Amphitrite kulübesindeki ilk günlerimden biriydi. Kate, genelde erkeklerle düello yapıp onları yeniyordu. Yani kulübede fazla bulunmuyordu. Zell ve ikizim ise biricik sevgilileri ile takılıyorlardı. Kaderim bu muydu yani? Yalnızlık? Her neyse… Bundan memnun olmadığımı söyleyen kimdi? Belki biraz dışarı çıkıp gezmek iyi olabilirdi. Üstüme hemen askılı mavi bir bluz ve altıma da kısa kot şort giydim. Genelde canım sıkkın olduğunda böyle giyinirdim ama ben her halimle güzeldim. Aynada son kez kendime baktım ve fısıldadım. ‘‘Güzel olmaktan sıkıldım mı ne?!’’ Buna şımarıklık deniliyordu galiba. Son bir kez kulübeme baktıktan sonra yavaş yavaş dışarı çıktım. Etrafta kimsecikler yoktu. Tek dışarı da olan kulübe Afrodit kulübesiydi. Onlarda ancak güneşlenirdi zaten. Birkaç tanıdığım kişiye selam verirken dikkatimi ilk çeken kulübeye doğru ilerledim. Evet, oldukça hoş bir kulübeydi. Ahşaptan yapılmış hoş bir yerdi. Adımlarımı hızlandırarak kulübeye doğru ilerledim. İçeride birilerinin olduğunu hissediyordum ve yanılacağımı da sanmıyordum. Yumruğum ile kapıya vurdum fakat açan olmamıştı. Biraz daha bekleyebilirdim belki de… Birazcık daha… Ah hadi ama kimse beni bekletemezdi. Bu sefer yumruğumu daha sert vurdum. Birkaç dakika sonra kapıyı bir çocuk açtı. Benim yaşlarımdaydı ya da benden bir yaş büyüktü. Siyah saçları taranmamış gibiydi. Üzerinde siyah kolsuz bir tişört vardı. Kendinden emin tavırla etrafa bakıyordu. Sonunda küçümser bakışlarını üzerime dikti. Bu çocuğu tanımıyordum ama pek iyi anlaşmayacağımızdan da emindim. ‘‘Hey beni daha çok bekleseydim bu kapıyı kafana geçirebilirdim çocuk.’’ Çocuğun sinirinin bozulduğunu hissediyordum. Sinsice gülümsedim ve konuşmasına izin vermeden devam ettim. ‘‘Ben yeni melezim. Amphitrite kızı Dorianna… Kulübeniz dikkatimi çekti.’’ Kulübeyi inceliyormuş gibi yaptım ve çocuğun yüzüne bakarken yapmacık bir şekilde gülümsedim.