Kulübeye gelmeme rağmen bana açık açık saldıran kimse olmamıştı. Bu beni sevindirdiği kadar endişelendiriyordu çünkü bu fırtına öncesi sessizlik de olabilirdi ve duyduğum kadarıyla -tabii yaşadıklarım da var- Hermia herkese dost canlısı yaklaşan biri değildi. Biraz dışarı çıkmanın iyi olacağını düşünüyordum çünkü kamp Ares çocuklarında ibaret değildi. Biraz sosyalleşmenin bir Ares çocuğuna bile zararı dokunmazdı. Yavaşça kulübeden dışarı çıktım ve kampta dolaşmaya başladım. Tuvaletleri gördüğümde birkaç küçük meleze tuvalet suyu yutturmanın eğlenceli olabileceğini düşündüm; fakat kampa yeni gelmiştim ve ilk günlerde tüm dikkatleri üzerime çekmek istemiyordum. Gezecek başka bir yer ararken aklıma şu uçan atlar geldi. Ne deniyordu onlara? Ah, evet pegasuslar... Gerçekten asil hayvanlardı ve en kısa sürede ben de bir tane edinmek istiyordum. O zaman neden şimdi olmasın ki? Pegasus ahırlarına doğru yol aldım ve aklımdaki tek şey bir pegasus edinmekti. Pegasus ahırlarında bir sürü sahipsiz pegasus duruyordu. "Şanslısınız, bugün biriniz benim pegasusum olacaksınız." Hepsinin gözlerinin içine tek tek bakıyordum ve pegasusumu neye göre seçeceğimi düşündüm. Tüylerinin rengine göre mi, yoksa iriliğine göre mi seçecektim? Bir an düşündüm ve her şeyi oluşuna bırakmaya karar verdim. Pegasusum benimle muhtemelen hayatımın sonuna kadar beraber olacaktı ve onu iyi seçmem gerekiyordu. İşin garip tarafı ise onu nasıl seçeceğimi bilmiyordum. "Belki de o beni seçer." diye düşündüm. Sonuçta pegasuslar akıllı hayvanlardı ve ne yapacakları belli olmayabilirdi. Hepsinin gözlerine teker teker bakmaya devam ederken bir tanesinin gözlerine baktığımda çok etkilendim. Onun da aynı şeyleri hissettiğini biliyordum çünkü o da yerinde sıçradı ve sanki "patlamış" gibi bir ses çıkardı. Güldüm ve yavaş yavaş yanına yaklaştım. Onu korkutmak istemiyordum; fakat sözlerimi dinlemesini de sağlamalıydım. Evet, pegasusum işte bu olmalıydı. Yanına yavaşça yaklaştım ve kafasını okşamaya başladım. "Pekala dostum. Şimdi sana bir isim koymamız gerekiyor sanırım. Senin ismin "Luna" olsun. Anlamını bilmiyorum; fakat sana yakıştı gibi, ne dersin?" Gülmeye başladım ve Luna'nın başını okşamaya başladım. Bembeyaz tüyleri, kapkara ve iri iri gözleri vardı. "Her iddiasına varım ki sen de küp şeker ve marul seviyorsun. Genelde öyle olur zaten. Unutturma da bir daha geldiğimde sana biraz getireyim." Son kez Luna'nın başını okşadım ve arkamı dönüp yürümeye başladım. "Sanırım ilk dostlarımdan birini kazandım. Belki de bir Ares çocuğuna göre garip biriyim, kim bilir?"