Gözleri karanlık kulübede amaçsızca dolaşıyordu. Odayı kaplayan sessizliğe bırakmıştı ruhunu. Tek kulağına taktığı kulaklığından hafif bir müzik yayılıyor, aklını sorunlarından ve diğer şeylerden uzaklaştırıyordu. Ama bir yerden sonra o da yeterli gelmezdi. Aklı her zaman kendi iç sesine takılır ve benliğinin içinde hapsolurdu. Yalnızdı. Bu da onu benliğini yorumlamaya ve kendini anlamaya itiyordu. Alaycı bir edayla bükülen dudaklarının oluşturduğu gülümseme, ince yüz hatlarıyla donatılmış çehresini süsledi. Sıkıldığını düşünerek yavaşça uzanmış olduğu yataktan kalktı. Ne zamandan beri kendisiyle konuşuyordu acaba? Kendine gülümsemekten ve haline gülmekten kendini alamıyordu. Kulaklığı ve müzük çaları bir kenara kaldırdı ve kapıya vardığında uyuklayan kardeşlerine şöyle bir baktı. Asla onlar gibi uykucu olamamıştı. Bir şekilde o, uyumaktan ve sürekli boş durmaktan acizdi. Sıkılgandı. Kardeşlerini son bir kez süzdükten sonra sessiz adımlarla kulübeden çıktı ve kapıyı kapadı. Kendini akşam üstü saatlerinin getirdiği hafif serinliğe bıraktı. Gözünün önüne gelen siyah saçlarının arasından etrafını inceledi. Etrafa serpiştirilmiş ağaçların arasında yolunu çizdi kendince. Ağaçların etrafında birer tur attıktan sonra düz devam etti toprak yolda. Aşırıya kaçmayan tembelliği onu kulübesinden uzaklaşmaya ikna etmekte güçlük çeksede yinede etkisini fazlasıyla gösteriyordu. Birden soğuk bir meltem, yanında taşıdığı fısıltılar eşliğinde süzüldü ve belirsizlikten doğmuş olanın soru işaretlerini sildi hızla zihninden. Oksijeni ciğerlerine çekti. Kendisini saran hava akımında kendini toparladı. İşe yaramaz tembelliğini bir süreliğine içinde, derinlerde bir yere hapsetti. Acizdi. Daha önce hiç olmadığı kadar zayıftı iradesi, kontrolü. Üşüyordu bilmediği bir sebepten. Fiziksel olarak değil, bütün varlığı üşüyor, titriyordu amansız. Bir ürperti sırtından aşağı indi. Silkelenerek ürpertiden kurtulduktan sonra adımlarını hızlandırdı titremesini bastırmak ve zihnini boşluğa bırakma isteğiyle yanıp tutuşan ruhunu rahatlatma çabası ile. Yürümek, sadece bir kaçış olabilirdi onun için. Tekdüzelikten sıyrılmış olmayı ne kadar istemişti oysa ki. Her gün yaptıklarından soyutlanması, uzak bir ihtimaldi belki. Lakin kurduğu hayatın griliğini gördükçe hiçbir zaman sevememiş olmasına rağmen tadına bakmaya çekindiği renklerin gerçekliğini arzular olmuştu. Arzularla kavrulmuş ruhunun derinlerindeki insancıllığın hesabını kime verecekti? İnanamayı reddettiği ve güya içlerinden birinin babası olduğu tanrılara mı? Alaycı gülümsemesi bir kez daha dudaklarına hücum ederken gözlerini kapadı ve yüzündeki bu acının hazzına varma amacıyla soğuğu ciğerlerine doldurdu. Düşüncelerinin ve benliğinin içinde sıkıştığını ve nefesinin kesildiğini hissetti. Belirsiz nedenlerle arenaya gitti. Belki de Kulübelerden biraz daha uzak olduğu içindi. Kaçış yolu olan yürüşü uzatma çabasındaydı.
Bir kızın sesi yankılandı arenada. Antrenman yapan bir melez. Kim olduğunu görünce gülümsemesi yüzüne yayıldı. En azından bir ya da iki gün için beyninden kurtulma şansı. Reddedilemezdi. Sık sık kavga ettiği Hestia rahibesi Zellana idi sesin sahibi. Yüzünde sinsi gülümsemesi ile arenaya yaklaştı. Öylece hedefe vuran kıza ifadesiz boş bir bakış attı. Korunmasız ve hareketsiz bir şeye vurmanın nesi antrenmandı acaba? O bunu anlayamazdı. Diğerlerine mantıklı gelen şeyler ona her zaman mantıksız gelirdi. Kız, bakışlarını Nikolaos’a dikti. Ama o, kıza bir iki saniyelik bir zaman dilimini ayırmayı tercik etti. Delik deşik olmuş korkuluğa baktı. Sonra gözlerini Hestia rahibesine dikti. İçini bir an bir korku kapladı. Maskesinin altından zayıflığını görebilir miydi? Kendisine bakan gözleri iyice süzdü. Hayır, göremezdi. Zellana’da onu çözebilecek potansiyeli görmüyordu. Korkmuştu. Ama kızdan değil. İçindeki zayıflığı görmesinden korkmuştu. Düşünceleri olmaları gereken yere dönüyordu sessizce. Hayır, şimdi olmazdı. Düşünceleri uzaklaştırmalıydı. Bakışları yavaşça küçümseyici bir hal aldı. Dudakları alaycılıkla büküldü. Pürüzsüz ve duygudan yoksun sesiyle konuştu. “Söylesene Zellana, neden bir aptal gibi sabit duran savunmasız bir korkuluğa saldırıyorsun? Sen gerçekten buna antrenman mı diyorsun?” Kızın bakışlarındaki şüphenin yerini gitgide öfkeye bırakışını izledi. Sonra devam etti. “Daha iyi bir rakibe ne dersin?” Eli kılıca dönüşen saatine gitti. Kızın öfke dolu sözlerini bekledi. Teklifini kabul etmesini ve onu içinde olduğu azaptan kurtarmasını.