Eve geldiğimde Alexandra beni sımsıkı kucaklamıştı. 'Area Ariacık! (bana nadiren böyle seslenir) Seni çooooooooooooook özledim!' derken gözüm bir şeye takıldı.Parmağındaki yüzüğü sorduğumda bomba haberi öğrendim.Haberi şöyle özetleyeyim:yakında düğün var!Ama Alexandra'da başka bır gariplik vardı.Her zamanki gibi neşeli değil hüzünlüydü.'Lexy mexy (bu onu hep neşelendirir) ne oldu?' diye sorduğumda ağlamaya başladı.Sakinleştiğinde 'Babanı buldum.' dedi.'Nerede?Yoksa onunla nişanlandın mı?' 'Hayır kardeşi ile nişanlandım.' 'O halde babam nerede?' 'Gel seni ona götüreyim.' dedi ve mezarlığa doğru yola çıktık.Orada Alexandra beni bir mezar taşının önüne getirdi.Üzerinde 'Andrew Mcgowen 1969-1997 ' yazıyordu(disleksi yüzünden bana Alexandra okudu).Mezar taşında yazanları duyduğum anda yere çöküp ağlamaya, toprağı yumruklamaya, bağırmaya başladım.Sonunda sakinleştiğimde mezarın yakınlarından bir siyah gül koparıp mezar taşının kenarına koydum.'Be-ben kampa dönmek istiyorum.' 'Peki Aria.Ama önce kampa götürmen için birkaç eşyanı toplayalım.' eşyaları toplamam biter bitmez kampa doğru yola çıktım.