Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Başlangıç | Elena C. Mellark

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Elena Chantelle Mellark
Hestia Rahibesi
Hestia Rahibesi
Elena Chantelle Mellark


Mesaj Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 21/05/11

Başlangıç | Elena C. Mellark Empty
MesajKonu: Başlangıç | Elena C. Mellark   Başlangıç | Elena C. Mellark Icon_minitimeC.tesi Mayıs 21, 2011 11:40 pm

Çalar saatin monoton sesiyle uyanan Elena, her zamanki bıkkınlığıyla yatağından ayaklarını sarkıttı. Baharın ilk güneşli sabahıydı ki bu Elena için pek de önemli sayılmazdı. Nice güzel sabahlar görmüştü Elena, bu beton yığını şehirdekinden bin kat daha güzel sabahlar… Onun dışındaki insanlar buraya ayak uydurabiliyordu; fakat Elena bu şehrin yapay hareketliliğinden nefret ediyordu. Her şey yapaydı burada, insanlar dâhil. Belki sadece onun tanıdığı insanlar böyleydi, kim bilir? Umarım öyledir, diye geçirdi içinden Elena.

Yatağından kalktığı gibi banyoya gitti. Elini yüzünü yıkayıp kendine geldikten sonra kafasını kaldırıp bitkin yüzüne baktı. Gözlerinin altı uykusuzluktan, ya da daha büyük ihtimalle düzgün beslenememekten mosmor olmuştu. Buna pek aldırmadı Elena. Tekrar yatak odasına gidip giyindikten sonra aşağıya, mutfağa yol aldı. Kendine bir mısır gevreği hazırladı ve portakal suyu sıktı. Salona geçip bir koltuğa attı kendini ve yavaşça kahvaltısını etti.

Salonun bej rengi duvarları Elena’nın babasının yaptığı resimlerden ya da çektiği fotoğraflardan gözükmüyordu. Genellikle tek bir kişinin çeşitli açılardan portresi asılıydı duvarda; Elena’nın hiç tanımadığı annesinin. Babasının söylediğine göre Elena’yı doğurduktan 1 ay sonra trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Bunun dışında tek bir anı bile bilmiyordu Elena, çünkü babası hiçbir şey anlatmazdı. Anılarını zihninde canlandırmak istemediğini düşünür, üstüne gitmezdi Elena da.

Kahvaltısını da ettikten sonra Elena çantasını koluna takıp evinden çıktı. İçinde garip bir his vardı, tam olarak nasıl bir histi bilmiyordu fakat kötü olduğu barizdi. Bu gün çok kötü şeyler olacak gibi geliyordu Elena’ya. İçinden bir ses okula gitmemesi gerektiğini söylüyordu. “Ah, içimdeki ses hep bu aptal okula gitmemem gerektiğini söyler zaten,” dedi yüksek sesle Elena apartmanının merdivenlerinden inerken ve alaycı bir tavırla kendine güldü.

Apartmandan çıkıp okul servisini beklemeye başladı Elena. Apartmanın önündeki merdivenlere oturdu, çantasından iPod’unu çıkardı ve en sevdiği parçayı başlattı. Müzik Elena için bir tutku sayılırdı. Var olan bir tane olsun, kendi kafasından uydurduğu bir şey olsun, ağzında mırıldandığı bir melodi hep vardı. Okulda bundan dolayı zorluk çekse de, yapacak bir şeyi yoktu. Ders sırasında ne zaman bir şey mırıldanmaya başlasa öğretmenleri ya da arkadaşları tarafından susturulurdu. Bu onu hep rahatsız ederdi fakat uzun bir uğraş sonunda, içinden istemsiz bir şekilde gelen bu dürtüyü dindirmeyi başarmıştı. Kafasında hala bir şarkı dönüp dursa da, bunu dışarıya yansıtmamayı öğrenmişti. Fakat tek sorun bu da değildi. Bunun dışında da okulda çıkarmadığı sorun yoktu. Bu nedenle şu anda yedinci okulundaydı. Bir kız için pek zor bir durumdu. Sürekli evde eğitim almayı önerse de, babası bu öneriyi hiç dinlememişti.

Sonunda servis gelmişti ve Elena’yı kendi dünyasından kopararak okul zamanının geldiğini hatırlattı. Elena derin bir iç çekerek açılan servis kapısından içeri girdi ve iğrenç araba kokusunu solumak zorunda kaldı. Bu kokudan oldu olası nefret etmişti. Hele daha güzel koksun diye araba kokuları takarlardı ya, tam aksine daha da çekilmez kılardı onlar bu kokuyu. Fakat eli mahkûmdu Elena’nın, bu serviste tıkılıp kalmıştı. Bir sene boyunca, bir sorun çıksa da atılsam şu okuldan, diye dua etmişti Elena, fakat nafile.

Serviste yakın arkadaşı Finnick’in yanına oturdu. Elena hep onun gibi bir çocuğun kendisi gibi insanlarla takılarak kendisini harcadığını düşünürdü. Pek yakışıklıydı ve popüler olma potansiyelinde bir çocuktu, fakat bunu her dile getirdiğinde Finnick omuz silkerek “Ben o işlerin adamı değilim. Sen bana daha yakın geliyorsun,” gibi şeyler söylerdi Elena’ya. Aslında gerçekten birlikte takılmaları iyiydi Elena için. Ortak noktaları çoktu; ikisi de birçok kez okullarından atılmışlardı –Elena’dan farklı olarak Finnick’in ikinci senesiydi bu okulda,- Finnick de Elena gibi disleksiydi…

“Günaydın uykucu, bugün nasılsın?” diye sordu Finnick. “Her zamanki gibi Finn, yorgunum,” diye cevap verdi Elena bitkin bir sesle. Finnick Elena’yı her zamanki gibi kendi haline bıraktı ve okulun yolunu sessiz sedasız gittiler. Okula geldiklerinde Elena’nın gözüne üç kişi çarpmıştı. Onları daha önce gördüğünü hatırlamıyordu. Bir kız, iki erkeklerdi ve aynı şeyleri giymişlerdi; kot pantolon, mavi bir tişört ve siyah ceket. Bahçede son derece kendilerinden emin bir şekilde yürüyorlardı ve önlerindeki herkes onlara yol veriyordu. Elena Finnick’e döndü ve “Şu üçüzler de kim?” diye sordu. Finnick ilk başta Elena’ya kaşlarını çatarak baktı. Soruyu besbelli garipsemişti, fakat Elena hiçbir şey anlamamıştı. Finnick sessizliği bozarak, “Sen şaka yapıyorsun değil mi? O üçünü tanımadığı söyleyerek?” diye cevap verdi Elena’ya. Bu işi garipsemeye başlayan Elena Finnick’ten gözlerini kaçırdı. Tekrar yürümeyi sürdüren üç çocuğa döndü. Yüzlerini hiçbir şekilde anımsamıyordu, fakat pek de iyi insanlara benzemiyorlardı. Elena onlarda gerçekten kötü şeyler sezmişti. “Her neyse,” dedi Finnick’in duyamayacağı bir sesle ve yoluna devam etti.

Okul her zamanki gibi sıkıcı geçiyordu. İşledikleri dersler kadar, öğretmenleri de sıkıcıydı Elena’nın. Hep monoton bir anlatım, mesleklerinden bıkmış vaziyetteki mimikler ve hareketler… Bir iki ders de vardı Elena’nın sevdiği, tabi. Müzik, matematik ve tarihi çok seviyordu mesela. Tarihte disleksi olduğundan biraz zorlansa da, içerik bakımından hep ilgisini çekmişti. Hele mitoloji? Bu konu hakkında araştırmaya ve yeni bilgiler edinmeye bayılırdı. Küçüklükten beri araştırdığı bilgileri dosyalardı, odasında ve zihninde. Bu ilgisi Elena’nın da hoşuna gidiyordu, hiç değilse bu dersi iyiydi.

Öğle teneffüsünde yemekten önce lavaboya uğradı Elena. Kulağındaki iPod’da çalan şarkıyı ağzında mırıldanarak elini yüzünü yıkamaya başladı. Kafasını lavabodan kaldırıp aynaya baktığında arkasında onu izleyen üçlüyü görünce irkildi ve hemen onlara döndü. “Beni korkuttunuz,” dedi hafifçe gülümseyerek. Bu üçlü sabah gördüğü ama bir türlü tanıyamadığı kişilerdi. Garipsemiş bir tavırla, “Siz iki erkeğin burada olması doğru mu? Kızlar tuvaletindeyiz de,” Son sözünü söylerken sesi yavaşça kısılmıştı, çünkü bu iki çocuk ve kız gerçekten korkutucu bakıyorlardı Elena’ya. Ortadaki kız “İşin bitti, melez,” deyince Elena dalga geçtiğini sanmıştı, fakat sesi pek dalgaymış gibi gelmiyordu. Peki, melez de neyin nesiydi? Elena onları sinirlendirmek istemiyordu, zaten son derece korkunçlardı. “Melez diyerek… Neyi kastettiniz?” diye sordu kıza, ardından diğer iki erkeğe de baktı. Kızın sağındaki çocuk gülerek, “Ne demek istediğimizi gayet iyi biliyorsun, Yarı Tanrı,” dedi. Elena hala anlam veremiyordu, dili tutulmuştu sanki. Yarı Tanrı, ha? Mitolojiden bildiği bu terimi hiç, ama hiç gerçek dünyada duymamıştı. Elena artık bu çocukların deli olduğuna kanaat getirmişti, ya da çok iyi oyunculardı.

“Tamam, ben buradan gidiyorum,” dedi Elena kısık sesle ve kapıya yöneldi. Fakat erkeklerden biri yolunu kesti. Elena’nın elindeki iPod’u aldı ve eliyle sıkarak parçaladı. “Ah, işte şimdi sinirlenmeye başladım!” dedi Elena yüksek sesle ve iPod’unu kıran çocuğun suratına yumruk atmak için hamlede bulundu, fakat diğer çocuk kolunu sıkıca kavradı ve çevirdi. O kadar güçlü çevirmişti ki Elena kolunun kırıldığına yemin edebilirdi. Çocuğun elinden var gücüyle kurtulmaya çalışırken hepsinin değişime uğradığını görebiliyordu. Gözleri irileşiyordu ve kırmızı renk alıyordu, kolları ve bacakları genişliyordu ve üzerlerindeki kıyafetlerin yırtılmasına neden oluyordu. Üçünün de köpek dişleri uzamaya başlamıştı. Sonunda çocuğun –şu durumda canavar demek daha mantıklıydı- elinden kurtulmayı başaran Elena son hızla bir tuvalet kabinine girdi ve kapıyı kilitledi. Aynı anda canavarlardan biri kabinin kapısını parçalayarak Elena’nın saklanma çabalarının boşa çıkacağını söyledi adeta. Bu sefer Elena kızlar tuvaletinin çıkış kapısına yönelmişti ki ayağından sıkıca kavrayan bir canavar bunu engelledi. Yerde sürüklenirken en yakın lavaboya tutundu ve kendini çekmeye çalıştı. Aynı zamanda var gücüyle “İmdat! Yardım edin!” diye bağırıyordu. Sonunda imdadına yetişen biri Elena’ya seslendi. Gelen kişi Finnick’ti ve elinde iki tane hançer vardı. Birini Elena’ya fırlattı ve diğeriyle Elena’yı sürükleyen canavara saldırdı. Elena Finnick’in ona fırlattığı hançeri kaptığı gibi ayağa kalktı ve canavarların iki kişi kaldığını fark etti. Finnick ikisiyle de savaşıyordu.

“Elena! Çabuk ol, hançeri kullan!” diye bağırdı Finnick. Elena ona verilen emri hemen uygulamaya koyuldu ve ona bakmayan canavarlardan birinin boynuna sapladı hançeri. Canavar bir haykırış kopardığı gibi toza dönüştü ve kayboldu. Elena hançere hayretle baktı ve ardından Finnick’e döndü. O da savaştığı canavarı toza dönüştürmüş, Elena gibi nefes nefese kalmıştı. Elena heyecandan mı, korkudan mı yoksa yorgunluktan mı kalbinin bu kadar hızlı çarpıp nefes nefese kaldığını anlamamıştı. Bir hançere, bir Finnick’e bakıyordu. Sonunda gözü en yakın arkadaşında kaldı ve onun konuşmasını bekledi. Finnick bu bekleyişin nedenini anlayınca, “Elena, her şeyi açıklayacağım, fakat şimdi buradan gitmemiz lazım,” dedi ayağa kalkarken ve Elena’nın kolundan tutup onu tuvaletten çıkardı. İnsanlar koşar adımlarla tuvalete giderken Elena ve Finnick’e bakmadan geçmiyorlardı.

“Elena, bunun çok garip geleceğini biliyorum fakat şimdilik özet olarak geçeyim; sen bir Yarı Tanrısın, benim gibi. Yani annen ya da baban, büyük ihtimalle senin annen tanrı ya da bir tanrıça. Bu canavarlar ise melez olduğumuz için hep peşimize düşerler. Şimdilik bu kadar bilgi yeterlidir umarım,” dedi Finnick. Okulun bahçesinden çıkmışlardı, artık caddede hızlıca ilerliyorlardı. Elena Finnck’in dediklerine bir anlam veremiyordu, fakat şu anda bu hiç önemli değildi. “Eve gitmek istiyorum,” dedi Elena onu cadde boyunca sürükleyen Finnick’e. Finnick başını iki yana sallayarak, “Olmaz, buradan bir an önce uzaklaşmamız gerek, çok tehlikeli bir konumdayız,” dedi. Elena son derece yorgundu ve bayılacak durumdaydı, fakat buna aldırmadan Finnick’in elinden kendini ayırmayı başardı ve geri adım attı. “Eve gitmem lazım, her şeyim orada, babam orada benim! Ya babam beni merak etmişse?” dedi ve arkasını dönerek eve yürümeye başladı. Finnick’in seslenişi çok uzaktan geliyordu Elena’ya, sanki yanında değilmiş gibiydi. Her şey yavaşça kararıyordu ve başı dönmeye başlamıştı. Son hatırladığı şey ise bir çift kolun onu tutmaya çalışmasıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Başlangıç | Elena C. Mellark Empty
MesajKonu: Geri: Başlangıç | Elena C. Mellark   Başlangıç | Elena C. Mellark Icon_minitimePaz Mayıs 22, 2011 9:09 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Başlangıç | Elena C. Mellark
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Elena C. Mellark*
» Elena Chantelle Mellark
» Elena Martin
» Elena Chantelle Mellark | Görevler
» Kamptaki İlk Gecem | Elena C. Mellark

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: