Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Yeniden Yetimhane | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Yeniden Yetimhane Perş. Nis. 28, 2011 5:40 am | |
| Günlerce uykusuz kalmıştım, her gün yetimhanenim müdiresiyle ilgili kabus görüyordum. “Ho, yardım et!” diye bağırıyordu bana. O sabah da aynı rüyayı gördüğümde iyice huzursuz olmuştum. Yatağımda doğruldum ve ne yapacağımı düşündüm. Kimseye haber vermeden, hemen kaçıp Müdirem Ms. Rose’un durumunun iyi olup olmadığına bakmalıydım. Hem, kalan birkaç parça eşyam vardı. Üstelik arkadaşlarımı da görürdüm. Evet, kararımı vermiştim. Habersizce New York’a kaçacaktım. Henüz çok erkendi, kimseden ses çıkmıyordu kulübemde. Bunu fırsat bilip kalktım ve yavaşça hazırlandım. Tam odamın kapısını açıp dışarı çıkacakken karşımda Bar’ı gördüm ve çığlık atmamak için kendimi tuttum. “Bar, ne işin var burada?” diye sordum. “Seni uyandırmaya gelmiştim, bunun için sabahın köründe bile kalktım.Hani intikam alıcaktım ya.Ama sen çoktan kalkmışsın bile” dedi somurtarak. “Senin gözlerine ne oldu? Uyuyamadın mı sen?” diye sordu. “Şşit! İçeri gel, anlatayım” dedim sessizce. Rüyalarımı ve aldığım kararları bir bir anlattım. “Bensiz kaçacaktın demek ha? Ben de geliyorum!” dedi. Yanımda bana yardım edecek birilerine ihtiyacım vardı aslında. “Tamam” dedim. “Git çantanı hazırla hemen, ahırlara gel. Rüzgar’a binip gideriz. Ama çabuk ol” dedim. Kafasını salladı ve fırlayıp gitti. Ben de hemen çantama bir şeyler atıp ahıra gittim. Rüzgar’ı önceden beyaz çikolatayla ikna etsem iyi olur diye düşündüm. Ahırlara doğru yaklaştığımda Bar’ın orada olduğunu fark ettim. Gülümsedim, bu çocuk nasıl bu kadar hızlı olabiliyordu? “Geç kaldın!” dedi. “Hayır, sen erken gelmişsin” dedim gülerek. “Kimseye bir şey söylemedin, değil mi?” diye sordum. “Tabii ki söylemedim, hatta kimseye görünmedim” dedi. “O zaman, Rüzgar’ı alıp çıkalım hazır kimse yokken” Tamam anlamında kafasını salladı. Ahıra girip Rüzgar’ı buldum. Beni görür görmez ayağa kalktı, biraz sevdirdi kendini. “Oğlum, bir yere gitmemiz gerekiyor, Bar da bizimle gelecek” dedim. Geri çıktı. “Hadi ama oğlum, bu seferlik izin veremez misin? Lütfen. Sadece o. Başka kimseye izin vermezsin, olur mu?” diye sordum. Hareketsizce durdu. Bunun üzerine cebimdeki beyaz çikolataları çıkardım. Rüşvetimi hemen kabul etti ve Bar sırtına binerken hiçbir şey yapmadı. Pusulama baktım ve “Batıya” dedim. Pegasusumla ahırdan çıktık ve hemen havalandık. | |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: Yeniden Yetimhane Perş. Nis. 28, 2011 5:48 am | |
| Alarmım çaldığında içimdeki intikam hissiyle yataktan fırladım. Kafamda bütün planı kurmuştum bile. Hemen giyinip birkaç bir şey atıştırdım. Aç karnına intikam alınmaz yani. Yemeğimi bitirince gerekli malzemeler listeme bir göz attım. Her şey tamam gözüküyordu. Afrodit kulübesine doğru yola çıkmıştım. İçeri girdiğimde Hope’un odasına doğru yavaşça gidiyordum ki yatağında uyuyup acı bir şekilde uyandırılmayı beklemesi gereken Hope odasından çıkıyordu. Beni görünce “Bar, ne işin var burada ? ” diye sordu. “Seni uyandırmaya gelmiştim, bunun için sabahın köründe bile kalktım. Hani intikam alacaktım ya. Ama sen çoktan kalkmışsın bile” dedim somurtarak. “Senin gözlerine ne oldu? Uyuyamadın mı sen?” diye sordum gözlerine bakınca. “Şşit! İçeri gel, anlatayım” dedi. Eski müdirem Ms. Rose’un yardıma ihtiyacı varmış, bu yüzden New York’a gidiyormuş. “Bensiz kaçacaktın demek ha? Ben de geliyorum.”dedim anlatmayı bitirince. Biraz düşündükten sonra kabul etti. “Git çantanı hazırla hemen, ahırlara gel. Rüzgar’a binip gideriz. Ama çabuk ol” dedi. Hemen kulübeme koştum. Odama girdiğimde çantama suyumu, abur cuburlarımı ve bir iki kıyafet attım. Yatağımın altından ilahi bronzdan yapılmış ve gladyatörlerin “gladyatör” ismini almasının asıl sebebi olan altmış santimlik çift ağızlı gladius’umu ve bir suikastçi oyununda görüp de aşık olduğum ve melez kampına geldiğimdeyse silahın ilahi bronzdan yapılmışını bulduğumda havalara uçtuğum Hidden Blade’lerim. İki koluma da birer tanesini yerleştirdikten sonra koşarak ahıra gittim. Ho’nun gelmesi için biraz beklemem gerekti. Geldiğinde “Geç kaldın!” dedim. “Hayır, sen erken gelmişsin” dedi gülerek. “Kimseye bir şey söylemedin, değil mi?” diye sordu. “Tabii ki söylemedim, hatta kimseye görünmedim” dedim. “O zaman, Rüzgar’ı alıp çıkalım hazır kimse yokken” Tamam anlamında kafamı salladım. İçeri gidip Rüzgar’la biraz konuştuktan sonra pegasusa bindiğimde Hope pusulasına bakmaktaydı. “Batıya” dedi. Pegasus havalandı ve New York’a doğru yola çıktık. Pegasusla ikinci uçuşumda ilkinden pek farklı değildi. Rüzgar yine yüzünüze vuruyor ve siz bunun keyfine sonuna kadar varıyorsunuz. Bu arada pegasusun adının da Rüzgar olması garip bir rastlantı sanırım. Bu arada Hope Rüzgar’la konuşup bu durumun bir daha olmayacağının garantisini veriyordu. Rüzgar’ın beni sırtında istememesine bir anlam verememiştim. Neticede karizmam ve suikastçi bıçaklarım vardı benim ama bu Rüzgar için bir şey ifade etmiyordu anlaşılan. Sonunda Hope bana dönüp “Eğer her şey yolunda giderse annene de uğrarız.” dedi. “Evet adam akıllı vedalaşamadım zaten annemle. Bir de neredeydi bu yetimhane aklımdan çıkmış iki yılda.” dedim. Biraz bekledi ve “Hemen aşağımızda” dedi. Rüzgar hemen inişe geçti. İki yıl sonra tekrar buraya dönmek garip bir histi benim için, bir zamanlar evim dediğim yere dönmek…
| |
| | | Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Yeniden Yetimhane Paz Mayıs 01, 2011 3:40 am | |
| Yetimhanemi gerçekten özlemiştim. Keşke ziyaret nedenimiz farklı olsaydı diye düşündüm. Pegasusumla oraya insanların arasına inemezdik tabii ki ama yurdu avucumun içi gibi bilmem işime yaramıştı. Görünmeden nereye ineceğimizi hatta pegasusu nerede saklayacağımızı biliyordum. Yurdumun arkasındaki kulübeye hızlıca ve sessizce indik. Kulübe eskiydi, kullanılmıyordu ve girmek kesinlikle yasaktı. Rüzgar için en güvenli yer orasıydı. “Oğlum, seni burada bırakmak zorundayız. Seni yalnız başına bıraktığım için çok üzgünüm” dedim. Büyük bir kabın içine su döktüm, bolca yemek koydum ve birkaç paket beyaz çikolata ile gönlünü almaya çalıştım. “İdareli kullan olur mu oğlum? Ne zaman döneceğimiz belli değil. Aslında dönüp dönemeyeceğimiz de.” Son kısmı sessiz söyledim. “Seni çok seviyorum, eğer 5 gün boyunca gelmezsem kampa geri dön” Sanki son kez seviyormuş gibi okşadım ve burnuna bir öpücük kondurdum. Bar da “Yakında yine görüşürüz” dedi gülümseyerek. Kulübeden çıktık, hızlıca ve kimseye görünmeden Müdiremizin odasına doğru ilerledik. Sekreteri değişmemişti. “Çocuklar, hoş geldiniz! Ziyarete mi geldiniz?” “Merhaba Bayan White, biz aslında Müdiremizi görmeye gelmiştik” dedim. Bir anda yüzü asıldı. “Bayan Rose nerede bilmiyorum çocuklar, günlerdir haber alamıyoruz.” Aynı anda Bar ile birbirimize baktık. “En son ne zaman konuştunuz?” diye sordum. “Manhattan’da gezeceğini söylemişti, o zamandan beri yok, polise haber verdik ama onlar da bir şey bulamadılar” “Teşekkürler” dedim ve yurttan çıktık. “Nereye gidiyoruz?” diye sordu Bar. “Manhattan” dedim. “Rüzgar beni bu sefer sırtına almayacak” “Zaten pegasusla şehir içinde gezemeyiz, taksi bulacağız” dedim ve çıktığımız işlek yolda kaldırımda durdum. Havaya bir drahmi attım ve taksiyi beklemeye başladım. Ortaya bir taksi çıktığında Bar “Vaaay” dedi. Kapıyı açtım ve “Önden,” dedim. Güldü ve içeri geçip oturdu. Ben de oturdum ve kapıyı kapattım. “Manhattan’a” dedim. Şoförü çok garip bir yaratık beklerken gayet normal genç bir adam olması beni şaşırttı. 5 dakika içinde Manhattan’da indik. “Annene burada olduğumuzu söylemek ister misin? 1-2 gün içinde onu görmeye gideceğimizi?” “Nasıl olacak o?” diye sordu Bar. Cebimden telefonumu çıkardım. “İyi de telefon edersem, canavarlar… Hımm, anladım. Athena kızı olmalıydın aslında!” dedi. Bar planımı anlamıştı. Gülümsedim. Eğer telefonu kullanırsak, en yakındaki canavar bize saldırmaya gelecekti. Eğer onu öldürmeden sığınaklarının yerine dair herhangi bir şey öğrenebilirsek işimiz gayet basit olacaktı. Belki de müdiremizi orada tutuyorlardı. Bir canavarı nasıl konuşturacağımı da bilmiyordum gerçi. Onu gelince düşünürüm dedim ve Bar’ın annesini aramasını bekledim. Annesi ilk çalışta açtı. “Alo?” “Alo? Anne?” “Barney! Aman Tanrım, sen iyi misin? Neden beni bir telefondan arıyorsun, bu çok tehlikeli!” “Merak etme anne, ne yaptığımı biliyorum. Şuan Ho ile Manhattan’dayız, biraz işimiz var. Seni sonra ziyarete geleceğiz, olur mu?” “Peki tatlım, bekliyorum. Kendine iyi bak!” Bar annesiyle konuşurken arkasındaki canavarı fark etmemişti bile. Ben de sinsi sinsi canavarın arkasına dolandım ve tam Bar’a saldıracakken yıldızlarımla dikkatini çekmeye çalıştım. Canavar kocaman bir dinazoru andırıyordu. Boynuna gelen yıldızım canını acıtmış olacak ki, çığlık attı. Tam da o sırada Bar telefonunu kapatmış, şaşkın şaşkın canavara bakıyordu. Küpeme hafifçe dokundum. Elimde bir kılıca dönüşmesiyle birlikte dinozorumsu yaratığın dizlerine hamleler yaptım, yere yığıldı. “Şimdi Dinocuğum, bizi sığınağa götüreceksin ve biz de canını bağışlayacağız! Anladın mı beni?” diye sordum. Dino’ nun (Canavara isim bulduğuma inanamıyorum -.-) gözlerindeki korkuyu görebiliyordum ama anladığına dair her hangi bir işaret yoktu. “He, hi, ye, le, mii” diye garip sesler çıkarmaya başladı. “Bizi sığınağına götüreceksin! Anladın mı beni dedim sana!” Kafasını salladı. Bir canavarla anlaştığıma inanamıyordum. Belki de Büyükonuş dedikleri şey gerçekten de işe yarıyordu. Elimde kılıcımla kalkmasını işaret ettim. Kalkamadı, sanırım hamlelerim biraz fazla kaçmıştı. Sürüne sürüne en yakın lağım kapağına doğru ilerledi. “Bu arada, bana borçlusun!” dedim nefes nefese Bar’a.
| |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: Yeniden Yetimhane Paz Mayıs 01, 2011 3:46 am | |
| Canavar sürüne sürüne lağım kapağına doğru ilerlerken içimden “Umarım lağım kapağına doğru gitmiyordur” diye geçiriyordum ama canavar gözlerimin içine baka baka lağım kapağının oraya gelip, beklemeye başladı. Bu arada Hope da nefes nefese “Bu arada,” haricinde duyamadığım kadar anlaşılmaz bir sesle bir şeyler söyledi. Ne dediğini anlamadığımdan “Canavarı tuzağa çekmek için kendini yem olarak sunman büyük cesaret gerektiren bir hareketti.” olarak yorumladım. Lağım kapağını kaldırıp içeriden gelen o pis kokuyu hissettiğimde artık her nedense oraya girmek istemediğimi düşünmeye başladım. Hope yüzüne baktığımda içimden geçenleri fark etmiş gibi “İstesen de istemesen de oraya gireceksin” dedi. “Sen nasıl bir Afrodit kızısın hala anlayabilmiş değilim” “Bak, oraya girmeyi ben de istemiyorum ama müdiremiz orada. O yüzden hadi atla bakalım” “İyi atlarım o zaman. Hayır yani gören de korkuyorum sanacak.” deyip atladım aşağı. Şunu belirteyim gerçekten de korkmuyordum. Sadece bu melez olduğumu öğrendikten sonra ki ilk canavarlı maceram olacaktı. Neyse hikayeye devam edelim. Benim arkamdan önce Dino sonra Ho aşağıya indi. Ho “Hadi bakalım önden yürü” dedi Dino’ya. “Bu ne şimdi? Dino Turizm gibi bir şey mi?” deyip şakamla havayı yumuşatmaya çalışsam da Ho “Şimdi sırası değil” deyip hevesimi yok etti. Ama gülmemek için kendini zor tuttuğu belli oluyordu. Dino önce sağa döndü, daha sonra yine sağa döndü. Bir süre sonra saymayı bıraktım. Dino Turizm’in ücretsiz lağım turuna devam ederken, ileride tam ortasında ateş yanan bir oda gözüktü. Dino odayı görünce birden hızlandı. Saklayabildiği tüm enerjisini kullanıp odaya doğru koşarken bir yandan da yüksek sesle dinozorca bir şeyler söylüyordu. Oda birden garip seslerle kaynamaya başladı. Hope küpesine dokununca küpe bir kılıç olarak elinde belirdi. Ben de kendi kılıcımı çıkardım. Hope’a “Üç deyince” dedim. Kafa salladı. Aynı anda “Üç” deyip içeri daldık. İçeride bizi Dino Brothers bekliyordu sanki. Yani düşünün bir on iki tane dinozor da Jonas Brothers gibi giyinmişlerdi. Bizim Dino’daysa sadece gerekli yerlerini örten bir paçavra vardı. Düpedüz haksızlıktı bu. İçimde nefretle heyecan birbirine girip yeni bir his oluşturmuşlardı. Yok etme arzusu… Koşarak ilk canavarın yanına gittim. Üstüme gelen pençeden eğilip önce sağ elimdeki kılıcımı sapladım canavarın karnına ardından da sol elimde ki Hidden Blade’imi canavarın kafasına sokup ortalığa toz fışkırttım. Sonraki canavarın hamlesini savuştururken Ho’ya da bir göz atma fırsatı buldum. Bir elinde kılıcıyla yanına gelenleri toza dönüştürüyor. Diğer elinde ki yıldızlarla da uzaktakileri zayıflatıyordu. Onu izlerken yakamdan tutulup havada yumruklanmaya başladım. Canavarın yumrukları canımı fena halde yakıyordu ve böyle giderse ya bayılacak yada ölecektim. Kılıcımı canavarın kafasına geçirmek üzereyken başka bir pençe elime vurup kılıcımın düşmesini sağladı. Ellerimi canavarın kafasına doğru tutup bıçak mekanizmasını harekete geçirdim. Canavar toz olmuştu. Hope arkama geçip fısıldayarak “Buradan çıkmamız-“ arkama döndüğümde Hope canavarın elinde baygın bir şekilde yatıyordu. “Bunu ödeyeceksin” diye bağırıp canavarın kafasını omuzlarından ayırdım. Kafası havada toza dönüştü. O hızla bir tanesinin daha böğrüne sapladım kılıcımı. Sonrasında gördüklerimse kafamı iyice karıştırdı. Bizim paçavralı Dino Hope’u almış savaş meydanından uzaklaştırıyordu. Sanırım Hope onun canını bağışladığında ikisi arasında bir dostluk oluşmuştu ama ne yazık ki ben Dino’nun Hope’ a zarar vereceği düşüncesiyle hareket ettim. Dino’ya doğru koşmaya başlamıştım ki arkamdan vuruldum…
| |
| | | Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Yeniden Yetimhane Paz Mayıs 01, 2011 4:03 am | |
| Gözlerimi açtığımda karanlık bir odadaydım, başım çatlıyordu. Hafifçe doğrulmaya çalıştıysam da olmadı, baş ağrım hareket ettikçe artıyordu. Bir anda her şeyi hatırladım “Bar!” diye bağırdım. “Buradayım, iyiyim ben” dedi Bar. “Neredeyiz biz Bar, hiçbir şey göremiyorum!” dedim. “Bilmiyorum. Neredesin? Sesime gel” dedi. Normal şartlarda bu cümleye gülerdim ama şimdi hiçbir şey yapamıyordum. Elimle yeri kontrol ederek Bar’a yaklaşmaya çalıştım. Bir süre öyle ilerledim ve elime bir tutam saç geldi. Uzun düz saçlar. “Bar, senin saçların…” diyecek oldum ama saçını tuttuğum şey ağlamaya başladı. “Ne istiyorsunuz benden canavarlar? Şimdi de melezlerimin sesini mi taklit ediyorsunuz?” diye sordu. Bayan Rose’du bu! Bar “Bayan Rose? Siz misiniz?” diye sordu heyecanla. Hala nerede olduğunu göremiyordum. “Aman Tanrım! İyisiniz!” dedim ve karanlıkta boynuna sarılmaya çalıştım. “Merak etmeyin, biziz! Yoksa nereden bilebilirim Bar’ın 4 yaşında bir gezi sırasında köpekten kaçarken kaybolduğunu? Nasıl bilebilirim sizin de onların arkasından koştuğunuzu?” dedim gülerek. O kadar mutluydum ki nerede olduğumuzun bir önemi yoktu. Müdiremiz de güldü. “Gelirsiniz diye hep dua ettim çocuklar. Siz buraya nasıl geldiniz?” “Ho, rüyasında görmüş, biz de atlayıp geldik” dedi Bar. “Önemli olan şuan burada olmamız. Nasıl kaçacağız Bar?” dedim. “Sen buraya nasıl getirildiğimizi biliyor musun?” “Hayır, galiba burada kaldık” dedi. O sırada bir kapı açıldı ve içeriye az da olsa ışık girdi. Kapıyı açan Dino’ydu. Elindekiler de çantalarımız ve fenerlerdi. Bunları hemen bize fırlatıp kapıyı kapattı. Hemen önüme düşen feneri kaptım ve açtım. Tam da o zaman Müdiremi, Bar’ı ve kollarındaki morlukları gördüm. “Aman Tanrım, Bar! Kollarının hali ne öyle?” dedim ve yanına koştum. “Acıyor mu?” diye sordum. “Hayır” dedi. “Dur, çantamda nektar olacaktı” dedim ve çantamı bulmak için arkamı döndüm. Tam gidecekken kolumu tuttu. “Gerek yok Ho, iyiyim ben. Daha başımıza neler gelecek bilmiyoruz. Onlara daha sonra ihtiyacımız olabilir” dedi. “Umarım olmaz” dedim ve sıkıca sarıldım dostuma. Müdire ve Bar’la birlikte oturduk ve çantalarımızdan işe yarar bir şeyler bulmaya çalıştık. Biraz yemek yedikten sonra buradan nasıl kaçacağımız konusunu tartıştık. Bar kapıyı açıp karşımıza çıkan her şeyi yok etmemiz gerektiğini söylüyordu. Kaç canavar öldürdüğümüzü ve onların kaç kişi olduklarını bilmiyorduk. Yine kalabalık olurlarsa, yine buraya atılacaktık, elimizdeki şansı böylece kaybedecektik. Daha iyi bir yol bulmaya çalıştık sessizce ama olmadı. Bar’ın planını yürürlülüğe soktuk. Her şey plana göre gitti. Kapıyı aniden açtım ve ilk 10 yıldızımı gelişi güzel fırlattım. Odada yaklaşık 15 tane canavar vardı. 3 tanesini haklamıştım bile. Neye uğradıklarını şaşıran canavarlar hemen toparlandılar ve saldırıya geçtiler. Bar da kılıcını çekti ve hamleler yapmaya başladı. Geri kalan yıldızlarımı da atıp kılıcımı çektim ve bana en yakın canavarın kolunu kestim. Müdire de odadan yavaşça çıktı ve kenarda saklanmaya çalışan Dino’nun yanına gitti. Bar öyle bir saldırıyordu ki, bana çok az canavar kalmıştı. Hepsi ölünce elindeki kılıçla artistik bir hareket yaptı ve “Bunlardan mı saklanıyorduk?” dedi gülerek. O sırada Dino ve Bayan Rose çıkış tünelinin önündeydi. “Hadi çocuklar, çıkalım bu pis yerden!” dedi geldiğimiz tünele geri döndük. Günışığına aniden çıkmak sakıncalıydı. Bu yüzden çok yavaş bir biçimde lağım kapağını kaldırdık ve gözlerimizi açmaya çalıştık. Dino lağımın içinde kaldı. Yollarımızın burada ayrıldığını biliyordum. “İyi bir canavar ol. Seni ziyarete geleceğim!” dedim gülerek. Bir an için karşımdakinin melez yiyen bir canavar olduğunu unutmuştum. Karşımdaki bir dostumdu. Hemen bir drahmi çıkardım ve taksi çağırdım. Taksiye bindiğimizde rahat bir nefes aldım ve “Yetimhane’ye” dedim. Taksiden inince Müdireyi hemen odasına götürdük. Yetimhane onun da eviydi. Biz koltuklarda otururken o üstüne rahat bir şeyler giydi. Yatağına uzandı ve biz de ucuna oturduk. “Sizden ne istiyorlardı Bayan Rose?” diye sordum. “O canavarların başını öldürmüştüm, sizi korurken” dedi gülümseyerek. “Şimdi eskisi gibi genç değilim, ama önceden iyi canavar haklardım” dedi. “Şimdi biraz dinlenin Bayan Rose, şehirden ayrılmadan önce sizi ziyarete geleceğiz” dedim. “Bu arada, pegasusum eski kulübede. Ben suyunu yiyeceğini hallettim. Haberiniz olsun” dedim gülerek. “Bayan Miller! O eski kulübeye girerek yetimhane kurallarını çiğnediniz! Cezanız, beni mutlaka ziyaret etmek olacaktır!” dedi keskin bir ses tonuyla. Gülüştük ve odadan çıktık. Kulübeye koşarak gittim. Rüzgar’ı o küçücük yere attığım için içim sızlıyordu. Hemen boynuna sarıldım ve “Geldim oğlum, nasılsın?” dedim. Neşeli neşeli kişnedi. Yemek ve su kabına baktım. Yarısını bitirmişti. Beyaz çikolata ise hiç kalmamıştı. “Bu gece de burada kal oğlum, yarın sabah sana beyaz çikolata getireceğim ve evimize döneceğiz. Olur mu?” dedim. Tekrar okşadım, burnuna bir öpücük kondurdum ve kulübeden çıktım. “Anneni aramak ister misin?” dedim gülerek. Bar da gülümseyerek karşılık verdi. İşlek caddede normal bir taksiye bindik. “Manhattan, 213. cadde” dedi Bar.
| |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: Yeniden Yetimhane Paz Mayıs 01, 2011 4:13 am | |
| “Manhattan, 213. cadde” Eve dönme zamanı gelmişti nihayet. Son bir hafta içerisinde önce yunan tanrılarının gerçek olduğunu, sonra babamın bu tanrılardan biri olduğunu öğrendim. Bunlar yetmezmiş gibi beni birde kampa götürdüler. Arada iyi şeyler de olmuyor değildi tabii. Yurtta ki en iyi arkadaşım Hope Miller’da bir melezmiş. Az önce de onunla beraber eski müdiremi kurtardık. Şimdiyse gerçek evime dönüyorum. Annemle hasret giderip kalan eşyalarımı toplayacağım. Sonra yeniden kampa… Taksiden indiğimizde hava kararmıştı. Bu saatte canavarların etrafı sarmış kebap yapılacak yeni melezleri beklediğinden adım gibi emindim. O yüzden Ho’ya “İstersen gece burada kalalım. Yarın sabah erkenden döneriz kampa” dedim. “Tamam, bende çok yoruldum zaten” dedi halsiz bir şekilde. Binadan içeri girdiğimde her şeyin bıraktığım gibi olması beni şaşırtmadı açıkçası. On altı numara gazetesini her zamanki gibi almamıştı. Duvarlarsa her zaman ki gibi ilan-ı aşk yazılarıyla doluydu. Geçen sene buraya ben de yazmıştım bir şeyler. Nihayet asansörün önüne geldik. Altıncı kata çıkıp merdiven tarafındaki kapıya melodik bir şekilde tıklattım. Annem kapıyı açıp doğruca bana sarıldı. Nede olsa iki yıldır aynı şekilde çalardım kapıyı. Beni bırakıp Hope’a sarıldı. “Teşekkürler” dedi annem. “Ben bir şey yapmadım ki” “Sen oğlumu yalnız bırakmadın, sen olmasaydın” “Anne bu kadar yeter hadi içeri girelim” dedim. İçeri girdiğimde annem Ho’ya direk olarak “Gel sana Barney’in bebeklik resimlerini göstereyim” demesi gerçekten hoş değildi. Neden anneler her eve gelen arkadaşınıza küçükken ne kadar tatlı olduğunuzu göstermek zorundalar ki! (Aslında annemin de elinde çok fazla resim yoktu. Ben bir buçuk yaşındayken yetimhaneye bırakmak zorunda kalmış beni. O yüzden sadece bebeklik resimlerimi gösterebiliyordu.) Tabii Hope’un “Hemen geliyorum” demesi duruma hiç yardımcı olmadı. “Ben odama gidiyorum, birkaç şey toparlayacağım” deyip odama gittim ve kapıyı arkamdan kapattım. İçerden annemle Ho’nun gülme sesleri geliyordu. Müzik çalarımı açıp gerçek kuzenimin tavsiyesi olan Haggard grubunun Eppur Si Muove şarkısını dinlemeye başladım. Güzel müzik eşliğinde daha önce bu yatakta çok hayallerim olmuştu. Hiç birinde de canavarlar yoktu ama şimdi canavarlarla savaşıp onları yenmem gerekiyor. Hope kapıdan kafasını uzatıp “Girebilir miyim?” diye sorduğunda uyuklamaya başlamıştım. “Tabii gel” deyip karşıdaki koltuğu gösterdim. “Bebekken çok tatlıymışsın” “Sağol, eminim öyleyimdir” deyip ayağa kalktım. “Sen bekle burada ben anneme bir şey sorup geliyorum.” “Tamam” deyip para koleksiyonumu incelemeye başladı. Annem mutfakta oturmuş resimlerime bakıyordu. Yanına gidip “Ee napıyorsun görüşmeyeli?” “Komşularla oyalanıyorum ve resim kursuna gitmeye başladım” dedi. “Uzun zamandır istiyordun zaten” dedim. Biz böyle sohbet ederken Hope’da gelip “Barney yarın erkenden kalkıp gitmek istiyorsak erken yatmalıyız” dedi. “Tamam sen benim yatağıma yat, bende şurada yatarım” dedim çekyatı göstererek. Kafa sallayıp odama doğru gitti. Ben de bir battaniye alıp yattım hemen. “İyi geceler Barney” dedi annem. “İyi geceler anne” dedim. Sabah annem kulağıma “Hadi kalk bakalım uykucu” dedi. Kafamı kaldırıp “Hope uyandı mı?” “Çoktan kalktı, kahvaltı yapıyor.” dedi. Hope’un yanına gidip “Günaydın” dedim. Aynı cevabı alıp yüzümü yıkamaya gitmek üzereyken annem “Sen yemeyecek misin?” diye sordu. “Aç değilim” dedim. Annemle vedalaşıp aşağı indiğimizde “Sence Rüzgar beni sırtına alır mı yeniden?” diye sordum Ho’ya. Çantasından bir paket beyaz çikolata çıkararak “Denemeden bilemeyiz” dedi…
RP BİTMİŞTİR!
| |
| | | | Yeniden Yetimhane | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|