Babamın bir kez daha rüyama dalıp beni yanına çağırması üzerine hemen pegasusuma atlamış, Empire State'in yani Olimpos'un yolunu tutmuştum. Beni neden çağırdığını biliyordum, Morpheus bizi babama ispiyonlamıştı. Ama unuttuğu bir şey vardı, ben onun kardeşiydim. İstediğim zaman en az onun kadar adi olabilirdim.
Ben intikam planlarımı kurarken Rüya Empire State'in önüne indi. Sis sayesinde ölümlüler bizi daha farklı görüyordu. Büyük ihtimalle bir taksiden indiğimi düşüneceklerdi. Rüya'dan etrafta olmasını rica edip içeri girdim. Heyecandan kalbim midemde atıyordu. Babamla rüya alemi dışında ilk defa yüz yüze gelecektim. Resepsyonist adama yaklaştım ve "Afedersiniz, 600. kata çıkacaktım." dedim. Adam okuduğu gazeteden kafasını kaldırmadan "Burada 600 kat yok." dedi. Adama iyice yaklaştım ve "Emin misiniz?" dedim. Gazeteyi indirip sinirli bir tonda "Eminim, kaç yıldır çalıştığım yerin kaç katlı olduğunu bilemeyecek gibi mi görünüyorum oradan?" dedi. İşte bu bardağı taşıran son damlaydı. Sinirli ve kısık bir sesle "Bana bak, eğer 600. katın anahtarını vermezsen sana öyle bir uyku veririm ki, uyuyan resepsyoniste dönersin!" dedim.
Biraz korkmuş görünüyordu ama inatla "Burada öyle bir kat yok." dedi. Derin bir nefes alıp "Hypnos kızı olarak genelde sakinimdir, ama inan bana kızdım mı pek hayırlı şeyler olmaz." dedim. Babamın adını duyunca anahtarı vermek zorunda kaldı. Tatlı tatlı gülümseyip "Teşekkür ederim, umarım bir dahaki sefere daha hızlı olursunuz." dedim ve asansöre bindim.
Asansör o kadar hızlıydı ki, Olimpos'a vardığımda midemdekiler dışarı çıkmaya can atıyorlardı. Mide bulantısıyla baş etmeye çalışarak Olimpos'a baktım. Tek kelimeyle mükemmeldi! Zaten başka bir şey beklemek de hataydı. Ben etrafa bakınıp, babamı bulmaya çalışırken aşina olduğum bir ses "Bakın burada kimler varmış." dedi. Tam tahmin ettiğim gibi Morpheus'tu. Yine tüm alaycılığıyla karşımda dikiliyordu. Abime tatlı tatlı gülümseyerek "Tekrar karşılaştık abi, seni ne kadar özlediğimi bir kez daha fark ettim!" dedim. Bu kadar sakin olmama şaşırmış bir halde "Olimpos havası çarptı galiba." dedi. Gülümseyerek "Hayır, gayet iyiyim. Babam çağırdı, o yüzden geldim. Ama seni görmem iyi oldu." dedim.
O kadar şaşkındı ki söyleyecek söz bulamamıştı. Ellerim belimde, onun söyleyecek bir şey bulmasını beklerken arkamdan bir ses "Ben sana ne demiştim Morpheus?" dedi.Arkama döndüğümde babamın hafif uykulu, daha çok sinirli yüzüyle karşılaşmak sürpriz olmamıştı. Morpheus "Özür dilerim baba." deyip kaybolunca sinirli bir babayla baş başa kalmış oldum.
Başım dik ve gayet resmi bir tavırla "Merhaba Tanrı Hypnos." dedim. Olabildiğince resmi olacaktım. Ne demişler: İntikam soğuk yenen bir yemektir. En azından ben öyle biliyordum ve bu an için yıllarca beklemiştim. Bu davranışım karşısında biraz şaşırsa da benimkinden kat be kat resmi bir sesle "Merhaba Lavinia." dedi. Hafifçe gülümseyerek "Sadece ailem bana Lavinia der." dedim. İşte buna bozulmuştu. Sırıtarak 'Kusura bakma baba, 16 yılın intikamı biraz sert oluyor.' dedim içimden. "Pekâla, Alexis... Seni buraya neden çağırdığımı biliyor musun?" dedi. "Evet, Morpheus'un aramızdakileri kendi başına çözmekten korkup size başvurması yüzünden." dedim. Sinirli bakışlarını yüzüme dikti ve "Biraz fazla olmuyor musun Alexis!?" dedi. Ben de olabildiğince sinirli bakışlarla "Öyle mi baba!? Söyler misin Morphy sana ne kadarını anlattı olanların!?" dedim. "Ah, dur tahmin edeyim: Kesin tüm suçu ben ve Ryz'ın üzerine atmıştır! Sen de en sevdiğin çocuğuna sorgusuz sualsiz güvenmişsindir!"
Bu sözlerim üzerine şaşkınlıkla bana baktı ve "Ne demek istiyorsun?" dedi. "Boşver, beni buraya kızmak için çağırmamış mıydın? Hadi dök içindekileri. Ne kadar kötü bir çocuk olduğumu, benden utandığını... Dinliyorum." dedim.
Şaşkınlıktan dilini yutmak deyimi tam bu an içindi. Açıkçası hâla buharlaştırılmadığım için şanslıydım. "Böyle düşündüğümü de nereden çıkardın? Senden utanmıyorum." dedi. Şaşırma sırası bendeydi. Pardon? Yanlış mı duydum acaba? Benden utanmadığını mı söylemişti? Şaşkın şaşkın bakmış olmalıyım ki "Senden utanmıyorum, ama bu abine karşı yaptığın saygısızlıklara göz yumacağım anlamına gelmiyor." dedi. Hah, ben de ne zaman bu konuya geleceğiz diyordum!
"Alexis, o senin abin. Tamam, bana kızgın olabilirsin, belki haklısındır da. Ama bana olan kızgınlığını abine yüklememelisin." dedi. Kahkaha atıp "Ne! Sana olan sinirimi ondan mı çıkarmışım! Ah, lütfen ama! Daha iyi bir yalan bulamadı mı?" dedim.
İleriden Morpheus'un endişeyle bizi izlediğini görünce cevabımı almış oldum. Bulamamıştı... Morpheus'un aniden yanında beliren iki kişiyle konuşmalarından tekrar babama döndüm ve "Gerçeği mi duymak istiyorsun baba? O halde söylüyorum, sana olan sinirimi Morpheus'tan çıkardım." dedim. Hem bizi izleyen ve tabii ki dinleyen üçlü, hem de babam çok şaşırmıştı. Babam şaşkınlıkla "Daha iki saniye önce yalan olduğundan bahsetmiyor muydun?" dedi. Umursamazca omzumu silktim ve "Cezam ne?" diye sordum. Ryz'a rüyasında kızmakla yetinmişti, beni buraya çağırdığına göre ceza verecekti.
"Cezan şu: Medusa benim için önemli bir şeyi çaldı. Görevin onu geri almak." dedi. "Neyi çaldı?" diye sordum. Ne olduğunu bilmeden nasıl geri alabilirdim ki? "Ne olduğunu sen bulacaksın kızım." dedi ve yok oldu. Mükemmel! Hem abimi ispiyonlamadım, hem de bilmediğim bir şeyi geri almam gerek!
Bana yaklaşan üçlüye bakmaksızın asansöre doğru yöneldim ve onlar bana yetişmeden aşağı inmeye başladım. O üçlü abilerimdi ve şu anda onları çekecek durumda değildim.
Dışarı çıktım ve ıslıkla Rüya'yı çağırdım. Biricik pegasusumla macera yaşama vaktim gelmişti.