Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hope Temple (2)

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Hope Temple
Afrodit'in Çocuğu
Afrodit'in Çocuğu
Hope Temple


Mesaj Sayısı : 571
Kayıt tarihi : 20/04/11

Hope Temple (2) Empty
MesajKonu: Hope Temple (2)   Hope Temple (2) Icon_minitimeC.tesi Haz. 04, 2011 4:36 am

“Hooope, kalk hadi kaaalk!” dedi neşeli bir ses. Yatağımda biri zıplıyordu, haliyle ben de zıplıyorum. “Amy, yatağımdan in lütfen!” “Tüm gün uyumayacaksın herhalde! Kalk hadi ya, bugün senin doğum günün!” Evet, öyleydi. Uyandırılmak kadar güzel bir hediye olamaz, değil mi? Amy’yi çok severdim, onu tanıma şansını son iki yılda bulmuştum, yakın arkadaş olmuştuk. Güzel uzun sarı saçları, cıvıl cıvıl bir kişiliği vardı. Beni her zaman mutlu ederdi. Ona bir şey söylemeden arkamı döndüm ve tekrar uyumaya başladım. “Parti yapılacak sırf senin adına, Ho! Bir kız her gün 16. yaşına girmiyor! Hem belki Barney de gelir” Amy’den kurtuluş olmayacağını anladım ve yatağımda doğruldum. O da zıplamaktan vazgeçip oturdu. “Hiç sanmıyorum Amy, annesinin yanına gittiğinden beri hiç gelmedi, doğum günümde bile. Ben aramadıkça konuşmuyoruz.” “Sizin kardeş gibi büyüdüğünüzü sanıyordum” “Öyleydik, Amy. O benim ailemdi, kardeşimdi. Ama şimdi gelmiyor bile. Her neyse, yine açmayalım bu konuyu” dedim iç çekerek. Suratını asmış bana bakarken birden gülümsedi, “O zaman sana aldığım elbiseni giy ve partiye katıl. Hazırlıklar tamam.”
Belki de yetimhanede büyümenin en güzel yönü buydu; kocaman bir aileye sahip olmak. Amy odamdan çıktıktan sonra bana aldığı yeni elbiselerimi giyerken sürekli bunu düşünüyordum. Ne gerçek annemi tanıyabilmiştim, ne de babamı. Kendimi bildim bileli buradaydım, bu koca yetimhanede. 3 binadan oluşuyordu, kızların ve erkeklerin odalarının olduğu binalar ve ana bina. Ana binanın içinde, birinci katta salon, ikinci katta mutfak ve diğer katlarda derslikler vardı. Burada aynı zamanda eğitim de görüyorduk. Müdiremiz dünya tatlısı bir insandı, kuralları katı değildi, bizi çok severdi. Annemiz olarak gördüğümüz biriydi. Üstelik, bir sürü de kardeşim vardı, her gün yüzünü gördüğüm insanların hepsini tanırdım. Tabii ki Amy ve Bar farklıydı.
Hazırlandıktan sonra boy aynasının karşısına geçip kendimi incelemeye başladım. Yüzüm solgun görünüyordu, yeşil gözlerimden neredeyse yaşlar akacaktı. Mutsuz görünüyordum. Sarı dalgalı saçlarımı bukle bukle yaptıktan sonra, artık aşağı inmeye hazırdım. Yüzüme sahte bir gülümseme taktım ve odamdan çıktım.
Ana binanın büyük kapısını araladım ve binaya şöyle bir baktım. Parti çoktan başlamıştı. Müzik, kahkahaatıp eğlenen, kendi aralarında konuşan onca insanın gürültüsünü bastırmıştı. Her zaman ki gibi çok kalabalıktı ana bina, herkes en güzel kıyafetlerini giymişti. Kocaman bir yazı vardı sahnede, “İyi ki bizimlesin Hope” gülümsedim. Beni asıl mutlu edense pasta oldu. Daha doğrusu pastalar. Koca yetimhane için 8-9 tane kocaman pastalar yapılmıştı. En sevdiğim pasta olduğundan neredeyse emindim, meyveli. Ben etrafı gözlerken Amy beni fark etti ve yanıma geldi. “Şükür geldin! Çok güzel görünüyorsun doğum günü çocuğu!” dedi gülümseyerek. Elimden tuttuğu gibi sahneye sürüklemeye başladı. Ben de arkasından yürüyüp – aslında koşuyordum – doğum günümü kutlayan arkadaşlarıma gülümseyerek karşılık veriyordum. Birden karşımıza
Müdiremiz çıktı. “Ho, benimle geliyorsun!” sinirli değildi, sadece çok endişeliydi ve hiç olmadığı kadar aceleci davranıyordu. Siyah saçlarını her zaman ki gibi topuz yapmıştı, gri gözleri ve kırmızı dudaklarıyla mükemmel görünüyordu. Ama çok değişik bir şeyler olduğunun farkındaydım. Beni kolumdan kaptığı gibi hızlı hızlı partiden dışarı çıkarmasından belliydi. Müdiremiz ağır bir kadındı, hiç acele etmezdi. Yüzündeki endişeyi, daha önce hiç görmemiştim. “Neler oluyor Bayan Rose?” diye sordum, sesimden ne kadar şaşkın olduğum anlaşılıyordu ama sitem hiç yoktu. “Merak etme canım, sana her şeyi açıklayacağım” dedi kapıdan çıkarırken. Ana binanın arkasındaki bahçeye ilerledik. Derme çatma, eski bir kulübe vardı orada. Bir de ağaçlar, koca parkımız ve mis kokan çiçekler. Arka bahçedeyken aklımıza hiç kulübeye girmek gelmezdi, zaten yasaktı. Fakat şimdi müdirem beni doğrudan oraya sürüklüyordu. Tek kelime etmeden yürümeye devam ettim. Müdirem kulübenin kapısının önünde durdu ve cebinden anahtarları çıkardı, kilidi çevirdi ve içeri girdi. Beni de içeri buyur etti. “Gel canım, burada güvende olacağız” Daha önce hiç girmediğim ama hep merak ettiğim kulübenin içine girdim. İçerisi garaj gibiydi, arabalarla ve bahçelerle ilgili ihtiyacınız olan her şey vardı. Müdirem kulübedeki tek pencerenin perdesini hafifçe aralamış, dışarıya tedirgin gözlerle bakıyordu. “Kapıyı kapat” dedi, hemen kapattım. “Bayan Rose?” dedim tekrar. Derin bir nefes aldı ve karşılıklı duran iki sandalyeden birine oturdu. Bana da “Otur, duyacakların kaldırılması kolay şeyler değil” dedi. Sakin adımlarla sandalyeye oturdum. Yüzümde hala olayların verdiği şaşkınlık ifadesi vardı. Müdirem söze başlayana kadar aklımdan bir sürü soru geçti. Neden buradaydık? Neden sadece ben vardım? Neden bize yasak olan bir yerde güvendeydik? Neden parti sırasında müdirem beni buraya getirmişti? Neden bu kadar garip davranıyordu? Acaba annem veya babamla mı ilgiliydi, o zaman neden burada konuşuyorduk ki?
“Bak canım, buradaki öğrencilerin tümünden çok farklısın sen” dedi müdirem. Anlayamamıştım, farklı mı? Yüzümdeki ifadeyi görünce biraz daha açıklamaya koyuldu. “Yani, diğerleri gibi değilsin. Nasıl desem… Geçen gün işlediğimiz Yunan Mitolojisi’ni hatırlıyorsun değil mi?” diye sordu. Bu konunun nereye gideceğini merak ediyordum. Sanki bir şey söylemek istiyordu, acelesi vardı ama söyleyemiyordu. “Evet, Bayan Rose” dedim. Yutkundu ve devam etti. “Onlar, sadece efsane değiller” dedi. Terlemeye başlamıştı, yelpazesini çıkardı ve yellemeye başladı. “Nasıl sadece efsane değiller?” diye zeka dolu bir soru sordum. “Onlar gerçek” Öylece kalakaldım. Örnek aldığım, mükemmel insan bana tanrıların, tanrıçaların, canavarların olduğunu mu söylüyordu? Bir anda içimi bir korku kapladı. Müdirem delirmiş miydi? “Biliyorum, delirdiğimi sanıyorsun” dedi, sanki aklımı okuyordu. “Ama, bana inanmak zorundasın. Senin bir annen var. Annen, bir tanrıça. Babansa, sen doğmadan iki gün önce öldü. Afrodit, yani annen seni bana bıraktı. Çünkü sen bir melezsin ve hayatın boyunca seni öldürmek isteyen canavarları çekeceksin. Gençken, sisin arkasını görebilen, zeki ve çevik bir kadındım. Canavarlarla başa çıkabiliyor, onları sizden uzak tutabiliyordum. Artık çok güçsüzüm. Sana bakamıyorum. Üstelik, artık 16 yaşındasın. Gitme zamanın çoktan geldi” O kadar açıklamadan sonra söyleyebildiğim tek şey “Neler diyorsunuz Bayan Rose?” oldu. Gitmek mi? “Melez kampı, güvende olabileceğin tek yer” dedi. Ben daha bir şey söyleyemeden büyük bir patlama sesi geldi. Müdirem anında ayağa kalktı ve hemen kulübeden çıktı, ben de arkasından koştum. Yetimhanenin kız binasından dumanlar yükseliyordu. “Canavarlar” dedi müdirem. “Senin için geldiler.” Hala hiçbir şeye anlam verememiştim. Müdiremin dumanın çıktığı yere doğru ilerlemesini bekliyordum ama o ıslık çaldı. Birden kulübenin arka tarafından bir at çıktı. Hayır, başka bir şey. Kanatları vardı, at kadar büyüktü, aslında attı. Yunan mitolojisinde ne olduğunu biliyordum “Pegasus” diye mırıldandım. Müdirem beni duyacak kadar yakındaydı. “Evet öyle, bin ve kampa gitmek istediğini söyle” dedi. Bana doğru yaklaşan pegasusa ağzım açık bakarken müdirem arkamda gördüğü şeye irkilerek baktı, gözleri büyüdü. “Çabuk!” dedi ben arkama fırsat bulamadan. Pegasusa bindirdi ve nereden çıkardığını göremediğim kılıcını çekti. “Toprak, melez kampına” dedi ve bindiğim pegasus havalanırken, müdiremde kılıcıyla koşmaya başladı. Havadan kime koştuğuna baktım. Bu bir minatordu. Tanıyordum, çünkü kitaplarımızda resimleri vardı. Bu kadar korkunç görünmüyorlardı ama kitapta. Müdirem kılıcını tek harekette minatora sapladı ve minatorun yeri altın toz bulutu kapladı. Sadece on dakika içinde yaşadıklarımı düşündüm, beynim almıyordu hiçbir şeyi. Müdirem kız binasına doğru koşarken, ben de iyice havalanmıştım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://scythee.tumblr.com
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Hope Temple (2) Empty
MesajKonu: Geri: Hope Temple (2)   Hope Temple (2) Icon_minitimeC.tesi Haz. 04, 2011 9:32 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Hope Temple (2)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hope Temple Görevler
» Hope RP :)
» Hope Miller
» Hope Miller
» Hope Miller

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: