Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Nikolaos vs Tamara

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Nikolaos Ephimovich
Hypnos'un Çocuğu
Hypnos'un Çocuğu



Mesaj Sayısı : 268
Kayıt tarihi : 10/10/10

Nikolaos vs Tamara Empty
MesajKonu: Nikolaos vs Tamara   Nikolaos vs Tamara Icon_minitimeÇarş. Mart 09, 2011 1:18 am

Gözleri karanlık kulübede amaçsızca dolaşıyordu. Odayı kaplayan sessizliğe bırakmıştı ruhunu. Tek kulağına taktığı kulaklığından hafif bir müzik yayılıyor, aklını sorunlarından ve diğer şeylerden uzaklaştırıyordu. Ama bir yerden sonra o da yeterli gelmezdi. Aklı her zaman kendi iç sesine takılır ve benliğinin içinde hapsolurdu. Yalnızdı. Bu da onu benliğini yorumlamaya ve kendini anlamaya itiyordu. Alaycı bir edayla bükülen dudaklarının oluşturduğu gülümseme, ince yüz hatlarıyla donatılmış çehresini süsledi. Sıkıldığını düşünerek yavaşça uzanmış olduğu yataktan kalktı. Ne zamandan beri kendisiyle konuşuyordu acaba? Kendine gülümsemekten ve haline gülmekten kendini alamıyordu. Kulaklığı ve müzük çaları bir kenara kaldırdı ve kapıya vardığında uyuklayan kardeşlerine şöyle bir baktı. Asla onlar gibi uykucu olamamıştı. Bir şekilde o, uyumaktan ve sürekli boş durmaktan acizdi. Sıkılgandı. Kardeşlerini son bir kez süzdükten sonra sessiz adımlarla kulübeden çıktı ve kapıyı kapadı. Kendini akşam üstü saatlerinin getirdiği hafif serinliğe bıraktı. Gözünün önüne gelen siyah saçlarının arasından etrafını inceledi. Etrafa serpiştirilmiş ağaçların arasında yolunu çizdi kendince. Ağaçların etrafında birer tur attıktan sonra düz devam etti toprak yolda. Aşırıya kaçmayan tembelliği onu kulübesinden uzaklaşmaya ikna etmekte güçlük çeksede yinede etkisini fazlasıyla gösteriyordu. Birden soğuk bir meltem, yanında taşıdığı fısıltılar eşliğinde süzüldü ve belirsizlikten doğmuş olanın soru işaretlerini sildi hızla zihninden. Oksijeni ciğerlerine çekti. Kendisini saran hava akımında kendini toparladı. İşe yaramaz tembelliğini bir süreliğine içinde, derinlerde bir yere hapsetti. Acizdi. Daha önce hiç olmadığı kadar zayıftı iradesi, kontrolü. Üşüyordu bilmediği bir sebepten. Fiziksel olarak değil, bütün varlığı üşüyor, titriyordu amansız. Bir ürperti sırtından aşağı indi. Silkelenerek ürpertiden kurtulduktan sonra adımlarını hızlandırdı titremesini bastırmak ve zihnini boşluğa bırakma isteğiyle yanıp tutuşan ruhunu rahatlatma çabası ile. Yürümek, sadece bir kaçış olabilirdi onun için. Tekdüzelikten sıyrılmış olmayı ne kadar istemişti oysa ki. Her gün yaptıklarından soyutlanması, uzak bir ihtimaldi belki. Lakin kurduğu hayatın griliğini gördükçe hiçbir zaman sevememiş olmasına rağmen tadına bakmaya çekindiği renklerin gerçekliğini arzular olmuştu. Arzularla kavrulmuş ruhunun derinlerindeki insancıllığın hesabını kime verecekti? İnanamayı reddettiği ve güya içlerinden birinin babası olduğu tanrılara mı? Alaycı gülümsemesi bir kez daha dudaklarına hücum ederken gözlerini kapadı ve yüzündeki bu acının hazzına varma amacıyla soğuğu ciğerlerine doldurdu. Düşüncelerinin ve benliğinin içinde sıkıştığını ve nefesinin kesildiğini hissetti. Belirsiz nedenlerle arenaya gitti. Belki de Kulübelerden biraz daha uzak olduğu içindi. Kaçış yolu olan yürüşü uzatma çabasındaydı.

Bir kızın sesi yankılandı arenada. Antrenman yapan bir melez. Kim olduğunu görünce gülümsemesi yüzüne yayıldı. En azından bir ya da iki gün için beyninden kurtulma şansı. Reddedilemezdi. Sık sık kavga ettiği Hestia rahibesi Zellana idi sesin sahibi. Yüzünde sinsi gülümsemesi ile arenaya yaklaştı. Öylece hedefe vuran kıza ifadesiz boş bir bakış attı. Korunmasız ve hareketsiz bir şeye vurmanın nesi antrenmandı acaba? O bunu anlayamazdı. Diğerlerine mantıklı gelen şeyler ona her zaman mantıksız gelirdi. Kız, bakışlarını Nikolaos’a dikti. Ama o, kıza bir iki saniyelik bir zaman dilimini ayırmayı tercik etti. Delik deşik olmuş korkuluğa baktı. Sonra gözlerini Hestia rahibesine dikti. İçini bir an bir korku kapladı. Maskesinin altından zayıflığını görebilir miydi? Kendisine bakan gözleri iyice süzdü. Hayır, göremezdi. Zellana’da onu çözebilecek potansiyeli görmüyordu. Korkmuştu. Ama kızdan değil. İçindeki zayıflığı görmesinden korkmuştu. Düşünceleri olmaları gereken yere dönüyordu sessizce. Hayır, şimdi olmazdı. Düşünceleri uzaklaştırmalıydı. Bakışları yavaşça küçümseyici bir hal aldı. Dudakları alaycılıkla büküldü. Pürüzsüz ve duygudan yoksun sesiyle konuştu. “Söylesene Zellana, neden bir aptal gibi sabit duran savunmasız bir korkuluğa saldırıyorsun? Sen gerçekten buna antrenman mı diyorsun?” Kızın bakışlarındaki şüphenin yerini gitgide öfkeye bırakışını izledi. Sonra devam etti. “Daha iyi bir rakibe ne dersin?” Eli kılıca dönüşen saatine gitti. Kızın öfke dolu sözlerini bekledi. Teklifini kabul etmesini ve onu içinde olduğu azaptan kurtarmasını.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zellana L. Tyler
Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Zellana L. Tyler


Mesaj Sayısı : 2331
Kayıt tarihi : 16/12/10

Nikolaos vs Tamara Empty
MesajKonu: Geri: Nikolaos vs Tamara   Nikolaos vs Tamara Icon_minitimeÇarş. Mart 09, 2011 2:17 am

Sabahın erken saatlerinde kendimi antremana vurmuştum adeta. Savunmasız bir korkuluğa sataşarak antreman yapıyorum. Karşı koymaksızın. Güneşin kendini göstermek için yarıştığı bir sabahta en iyi saati seçmiş olmalıydım belkide. Parçalanan korkuluğu yenisiyle değiştiriyordum sürekli olarak. Belkide acımasızlık yapıyordum.. Belkide kendime haksızlık. İstendiği şekilde adlandırabilir bu zalimlik. Karşı koyamayan bir kokruluğa karşı yaptığım zamanda uzaktan gelen bir çocuğun ayak tıkrtısı dikkatimi dağıtmaya yetecek kadar gürültülüydü. Burada daha çok kişi yokken ne arıyordu buralarda? Belkide medan okumaya meğilliydi. Belkide merakına yenik düşmüştü. Bana doğru yaklaştığında yüzümü cansızi ve zalimliğime maruz kalan korkuluğa çevirdim. Bana karşı özgüveni yerinde bir şekilde cümlesine başladı “Söylesene Zellana, neden bir aptal gibi sabit duran savunmasız bir korkuluğa saldırıyorsun? Sen gerçekten buna antrenman mı diyorsun?” dedi. Belkide meydanın okumanın en uygun yolunu arıyordu kendi kendi. Başarılı sayılabilirdi. Şaşırtılı ama kibirli bakışlarımın yerine sinirli ama idealı bakışlara çevirmişti birden bire. “Daha iyi bir rakibe ne dersin?” sıradan ama özgüvenli teklifi takdire değerdi. Kılıcımı saatime çevirdim. Ona doğru en uygun sözcüğü arıyordum. Gizemli bakışlarının ardında ki o çocuğu arıyormuşçasına bakıyordum. Göğsü dik başıda öndeydi. Belli ki özgüveni yerindeydi. Ama bu teklifi tam bir sersemceydi. Herkes bilirdi tanrılar ve tanrıçalar bile bana saygı duyarlardı. Gücüm çok fazlaydı. Kılıç konusunda takdire laiktim. Onun bu teklifni bir düşündüm ve kararlıklıkla arkamı dönüp zavallı korkuluğu gösterdim '' Son acı olur.'' dedim. Belki idealı bir sözdü ama kararlılıkla söylenmişti. Nikolaos'da iyiydi pek belli. Ama ona karşı duramayacağım anlamını taşımadı bu. İdealı bakışlarla szöünün arkasında olduğunu belli ediyordu açıkçası. Korku belki. Tedirginlikti belki. Ama cesaret vardı. '' Teklifimin arkasında dururum.'' dedi. Şaşırtıcı bir cevap değildi. Kılişeydi ama yerindeydi. Elimi omzuna koyarak '' Teklifini kabul ediyorum Nikolaos.'' dedim. Bu cevabın dışında reddedebilirdim. Ama yapmak istemedim. Gerçekten adil bir düello olacağından emindim. En zalimce yapıcağım düello olacaktı. Belkide o zaman pişman olacaktı. Saatimi kılıca dönüştürdüm. Kılıcımın üstüdeki motifler özenle ve işçilikle yapılmıştı. Düello bugün olamazdı tabiikide. Ona doğru sinsice bakışımdan sonra '' Yarın saat 15.30 'da. Bir dakika bile geç kalırsan kaybedersin. Bol şans. İhtiyacın olabilir. '' dedim. Arkamdan yunanca bir kaç kelime söyledi. Pek net duyamadım. Ama yoluma devam ettim. Kulübeme gitmeden kılıç eğitimi sınıfına gittim. Oradakileri sabırla ama isteksizce izledim. Bunları birçok kez izlemiştim. Düellolarda aksiyon arardım. Değişiklik ve farklılığın bir arada olduğu bir kavram isterdim. Babamın Posedion olması beni denizlere sürüklerdi. Düelloları denizin ortasında pegasuslarla yapmak isterdim. Bugüne kadar bunu kabul edecek bir melez görmemiştim. Yarın olacak düelloda kin besleyecektim. Belkide bu düellodam sonra onun baş düşmanı olacaktım. Belkide yenilecektim. Ama bu teoriği aklımın ucundan bile geçirmek istemiyorum hiçbir zaman. Çaylakların kılıç öğrenmek için sarf ettikleri eforları seyrettikten sonra kulübeme gitmenin en mantıklı fikir olacağı kanaatine vardım. Yolda kulübeme giderken Afrodit çocuklarından yarına kadar bana bir kıyafet hazırlamaları için rica etmiştim. Zevkle kabul buyurdular. Kulübemde kılıcımı elime aldım ve savurmaya başladım. Bunu yaparken Niko'yu düşünüyordum. Onun başını böyle uçurabilirdim. Korkuluktan bir farkı kalmayabilirdi. Ama melez kampındaki sıkı kurallar bu fikrimi unutmama sağlıyorlar. Kurallar beliydi. Cezalarda tabiikide. Bunu unutum yatağıma uzandım usulca. Düşünebildiğim tek şey zafer sarhoşu olmak istememdi.

***

Sabahın erken saatlerine güneşin odamın içine usulca ve zarif bir şekilde giriyordu adeta. Odamın içn kristale doluymuşçasına parıldıyordu. En görkemli haliyle. Bugün güneş bize şans vermişti. Kendini sunuyordu bize. Belkide işaretti bu. En anlamlı işaret. Afrodit kızları sabahın erken sularında kıyafet isteğimi yerine getirmişlerdi. En rahat edebileceğim kıyafeti sunmuşlardı bana. Teşekkür edip kulübelerine gitmişlerdi. Kıyafet adeta savaştan geliyormuşçasına görünüyordu adeta. Yırtık ama rahat jeans. Üstüne deri bir ceket. İçine kuru kafalarla motiflendirilmiş bir üst vardı. Ceketin arkasında Hestia kazınmıştı. Arka motif olarakda ateş ve suyun birlikteliği vardı. Hoş bir dizayndı. Daha öğlen bile olmadan düello olanında gebertmek üzere olduğum korkuluk üstünde çalışmaktaydım her zamanki gibi. Ben bu düellonun olmuyacağından bile emindim. Geç kalırsa ben kazanıcaktım teorik olarak. Belki bu düelloyu yapmak istemiyor olabilirdim ama diz çöküp önümde havalanmasına göz yummak içten bile olamazdı.. Güneşin tenimi usulca yaktığı rüzgarın ise utangaç tavırlarla kendini göstermeye korktuğu bir günde düellonun galibi olmaktan güzel şey olmıyacağı kanaatine varmıştım her zamanki gibi. Kılıcımı elime alarak korkuluğun kellesini yere uçurdum ve küçük melezler bu görüntünün ardından korkarak kaçtılar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Nikolaos vs Tamara Empty
MesajKonu: Geri: Nikolaos vs Tamara   Nikolaos vs Tamara Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 11:05 am

İlk tur sonu.

Nikolaos* 9. Tasvir ve betimlemelerle ilk tur için oldukça iyi bir rp'ydi. Başlangıcı yazmış olman da değerlendirken göz önünde bulundurduğum bir husus.
Tamara* 7. Yazım hataları ve birkaç devriklik hariç iyi bir rp'ydi. Puan kaybınının çoğunun sebebi yazım yanlışları.

İkinci tura geçildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nikolaos Ephimovich
Hypnos'un Çocuğu
Hypnos'un Çocuğu



Mesaj Sayısı : 268
Kayıt tarihi : 10/10/10

Nikolaos vs Tamara Empty
MesajKonu: Geri: Nikolaos vs Tamara   Nikolaos vs Tamara Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 4:25 am

Düello için hiçbir endişesi yoktu. Neden olsun ki? Küçüklüğünden beri eskirim ve dövüş dersleri alıyordu. Melez kampına gelene kadar annesinin bu dersleri ona neden aldırdığını çözememişti. İnsanlar genellikle çocuklarına kavga etmemeyi öğretmeye çalışırlardı. Ama annesi dünyadaki bütün ebeveynlerin aksine onu kavga edebilsin, kendini koruyabilsin diye eğitmişti onu. Editik hafızası ona hareketleri önceden tahmin edebilme olanağını sağlıyordu. Ellerini ensesinde birleştirmiş rahatlamaya çalışıyordu. Ruhu şimdilik huzur içindeydi. Yakında bir düello yapacak ve birkaç kısa gün içinde olsa huzur bulacaktı. Horlamalar… Kardeşlerinin horlamaları duyduğu tek sesti. Onlardan iğrenmemek elinde değildi. Onlar gibi değildi. O bu kadar uzun bir süre boyunca asla uyuyamazdı. Normal bir insan gibi sekiz saatlik uykusunu uyur ve kalkardı. Belki de kardeşleri arasında dışlanmasının nedeni bu idi. Onlar gibi değildi. Kamptaki diğer melezler gibi değildi. Onlar on iki – on üç yaşlarından itibaren sıfırdan başlıyorlardı. O hiç sıfırdan başlamamıştı. Hayatı boyunca çeşitli şeyler için eğitim almış, bir süre sonra eğitim olmadan, iş olmadan yapamaz hale gelmişti. Yatağından kalkıp duş almaya gitti. Soğuk suyun onu kendine getirmesini umarak. Soğuk su, ince yapılı bedenine dokunuyordu öfkeyle. Ona göre çevresindeki her şey ona acı çektirmek istiyordu. Ama Nikolaos asla buna karşı zayıf düşmemişti. Benliğinin düşmancıl ve güvensiz yapısına ayak uydurmak, bir şekilde etrafındakilere kendini bu şekilde kabul ettirmeye çalışmıştı. Ama yanlış yöntemlerle, can yakarak yapmaya çalışmıştı. İnsanların canının yandığını görmeyi seviyordu. Kendi içindeki acı, onun bundan zevk almasını sağlıyordu. Acı çekenin sadece kendisi olmadığını görmek hoşuna gidiyordu. Bir ürperti daha onu sarmaladı. Soğuk sudan olduğunu düşünmek istesede öyle olmadığını gayet iyi biliyordu. Sıcak suyun musluğunu çevirdi. Normalde ılık olan su almış olduğu soğuk duşla buz kesmiş olan bedenini yaktı. Kendi fısıltısı dudaklarının arasından kaçtı. “Neden böyleyim? Neden hep böyle acı çekiyorum?” Sıradan olmayı ne kadar çok isterdi. Tam daha anormal olamayacağını düşünürken yarı keçi yarı insan biri gelip onu bu tuhaf kampa getirmişti. Başını beyaz renkli fayanslara dayadı. Hayatı boyunca çektiği acının nedeninin gittikçe babası olduğunu düşünmeye başlamıştı. Neden doğmasına izin vermişti ki? Hangi insan -ya da başka bir varlık- evladının acı çekmesini isterdi? Gözlerinin ılık yaşlarla dolduğunu hissetti. Yaşların yanaklarından süzülüşü ona ağladığını farkettirdi. Acısını her bastırmaya çalıştığında daha da kötüleştiğini biliyordu. Ama kaçmak onun tek kurtuluş yoluydu. Aksi halde akıl sağlığını kaybederdi. Tuzlu yaşların yüzünden sıyrılması için başını yukarı kaldırdı. Artık yakmayan suyun yüzüne düşüp göz yaşlarını temizlemesine izin verdi. Hızlı hareketlerle musluğu kapadı ve beyaz renkli yumuşak havluya sarındı. Siyah, ipeksi saçlarını bir başka küçük havlu ile kuruladı. Arada bir yerlere iliştirilmiş aynada kendine baktı. Suyun kendisini arındırmış halini gördü. Artık daha iyi görünüyordu. Huzurlu görüntüsünün altında yatan huzurluk sadece koyu yeşil renkli gözlerinden okunabilirdi öncesinde. Şimdi ise hiç izi kalmamış gibi görünüyordu. Yeşil gözleri hiçbir duygudan taviz vermez haldeydi. Hızla üstünü değiştirdi. Kenarda duran kol saatine baktı. Yarım saati vardı. Deri kayışlı kol saatini koluna taktı. Saatten hiçbir şey anlaşılmıyordu. Aslında kolunda teklikeli bir silah taşıyordu. Gösterişsiz siyah, düz kayışlı kol saatinin üstünde herhangi bir işleme ya da bir desen yoktu. Normal insanların kullanacağı tipten bir şeydi. Saçlarını kurutmaya yeltenmeyecekti. Zaten kurumaları fazla uzunda sürmezdi. Zamanının olmamasıda başka bir nedendi. Fazlasıyla geçerli olan bir neden. Gözleri bir an Lethe Nehri’ne batırılmış olan kavak ağacına takıldı. O sudan içip hafızasını kaybetmeyi istedi bir an için. Sonra kafasını sallayıp kendine bunu yapamayacağını söyledikten sonra kapıya ilerledi.

Kulübeden çıktı. Fazla acele etmeden arenaya doğru ilerledi. Neden acele edecekti ki? Ciddiye bile almıyordu. Kızın onu hafife alacağından adı gibi emindi. Kız onunla sürekli kavga etsede onu hiç tanımıyordu. Hayatını bilmiyordu. Dövüş eğitimi olduğundan habersizdi. Kendisi hakkındaki bilgileri alabileceği kimse yoktu. Kampta kimse onu tanımıyordu. Kızın Amphitrite’nin kızı olması ona su ile ilgilli yetenekler bahşetmişti muhtemelen ama Nikolaos’ta istediği kişiyi istediği anda uyutabilir, halisinasyon gördürtebilir ya da dikkatini dağıtabilirdi. Editik hafızası kendi kendine yeteneklerini nasıl kontrol edebileceğini öğretmişti ona. Sinsi bir gülümseme dudaklarına yerleşti yavaşça. Kaybedeceğine ihtimal vermiyordu. O, insanların zihni ile oynardı. Yetenekleride bunu destekliyordu. Ancak kızın zekadan çok fiziğe ve güce verdiği önemi gördükçe gülümseyesi hatta kahkahalar atası geliyordu. Neden gülmesin ki? Ona mantıksız geliyordu. Zihnin güçten daha üstün olduğunu biliyordu. “Gücü yönetecek zeka lazım.” Söz, beyninde yankılandı. Tarihinde bunun kanıtı olduğunu düşündü. Kronos çocuklarını öldürmeye çalışmak yerine iş birliğine girse ve doğru anı bekleseydi sonsuza kadar evrenin hakimi olabilirdi. Ama bunu düşünecek zekaya sahip değildi. Çocukları ondan gücünü almıştı. Şimdi hastalıklı ve zayıf bir yaratık olarak Tartarus denen o iğrenç çukurun içindeydi. Arenaya vardığından bir Hypnos melezinden beklenmeyecek bir şekilde tam vaktinde orada olduğunu gördü. Saniyesine saniyesine zamanlamadan ödün vermemişti. Ayağı bir an bir korkuluğun kafasına çarptı. Bunu kimin yaptığı gayet açıktı. “Öfkeli. Bu iyi. Çok iyi. İşime gelir. Dikkatini dağıtmak daha kolay olacak.” Sesi zihninde bir kez daha çınladı. Yüzünde kibirli bir ifade belirdi. Kolundaki saati kılıca dönüştürdü. Soğuk ama kadifemsi bir sesle konuştu. “Umarım çabuk biter. Zamanım değerli. Seninle harcayamam.” Derin bir nefes alıp kaslarını gevşetti ve sonra kızın kendisine saldırması için hazırlandı. Alaycı halini bozmayarak devam etti. "Bana karşı kin beslediğin için seni suçlayamam Tamara. Ama emin ol ki çok pişman olacaksın. Bu düello'nun sonunda ne kadar aptal olduğunu kendinde kabulleneceksin."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Nikolaos vs Tamara
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Nikolaos (Ege.)
» Nikolaos Ephimovich
» Tamara Zellana Cline
» Tamara Zellana Cline-Alexis Kwon
» Tamara Zellana Ryan ~ Marcus Leon Carter

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Arena :: Düello Alanı-
Buraya geçin: