam mı? Ogygia'da zaman kavramı yoktur.' Boş boş baktım kıza doğru. 'Ogy... ne?' 'Ogygia.' Kız bunu heceleyerek söylemişti, sanki başka türlü anlayamayacakmışım gibi. 'Burası bir adadır.' Nedense bu dediklerinden şüphe ediyordum. 'Hiç duymadım.' 'Bir şekilde buraya gönderilene kadar bilemezsiniz zaten. Ogygia haritalarda gösterilen bir ada değil.' 'Senin burada ne işin var o zaman?' Kız gözlerini gözlerime dikti. İnanılmaz, muhteşem bir deniz mavisi renginde olan o gözlere bakarken, kabalık ettiğim hissine kapıldım. Beni neden ilgilendirecekti ki? Dalgalı kahverengi saçlarının bir tutamını kulağının arkasına alan kız, yine de cevap verdi. 'Burası, annemle benim tutsak edildiğim ada.' Duyduklarıma inanamıyordum. Bu kadar güzel ve iyi kalpli bir kızın, böyle ıssız bir adada hapsedilmesi korkunçtu, haksızlıktı. Kız kıkırdadı, sesi hayatımda duyduğum en güzel sesti. 'Biliyorsun, daha kahramanımızın adını bile öğrenemedim.' Tekrar konuşabilmeyi hatırlamam için belirli bir süre geçmesi gerekmişti. 'Adım Allen.' diyebildim boğuk bir sesle. 'Ben de Myra.' dedi kız gülümseyerek ve elini uzattı. Dirseklerimin üzerinde doğrularak elini sıktım. Sonra Myra doğrulup oturmama yardımcı oldu. 'Dinlendiğine göre hadi gel bakalım. Annem seninle tanışmak istiyordu.'

Birlikte, o önde ben arkada yürümeye başladık. Çok güzel bir adaydı burası. Kumsal bembeyaz kumlardan oluşuyordu, biraz daha içerilere doğru da büyük, yemyeşil bir orman başlıyordu. Normal şartlara göre büyük değildi aslında, ama bu küçük adanın neredeyse her yerini kaplıyordu. Biraz daha ilerleyince, adanın diğer tarafında, seyrek palmiye ağaçlarının arkasında küçük bir kulübe olduğunu gördüm. Ancak asıl çarpıcı olan kulübe değil, tam önünde duran çiçek bahçesiydi. Hayatımda daha önce hiç görmediğim çeşit çeşit, renk renk çiçekler vardı ve gökkuşağının renklerini oluşturacak şekilde parlıyorlardı. Gözlerimi dikmiş, oraya baktığımı gören Myra, gurur duyduğunu belli eden bir ses tonuyla, 'Orası annemin bahçesi.' diye açıklamada bulundu. 'Büyüleyici, değil mi?' Hiçbir şey diyemeden başımı salladım. Ogygia'daki her şey, normal dünyada varlıklarını devam ettiren ikizlerine göre çok, çok daha fazla büyüleyiciydi. Ya da ben normal dünyada her şeyin kötü yönünü görmeye alışık olduğum için; buradaki doğal, el değmemiş güzellik beni adam akıllı sarhoş ediyordu. Kulübeden içeri gireceğimizi sanıyordum, ama arkaya dolandık. Buradaki tahtadan bankın üzerinde oturan genç kadın, bizi fark edince ayağa kalktı. 'Myra, benim küçük meleğim.' Kadın düz, kahverengi saçları ve iri gözleriyle gerçekten de çok benziyordu Myra'ya. İlgisini bana çevirdiğinde, ben de bakışlarımı yere diktim. 'Bu delikanlı da misafirimiz olmalı. Tanrı Hermes bize geleceğini bildirmişti, genç adam.' Bu, bir süreliğine dağılmış olan dikkatimi tekrar bir noktaya odaklamıştı. 'Diğerleri nasıl? Marcus...' Myra'nın annesi gülümsedi. 'Hepsi iyi. Arkadaşın Melez kampına döndü bile.' Benim neden melez kampına dönmediğimi merak ediyordum, ama şikayet ediyor gibi görünmemek için sesimi çıkarmadım. Geldiğime pişman olduğum söylenemezdi zaten. 'Aç olmalısın. Senin için bir şeyler hazırladım.' 'Zahmet etmeseydiniz,' diye mırıldandım, sesim cılız çıkmıştı. Tam o sırada midemden bir gurultu sesi gelince ikisi de güldü. 'Senin kahramanlığın buraya gelene kadardı.' dedi Myra eğlenerek. 'Hadi şampiyon, mızmızlanma da bizi takip et.'

Biraz rahatsız olmuştum. Gerçi yemek sadece bir kişilikti, ama yine de onlara ikram etmem gerekirdi herhalde. 'Buyurmaz mıydınız?' dedim, yüzümün kızardığını hissederek. 'Bu senin için. Gücünü yeniden toparlaman lazım.' dedi Myra. Bana baktığında bakışlarımı kaçırma ihtiyacı duydum. İtiraf etmek istemiyordum ama, adadaki herhangi bir şeyden daha çok gözümü alıyordu. Bunun yerine annesine yönelttim soruyu. 'Myra bu adada tutsak edildiğinizi söylemişti. Neden? Yani siz kimsiniz?' Merakıma yenik düşmüştüm, ama elimde değildi. Ogygia güzel bir yerdi, ama buradan dışarı çıkamamak... Bir an düşündüm, yarın bir gün gitmek istesem, gidebilecek miydim acaba? Uyanana kadar başımda beklemiş olduğunu sandığım genç kıza bakınca, cevap otomatik olarak belirdi kafamda; hayır, yapamazdım. 'İlk Tanrı - Titan savaşında titanların yanında yer aldığım için hapsedildim buraya. Adım Kalipso.' Hayretle bakakaldım kadının yüzüne. Kalipso'nun hikayesini duymuştum, ama benim bildiğim farklı bir versiyonuydu. Sonra Myra'ya çevirdim başımı. 'Ama o zaman sen...' Myra da kızararak yere baktı, ve yine çok fazla şey merak ettiğimi anladım. 'Ben küçük tanrıçayım. Şey... Babam bir tanrı.' Hangi tanrı olduğunu merak ediyordum ama çenemi tuttum. Özel meseleleri daha fazla kurcalamamalıydım. Sessiz sakin yemeğime devam ettim. En sonunda bitirdiğimde, hep birlikte masadan kalktık. 'Gel, sana adayı gezdireyim.' dedi Myra ışıl ışıl bir gülümsemeyle. İtiraz etmedim.

Akşam karanlığı çökmeye başladığı için her yer daha değişik, ama (bu mümkünse eğer) çok daha güzel görünüyordu. Bir süre daha yürüdükten sonra küçük bir su birikintisinin kenarında durduk. Kız sessizce, 'Adanın en sevdiğim yeri.' dedi. Göz ucuyla ona baktım, yüzünde belirgin bir hüzün vardı. İç geçirdim ve burada, kendi yaşıtı olan insanlardan uzakta yaşamanın onun için gerçekte ne kadar zor olduğunu düşünmemeye çalıştım. Sanki o da benim düşündüklerimi düşünüyormuş gibi bir anda uzandı ve elimi tuttu. Gerçekten çok şaşırmıştım, ama elimi geri çekmedim. Çekmek istediğimi söylemek yalan olurdu. 'Cezamıza karşı çıkmamayı öğrendik.' dedi aynı fısıltı gibi sesiyle, başını hafifçe bana doğru çevirmişti ama yüzüme bakmıyordu. 'Sadece bazen... Dayanmak o kadar zor oluyor ki.' İçimde öfkenin tekrar kabarmaya başladığını hissedebiliyordum. 'Ama karşı çıkmalısınız.' dedim sert bir şekilde, hiddetin yansıdığı sesim en az onunki kadar kısık çıkmıştı. Myra hafifçe güldü. 'Hayır, gerçekten dert değil. Ama en azından beni hatırlayacak arkadaşlarımın olmasını isterdim.' Bana döndüğünde göz kapaklarının arkasında parıldayan yaşları görebiliyordum. 'Senin gibi melezlerin daha çok kalabilmesini ve beni unutmamasını.' Dediği bana çok mantıksız gelmişti. Kaşlarımı çattım. 'Seni hiç unutmayacağım zaten Myra. Ben...' Elini uzatıp lafımı kesti. 'Bu elinizde olan bir şey değil. Buradan ayrıldıktan sonra hepiniz unutuyorsunuz.' Onu bu kadar üzgün görmek, içimde anlaşılmayan bir yara açmıştı. Kızı kendime çevirdim ve ona biraz daha yaklaştım. 'O zaman unutmamak için bir nedenim olsun.'

Onu usulca, incitmek istemiyormuş gibi öptüğümde, buna karşı çıkmamıştı. Ama yüzündeki ıslaklığı fark edince geri çekilen ben oldum. 'Özür dilerim...' diyebildim, sesim kırık bir fısıltı şeklinde çıkmıştı. Myra tam bir şey söyleyecekken Kalipso'nun bize seslendiğini duyduk. Birbirimize gönülsüzce baktıktan sonra tekrar kulübeye doğru yürümeye başladık. Kalipso bizi kapıda bekliyordu ve duruşundaki bir şey, bize pek iyi haberler vermeyeceğini düşünmeme neden olmuştu. Nitekim, önünde durduğumuzda, 'Kampa geri dönmen gerekiyor.' dedi sıkıntılı bir ses tonuyla. 'Gerekiyor mu? Burada kalmayı seçemez miyim?' dedim dehşete düşmüş gibi bir ses tonuyla. Kalipso acı acı güldü. 'Bunu ben de isterdim ama ne yazık ki hayır. Tanrı Hermes'le biraz önce görüştüm. Acilen dönmenin çok önemli olduğunu söyledi. Adadan açılmanı sağlayacak sandal hazır bile.' Çaresizlik içinde Myra'ya baktım. O ise çaresizlikten çok bir boyun eğiş içindeydi sanki. Onun bu teslim oluşu, benim de, gönülsüzce de olsa pes etmeme neden oldu. Sıkılgan bir havayla onun yanından ayrıldım. Onları saymıyor olabilirdim ama yine de bir tanrının emirlerine karşı gelemezdim. Omuzlarım düştü ve anne - kızın arkasından kumsala doğru yürümeye başladım. Tam kıyıda beni bekleyen kayığa yaklaştığımızda onlara doğru döndüm bir kez daha. 'Misafirperverliğiniz için çok teşekkür ederim.' Sonraki söylediklerimi, özellikle de Myra için söylemiştim. 'Umarım yine karşılaşabiliriz.' Çünkü şu anda yapmam gereken şey ne olursa olsun, onunla bir daha karşılaşmak istediğime kesinlikle emindim. Artık adayı göremeyecek kadar açılana dek gözlerimi Myra'dan ayırmamıştım. Onu bir şekilde buradan kurtarmanın bir yolu varsa, o yolu mutlaka bulacaktım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yasak Bir Düş
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yasak Bölge
» Çıkmak Yasak!~10.Denetleme
» Zafer Kutlaması (Afrodit Kulübesinin Mensupları Dışındakilere Yasak!)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Ogygia Adası-
Buraya geçin: