65. Cep telefonunu açık unuttuğun için canavarlarla mücadele et.
Mekan: Serbest.
Katılacaklar: Sadece sen.
66. Pegasusunla bir macera yaşa.
Mekan: Serbest.
Katılacaklar: Sen ve pegasusun.
(Ahırlarda yazılan tanışma rp'lerini kabul etmiyoruz, ona göre.)
67. Revirde bir rp yaz.
Mekan: Büyük ev.
Katılacaklar: Sadece sen.[size=12]
[size=12]Gözlerimin önünde hayaller uçuşuyordu. Bir renk cümbüşünün içinde süzülürcesine uçuyordum. Sarı renk saçlarımı bile cümbüşten ayırt edemiyordum. Sonra renk cümbüşü birleşmeye başladı, büyüdü, genişledi ve en sonunda renk şelalesi olmaktan çıktı. Şimdi ateş püskürten bir Hydra’ya dönüşmüştü. Kaçıyordum, ancak bana yetişmek üzereydi.
“Seni artık baban bile kurtaramaz Hades kızı!” diye tısladı sanki bir yılanmış gibi. Evet, bundan bende emindim. Ne yani bir anda ateş püskürten çirkin, üç kafalı Hydra’nın karşısına geçse ne değişecekti ki? Ona emir mi verecekti? Kızımdan uzak dur mu diyecekti? Aslında babamı hafife alıyordum belki de ama o devasa yaratığın karşısında olmak zihnimi allak bullak ediyordu. Ve tabi nedense hep işe yarayacağı zamanlarda kafamın içinde yankılanan sesinin kaybolması da cabası!
Bazen Hades’ten nefret etmemek çok zor oluyor!
Hydra öyle yaklaşmıştı ki kokuşmuş nefesini ensemde hissedebiliyordum.
“Biliyor musun, hiç olmazsa ayda bir kere dişlerini fırçalayabilirsin. Ya da mentollü sakız da çiğneyebilirsin, o da iş görür” dedim ama hydra cevabını beni iliklerime kadar titreten bir kükreme olarak verdi.
“Ah, harika! Son dakikalarımı ağzı kokan bir hydra ile beraber geçirmek zorundayım!” diye söylendim, ancak o sırada hydra kocaman ağzını açtı ve beni yutuverdi!
“Sakin ol Stella, seni hydra falan kovalamıyor” dedi tanıdık bir ses.
Revirdeydim. Ne olmuştu, neden buradaydım, buraya nasıl gelmiştim anlayamamıştım. Anılarımın bazıları silikti. Ancak o sırada başucumda bekleyen babamı görünce her şey yerli yerine oturdu. Ama bir dakika!
Hades!
Melez Kampında!
Başucumda!
Uyanmamı bekliyor!
Tıpkı şefkatli bir baba gibi! Tanrılarım, biri beni cimciklesin!
“Baba, sen misin? Hala rüyada mıyım yoksa” diye sordum. Hades gülümsedi.
“Günaydın Stella. Az önce uyandın” dedi. Yataktan doğruldum ve oturdum. Yaralı melezlerin hepsi şaşkınca bizi izliyorlardı, akıllarından geçen düşünceyi de tahmin edebiliyordum, bir Tanrının kızını ziyaret etmek için buraya gelmesinin ne kadar imkansız olduğunu düşünüyor olmalılardı. Hemşireler ve satirler ise bir köşeye çoktan yerleşip tedirgince etraflarına bakınıyorlardı.
“Anlayamadım. Neler oldu? Siyah İnci’yi kaçırdıklarını hatırlıyorum, en son onlara işkence ediyordum ama sonra sen yanıma geldin, o andan sonrası koca bir karanlık! Ne oldu?” diye sordum. Hades beni incitmekten çekinerek sağ omzuma dokundu. O küçücük dokunuş bile çığlığı basmama sebep olmuştu.
“Fırlattığın bıçak kalkanıma çarptı ve sana geri döndü. Çok üzgünüm kızım, benim hatam” dedi. Ancak işin aslı GERÇEKTEN üzgün görünüyordu. Bir an ona neden kızdığımı unuttum.
“Sorun değil. Daha kötülerini de yaşadım” dedim gülümseyerek. Hades’de önce gülümsedi, ardından da derin bir nefes aldı.
“Seni Natalie’yi oyaladığım gibi oyalayamayacağımı biliyorum Stella. O yüzden gerçeği anlatacağım” dedi. Tabi ya! Natalie! Acaba ayrıldıktan sonra onun başına ne gelmişti.
“O iyi mi?” diye sordum. Babam başını evet anlamında salladı.
“Gayet iyi ve kampına döndü. Şimdi izin verirsen sana olayın aslını anlatmak istiyorum” dedi. Sessizce başlamasını işaret ettim ve arkama yaslandım. Babam önce kimsenin bizi duymaması için etrafımıza gölgelerden bir duvar ördü, sonra da hikayesine başladı.
“Biz tanrıların iki yönü vardır Stella. Bunun olmasının sebebi Yunanistan’ın çöküşüyle medeniyet Roma’ya geçtiğinde eskisinden daha saldırgan karakterlere dönüşmemiz. Ve bu karakterlerimize daha başka adlar konuldu, sanki birbirinden ayrı iki karaktermişçesine benimsendik. Yunanistan’da Hades olarak bilinirken Roma’da Pluton olarak tanındım. Ve bu iki ayrı karakterimin de çocukları oldu. Hades’in çocukları Melez kampına, Pluton’un çocukları Roma kampına gönderildi, birbirlerinden asla haberleri olmaması gerekiyordu. Çünkü Romalılar çok daha saldırgan oldukları için Yunanlardan hoşlanmıyorlar. Bu yüzden SF States’e gitmeni istemiyordum, Natalie ile karşılaşmaman gerekiyordu. Dönem boyunca bu yüzden seninle hiç konuşmadım. Çünkü sana söylediğim her şeyi Natalie’de duyuyordu. Üzgünüm kızım” dedi ve elini uzattı. Ancak ben kendi elimi geri çektim.
“Kıyamet’ten bahset. Onda da vardı. Adı Kıymetlli olan bir lanetli kılıç daha vardı. Oysa ki bana onun tek olduğunu söylemiştin!” dedim. İçim kıskançlık duygusuyla dolup taşmıştı. Gözlerimin renginin kırmızıya döndüğünü biliyordum ancak öfke canımı yakıyordu, omzumla duyguların ne alaka olduğunu anlayamamıştım ancak ben biraz sakinleyene kadar omzumun acısı geçmedi.
“Ondaki Büyük Kehanette adı geçen kılıç değil. Onun bir benzeri. Ve bunu o da biliyor. Roma kampındaki çocuklarım büyük kehanetteki kılıcı sadece bir çocuğuma verdiğimi biliyorlar ve onu bulamamaları onları çıldırtıyor.Onlar için Kıyamet’e benzeyen kılıçlar tasarlıyorum, beni ziyarete geldiklerinde onlara hediye ediyorum ve genellikle görünüşlerini Kıyamet’ten daha gösterişli yapıyorum gerçek Kıyamet’i aramaya çıkmamaları için. Kıyamet sadece çok özel bir melezime ait” dedi gülümseyerek ve başımı okşadı. Ona inanmak istiyordum ancak yalan da söylüyor olabilirdi. Tıpkı o çocukları kandırdığı gibi beni de kandırıyor olabilirdi.
“Sana yalan söylemiyorum Stella. Üstelik büyük kehanetin gerçekleşmiş olduğunu göz önüne alırsan doğru söylediğimi anlarsın. Sen o kılıçla harikalar yarattın ve onu hak eden tek melezimsin” dedi. Gözlerim yaşarmıştı, ancak revirde ağlamayacaktım. Ancak kendimi tutamayıp babama sarıldım. Omzum yanıyordu, fakat umurumda bile değildi.
“Asla benim için ne kadar değerli olduğunu unutma Stell” dedi babam sessizce. Başımı salladım.
“Teşekkürler baba. Sende öyle” dedim. Babam gülümsedi ve son kez alnımı öperek ayağa kalktı.
“Yalan söylemek zorunda kaldığım için üzgünüm. Ancak bu öğrendiklerini kimseyle paylaşmamalısın. Lucy’nin de düşüncelerini okumaması için elinden geleni yap. Melez kampı daha böyle bir bilgiye hazır değil” dedi ve simsiyah dumanların arasında kayboldu. Bizi dış dünyadan ayıran perdenin de kalkmasıyla etrafımı küçük bir melez grubu kaplamıştı. Hepsine aynı anda cevap vermeye çalışsam da aklım çok başka yerlerdeydi…[/size][/size]