Bir Afrodit kızıyla arkadaş olduğuma bu yüzden seviniyordum. Royces'un yanına yürürken kampın son haftadaki bütün dedikodularını öğrenmiştim. Ahırların kapısını açtık ve pek hoş olmayan kokuya takmamaya çalışarak içeride ilerledik. Siyah parlak tüyleri ve ilginç bir şekilde morumsu gri gözleri olan harika bir pegasusun önüne gelene kadar hızla yürüdük. ''İşte bu benim ihtiyar Royces!'' dedim. Claire gülümseyerek Royces'u süzerken, onun bana dudak büktüğüne yemin edebilirdim. Claire'nin kulağına biraz yaklaştım. ''O çok zeki bir pegasus, gerçekten. Ne dediğimizi anlayabiliyor resmen, aynı bir insan gibi yüz ifadeleri bile yapabiliyor, çok bilge.'' İşinde uzman Claire halden anlar bir şekilde başını salladı. Ben de Royces'un kapısı açtım, sakince dışarı çıktı. ''Yolda biraz çimen yiyebilir mi? Onlara bayılıyor da.'' dedim. Claire evet anlamında başını salladı. Claire'yle hızlı adımlarla ahırlardan çıktık. Royces da aynı sukünetiyle başını eğip çimen yemeye başladı. ''Peki, şimdi ne yapıyoruz?'' diye sordum. Daha önce bu dersliğe hiç gelmemiştim, ne yapacağımızı bile bilmiyordum.