Labirent, beklediğimden korkunç değildi. Ben daha çok mistik, fantastik ve gizemli bir dünya umarken burası sadece karanlık ve sessizdi, aradaki fısıldaşmalarımız sayılmazsa. Ayrıca çok da korkmuyordum, yanımda iki tane birbirinden güçlü melez vardı. Gece Tanrıçası Nyks'in oğlu Era ve Bilgelik Tanrıçası Athena'nın kızı Sere yanımda olduğu müddetçe ben kendimi güvende hissediyordum. Sonuçta ikisi de benden kıdemlilerdi ve hepimizin yanında kılıç vardı, herkes kendini savunabilecek konumdaydı. İlerledikçe hikayelerin hiç anlatıldığı gibi olmadığı kanısına vardırıyordu labirent, soğukluğu ve ıssızlığı dışındakiler yalanmış demek ki. Veya benim gibi çömez bir melezi kandırmak için uydurulmuş palavralardı sadece. Gülümsedim ve önden ilerleyen Sere ve Era'nın ortalarına geçerek onlarla beraber yürümeye devam ettim. Bir süre sonra konuşmaya başladım. "Burası o kadar da ürkünç değil, ha?" diye sordum kıkırdayarak. Ama o an arkamdan gelen nefes sesi, olan biteni mahvetmeye ve beni rezil etmeye yetmişti. Korkunç bir çığlıkla gözlerimi kapayarak ikilinin ortasına gizlendim. Gözlerimi açmaya cesaretim yoktu, belki de ufacık bir böcekti arkamdaki ama beni korkutmaya yetmişti.