65. Cep telefonunu açık unuttuğun için canavarlarla mücadele et.
Mekan: San Francisco
Katılacaklar: Stella, Natalie(Hayali karakter)
66. Pegasusunla bir macera yaşa.
Mekan: Beyaz Saray, Washington
Katılacaklar: Stell, Siyah İnci, Natalie ve onun pegasusu Sharonne
67. Revirde bir rp yaz.
Mekan: Büyük ev.
Katılacaklar: Stella
Natalie ile Wahington'a uçuşumuz oldukça uzun ve yorucu geçmişti. Yol boyunca tek bir kelime dahi etmemiştik ve ikimizde kendi düşüncelerimize dalmıştık. Hades bunca yıl benden babam olduğunu gizlemişti, tamam, bunu artık kabullenmiştim ama kardeşimi neden gizlemişti? Yazın SF States'e gideceğimi söylediğimde yüzünün aldığı ifadeyi şimdi hatırlıyorum da... Peki kılıç konusuna ne demeliydi? Hani Kıyamet'in bir benzeri daha yoktu? Üzerindeki kehaneti tekrar okudum
"Lanetli bir silah kıyameti kopartacak,
Ona sahip olan mutlak güce kavuşacak,
Onu durduracak bir Tanrı dahi olmayacak,
Tüm kader küçük bir kızın ellerine bırakılacak!"
Şimdi tekrar bakıyordum da, burada lanetli silahtan bahsediyordu ama bu silahın benim silahım olduğu nereden belliydi? Belki de Natalie'nin kılıcıydı. Hades'e çok kızgındım. Onu parçalamak istiyordum! Tekrar ondan nefret ettiğimi söylemek istiyordum! Bazen Hades'i sevmek, onu desteklemek öyle güç oluyordu ki...
"Hey Stell! Geldik" dedi Natalie.
"Ha, ne?"Natalie ileride görünen Beyaz Saray'ı işaret etti.
"Tamam, bence Beyaz Saray yeraltı tanrısını beklemek için harika bir yer" dedi ve inişe geçti. Siyah İnci ile bir süre onun aşağı doğru inişini izledik.
"Tam bir baş belası olacak" dedim. Pegasusumda bana hak verircesine başını salladı.
Aşağıya indiğimde Hades yanıbaşımızda belirdi.
"Üzgünüm kızlar, size bazı gerçekleri anlatmak için geç kaldım. Ama bu sizin güvenliğiniz içindi, hala da öyle, birbirinizden hiç haberiniz yokmuş gibi yaşamaya devam etmeniz en mantıklısı" dedi. Bu adam aklını peynir ekmekle yemiş olmalıydı!
"Sen manyak mısın Hades?? Birbirimizi görmüşken, bir dönem boyunca aynı odada kalmış ve babamızın aynı olduğunu bilirken nasıl birbirimizi görmemiş gibi yapabiliriz?" diye sordum. Hades'in gözleri parladı.
"Benimle bu şekilde konuşma Stella!" diye kükredi. Ona diklenmeye devam ettim.
"Güvenliğimizmiş! Hah, desene şuna kendi paçamı kurtarmaya çalışıyordum diye! İlla kendinden nefret ettireceksin değil mi Hades, seni ne zaman sevecek olsam, babam olduğun için gururlansam bunu mahvediyorsun!" diye bağırdım. Natalie araya girme ihtiyacı duydu.
"Stell, yeter artık!"
"Sen karışma Natalie!" diyerek ona da bağırdım. Sanırım o kadar korkunç olmuştum ki Natalie bir adım geriledi.
"Sadece çok üzerine gitmemen gerektiğini düşünüyorum, hepsi bu" dedi sessizce.
"Üstüne gitmemek mi? Bu adam ikimizi de kullandı Natalie!! İşine gelen görevlerde kullandı, ama aslında bize bariz bir gerçeği söylemekten bile acizdi! Bana kalkmış onu nasıl savunursun??"dedim, biraz daha sakinleşmiştim. Bağırdıkça rahatlıyordum.
İkisi de uzun süre konuşmadılar.
"Bunu senin sakinleştiğin zaman seninle başbaşa konuşmayı tercih ederim Stell" dedi babam ve birden yok oldu!
"Geri gel seni korkak!! Biraz erkek ol!! Erkek ol ve bana gerçeği söylee!!!"Ama boşuna bağırıyordum, Hades çağrılarıma yanıt vermeyecekti. Artık tek yol yeraltına gidip gerçekleri öğrenmekti.
"Tebrik ederim Stell. Sayende gerçekleri hiç öğrenemeyeceğiz!" dedi Natalie ve pegasusuna atlayıp bir süre sonra bulutların ardında gözden kayboldu.
"Sanırım ikimiz kaldık eski dostum" dedim Siyah İnci'ye. Ama hayır! İnci neredeydi? Daha az önce yanımdaydı! Şeyden önce...
"Lanet olsun!" diye haykırdım, zaten sinirliydim, şimdi ise öfkeden çıldırmak üzereydim. İnci neredeydi? Benim güzel pegasusum? Yol arkadaşım, dert ortağım neredeydi? Birden sesle duymaya başladım. Sanırım Siyah İnci ile aramda duygu bağı denilen şeyden oluşmuştu, o anda onun yaşadığı her şeyi görebiliyor, duyabiliyor ve hissedebiliyordum.
"Hadi bakalım, biraz rahat dur güzel at, sana mama vereceğiz!"
Çizgi filmlerdeki süpersonik kulaklarım vardı belki de, İnci'ye zarar vermek isteyen birkaç adam vardı etrafında! Biri bir kasaptı! Tanrılarım, İnci'yi tavuk eti diye insanlara yedireceklerdi!
Hayatımın en kısa gölge yolculuğunun ardından kasabın tam önünde belirdim, içeriden bağrışma sesleri geliyordu. Benim pegasusum öyle hemen pes edecek türde bir pegasus değildi tabi!
İçeriye girmek için kapıyı değil, kapıya gönderdiğim bomba etkisi yapan ateşin yarattığı oyuktan girmeyi tercih ettim. Etrafımdaki her insan simsiyah dumanların arasından havaya kaldırılıyor, iyice silkeleniyor, ardından da hala yanan ateşten bir çemberin içine sucuk olmaya yollanıyorlardı. Ama finali kasabın kendisine saklamıştım. Elinde hala satır olan kasap gerileyip duvara çarpınca beni tehdit etmek için satırını havaya kaldırdı, elindeki satır simsiyah dumanların arkasında yok oldu.
"Sakın ha cüret etme!" dedim, arkasından onu duvara yapıştırdım. İnci ne yapması gerektiğini bilirmişçesine (belki de sadece intikam almak hoşuna gittiği için) dükkandaki tüm satırları önüme getirdi. Kasabı sirklerdeki gibi duvara yapıştırıp döndürmeye başladık, bu arada da gelişi güzel bıçaklar atıyorduk. O anda adamı ölmesi umrumda bile değildi ama tam bakmadan atacağım ve büyük ihtiamlle gölgelerden hissettiğim kadarıyla hedefi vuracak olan bıçağı hazırlamışken babam önümde belirdi, bıçak çoktan yola çıkmıştı, babam sert bir ifade ile bana bakıyordu. Kısaca bıçak babama saplanacak, babamda ölümsüz olduğu için kurtulacaktı ama babam açıyı hesaplayamamıştı. Bıçak babamın kalkanına çarptı ve dosdoğru üzerime gelmeye başladı! Bir an için omzumdaki kırmızı kanın farkına varamadım ama babam bir hışım beni kucağına alınca durumu fark ettim. Kandan ıslanmış kolum uyuşmuştu çoktan, bende yolda kendimden geçmiştim...
(Sonraki kısım Büyük Ev'de, revirde gerçekleşecek)