Sabahın köründe el işleri alanına damlamıştım, kılıç yapmaya bayılıyordum. Kulübede büyüklerimden de inceliklerini öğrenmiştim. Uzun ve yorucu çalışmaların sonunda ortaya güzel bir şey çıkınca çok seviniyordum.
Son yaptığım kılıç hiçbir şeye benzemeyince, bir yere oturdum ve dinlenmeye başladım. "Belki de bugünlük yeter" diye düşünüp uzaklaşacağım sırada tanıdık biri "Burada bir Hephaistos çocuğu var mı?" diye bağırdı. Sesin geldiği yöne baktım, oldukça yorgun görünen David'di bu. Hafifçe gülümsedim, onu gördüğüme sevinmiştim. Manevi ağabeyim gibiydi. Yaklaşıp "Ben" dedim. "Ju, seni gördüğüme ne kadar sevindim bilemezsin! Yardıma ihtiyacım var" Bu zaten her halinden belli oluyordu. "Peki, senin için ne yapabilirim?" dedim uğraştıklarına bakarak. "Silahlarım mahvoldu ve tamir edemiyorum" Silahlarına şöyle bir baktım. Gerçekten de çok kötü durumdalardı. "Denerim ama söz veremem" dedim. "Elimde işini kolaylaştıracak bir şey var" dedi ve elindeki kolyeyi sallamaya başladı.