Sabah uyandığında normale göre heyecanlıydı Aldrick. Heyecanlıydı , çünkü babası onu rüyasında ziyaret etmişti ve onu Olimpos’a davet etmişti. Abisi Marcus’a Olimpos’a nasıl gideceğini sormuştu. Ondan sadece 2 ay küçüktü , fakat ona abi demeyi seviyordu. Tanrılara şükürler olsun ki abisi bunu problem etmiyordu. Her neyse, heyecanlı bir şekilde Marcus’u dinlemiş , hemen çantasını kaparak abisinin dediği gibi Empire State binasına gitmişti. Heyecanlı bir şekilde resepsiyondaki görevliye “ Acaba Olimpos’a nasıl çıkabilirim “ diye sormuştu. Resepsiyondaki görevli şaşkın bir şekilde bakmıyordu , aksine Aldrick’e bakarak korktuğu daha da belli oluyordu. Aldrick’e bir kart uzattıktan sonra “ Bu kartı asansöre tak “ dedi. Aldrick koşarak asansöre gitmişti. Kimsenin gelmediğine dikkat ettikten sonra kartı takmıştı.Bir anda yeni bir kat numarası çıkmıştı. 600. kat…
600. kata bastıktan sonra kısa bir bekleyiş yaşamıştı. Ding! Sesinden sonra hemen kapının açılmasını beklemişti. Kapı açılınca gözlerini inanamamıştı. Olimpos gerçekten hayal ettiği gibiydi. İlk önce her şey gümüşten yapılmıştı. Sonrasında sokaklar nektar ve ambrosia satanlarla doluydu. Etrafına bakınmaya devam ederken karşısında babasını bulmuştu. Babası gerçekten de Tanrıların Tanrısı olmayı hak ediyordu. Babasını aklında övmeye devam ederken Zeus “ Merhaba oğlum , nasılsın ? “ diye sordu. Aldrick çok heyecanlıydı hemen “ İyi sayılırım baba, sen nasılsın ? “ diye sormuştu. Söyledikleri saçmaydı , bunu biliyordu . Fakat ne söyleyeceğini bilmiyordu. Babası onu sevmeye başlayacak diye beklerken garip bir durumla karşılaşmıştı. Babası ona sadece bakıyordu. Kendisine kızacağını düşünüyordu, lakin Aldrick’in aklında hiçbir şekilde öyle bir şey yoktu. Ona sarılmak istiyordu ama babasının kızacağından korkuyordu. Babası ona “ Gerçekten bana kızgın değil misin ? “ diye sorunca ona bakarak kafasını evet anlamında salladı. Babası biraz rahatlamıştı. Onunla bir yere oturarak muhabbet etmeye başladılar. Aldrick mutluluktan havalara uçuyordu . Babası ona “ Gitme zamanı “deyince gerçekten çok üzülmüştü. Babasına son kez gülümsedikten sonra asansöre binmişti. Gününün iyi geçtiğini düşünüyordu. Babasıyla tanışmıştı, Olipmos’u görmüştü ve babasının onu gerçekten sevdiğini öğrenmişti.