Üzgündü; fakat birilerinin (!) aksine bunu göstermemek konusunda da çok iyiydi. Üzgün olması için birçok sebep vardı. Bunların büyük bir kısmı, sözde aşk ile ilgiliydi. Tam o'na yeni tutunmuş iken, vazgeçmek... onu üzmeye yetiyordu. Bu duyguyu bir daha yaşamak istediğinden de emin değildi. Ama bunun son olmayacağını da biliyordu. Bunları kafaya takmamakta ki verdiği savaşı da kaybetmek üzereydi. Serena. Onu kaybetmişti. Serena'nın da artık onun gözünde pek önemi kaldığı da söylenemezdi. Sadece yalnızlığa ihtiyacı vardı bu sıralar. Gözlerini kapadı. Evet, ne hissediyordu? Umut? Belki. Ama pek emin değildi bunda. Umuda tekrar tutunmak için nedenleri kalmamıştı. Gözlerini açtı. Neden buradaydı? Evet, merak ediyordu. Orman... Yalnızlığını bulduğu tek yer denilebilirdi. Düşünmek için harika bir yer olduğunu itiraf etmesi gerekirdi. Hafifçe gülümsedi. Aptalca davranıyordu. Bunlara artık takmaması gerekti. Hala o'nu düşünmemesi gerekti. Unutmuştu çoktan o duyguyu... hatırlatacak başka bir kişi... İstiyor muydu? Derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Hani, insanlar derdi ya, yalnız olmadığım konusunda beni uyaran duygu... işte Xavier'da böyle hissediyordu. Tamam, bu çok saçmaydı. Etrafında kimsenin olmadığını biliyordu. Bu hissi doğru çıkarmak için, doğa her şeyi yapıyordu san ki. Xavier, gelen sese karşı, hızla dönerek arkasına baktı. Korkmaya başladığını söyleyebilirdi. Silahsız olmanın verdiği korkuyu o da yaşamıştı sonunda. Ormana silahsız gelmenin çılgınlık olduğunu daha yeni anlıyordu. O lanet olası merakına dayanamayacaktı artık. Hızlı adımlarla arkasına doğru yürüdü. Etrafında, güneş ışığı karşısında, sarı renge bürümüş otlar dışında hiçbir şey yoktu. "Kimse yok mu?" Burada herhalde sesinin yankı yapmasını falan bekliyordu. Filmlerde olduğu gibi. Bir kere de saçmalama Xavier Buna bir cevap gelmeyeceğini biliyordu. Sadece sakinleşmesi için söylemişti. Bundan nefret ediyordu. İçini saran tuhaf panik duygusudan. Çılgınlık yapmayacaktı artık. Ama daha fazla ilerlemesi gerektiğini biliyordu. İçinde fazlasıyla garip bir his vardı; Paniklemişti fakat ilerlemesi gerektiğini biliyordu. Gözlerini kısarak etrafına baktı. İşte bu yaptığı hatalardan birisiydi. Bunun, kendisine unuttuğunu sandığı bir duyguyu hatırlatacağını daha bilemezdi.
Bir kız mı? Bunu beklemiyordu işte. Gerçekten. Gözleri; bir kızın ona arkası dönük bir şekilde durduğunu görüyordu. Fakat o yine de buna inanmamayı seçmişti. Burada ne işi vardı? Evet, o an Xavier'a kızın "kaybolma" riski gelmemişti. Çünkü o daha başka şeylere kafasını yoruyordu. İçinde ki o tuhaf ses hemen buradan gitmesi gerektiğini söylüyordu. Onu dinleyecek değildi herhalde. Derin bir nefes alarak (!) kıza doğru ilerledi. Ne yapması gerektiğini tam olarak bilemiyordu. "Neden buradasın?" Kız bu beklenmedik sese karşı tepki olarak sadece arkasını dönmekle yetinmişti. Kızın kahverengi saçları omzuna dökülüyordu. Masmavi gözleri... Tanrım! Yine ne saçmalıyordu? Güzel olabilirdi. Tamam, itiraf etmişti. Fakat gördüğü her kıza aşık falan olamazdı. Kampta çıkan bir sürü, ilk görüşte aşk gibi saçmasapan konuları düşündü. O farklı bir şey hissediyorsa bile... Xavier, kapa çeneni artık.