~20 Yıl Önce~
Çadırında durmuş, başını dizlerine yaslamış olan geyiğinin başını okşuyordu. Okları ve yayı, herhangi bir tehlike anında hemen ulaşabilsin diye, masasının yanına koyulmuştu. Üzgün olduğunu belli eden bir sesle "Emin misin?" Diye sordu karşısındaki avcısına. Kız, eliyle, gözlerinde biriken yaşları sildikten sonra evet anlamında başını salladı. "Üzgünüm leydim. Ama aşık oldum ve sizi daha fazla hayal kırıklığına uğratmamak için avcılığı ve ölümsüzlüğü bırakıyorum." Ciddiyetini bozmayarak anladığını belirtircesine başını salladı. İçinde kopan fırtınaların dış görünüşüne yansımaması için sessiz kaldı bir süre. Avcısının gözlerindeki korkuyu gördü. "Peki. O zaman ben de seni bana ettiğin yeminden azat ediyorum. Gidebilirsin Helena." En sevdiği avcısının arasından ayrılmasının verdiği acıyla arkasına yaslandı sandalyesinde. Burası bunaltmaya başlamıştı Artemis'i. Geyiğini okşamayı bırakıp, oklarını ve yayını aldı. Sonra kimseye gözükmeden, karanlık ormana daldı.
~Şimdi~
"İmkansız!" Olimpos'taki taht odasında, sesinin yankısı duyuldu birden. Kulaklarında o sesi duyuyordu. Tanrıçam, beni affedin ve oğluma bakın. Lütfen. Helena, yıllar sonra Tanrıçasına dua etmeyi bırakmamıştı, ama şimdi söyledikleri, Artemis'i çileden çıkartmaya yetiyordu. Artemis'in erkek bir çocuğa bakmasını istiyordu! "Bunu yapmayacağım!" Diye bağırdı yeniden. "Sakin ol kardeşim. Neden bu kadar sinirlendin ki şimdi?" Apollon her zamanki şakacı tavrını kenara bırakmış, Artemis'e sorunlu birine baktığı gibi bakmaya başlamıştı. "Hem avcılıktan çıkıyor, evleniyor ve çocuk sahibi oluyor!" Bunları söylerken yüz ifadesinde iğrendiğini belli edercesine değişiklikler olmuştu. "Çocuğu kız olsa bir şey demeyeceğim ama Apollon o erkek. Üstelik ona bakmamı istemesinin sebebi... Şu anda ölümün eşiğinde olması." Son cümlesini söylerken, sesini alçaltmıştı suçlu çocuklar gibi. Apollon bunu duyunca sinirli bir şekilde ayağa kalktı ve Artemis'i omuzlarından tutup sarstı. "Orada neredeyse ölüyorlar ve sen erkek diye buna izin mi veriyorsun?" Taht odasındaki herkes susmuş bu iki kardeşin kavgasını izliyordu. Şu ana kadar sadece laf kavgası ile biten kavgaları, hiç bu kadar ilerlememişti. Elleri ile itti Apollon'u. "Sen bana karışamazsın! İstediğimi yaparım Apollon!" İkisi de parıldayıp, gerçek hallerine bürünmek üzereyken Artemis, yeniden o sesi duydu. Tanrıçam, lütfen. Donup kaldı bir anda. Apollon da durmuştu. "Peki, gidiyorum." Pes ettiğini belli eden bir ses tonu vardı. Yine de Apollon ona şüpheli bir şekilde bakmayı sürdürüyordu. "Bana da öyle bakmayı kes. Senin ikiz kardeşim olduğuna inanamıyorum." "Ben de inanamıyorum ama katlanıyoruz işte. Ben de seninle geliyorum Artemis. Ferrarime binmene izin veririm." Artemis, onun bu davranışları karşısında gözlerini devirirken, Apollon gözlüklerini taktı ve taht odasından çıktı. Artemis, diğer tanrı ve tanrıçalara bakıp, iç çektikten sonra Apollon'un peşinden o da taht odasından ayrıldı.
Ferraride geçirdiği sıkıcı yolculuktan sonra, açıklığa indi Apollon. İkisi de ileriye baktılar. Artemis, gümüş rengini almış gözleri ile, çocuğu aradı. Bulduğunda annesini ona sarılmış bir şekilde buldu. Sonra gerildi birden, canavarları hissetmişti. Avcısı eskiden melezdi. Apollon'un kızıydı. Bu yüzden Apollon bu kadar tepki vermişti Artemis'in sözlerine. "Ben canavarlarla ilgilenirim. Sen çocuğu kurtar." Şaşkın bir şekilde Apollon'a baktı. "Peki ya kızın?" Ama Apollon cevap vermedi. Artemis'i şaşırtacak şekilde olgun davranıyordu. "Tamam." Dedi, düşüncelerini sesli söylemek yerine. Okunu çıkartıp yayına yerleştirdi ve on beş yaşında bir kız görünümünde eski avcısının karşısında belirdi. "Beni çağırdığını duydum Helena." Eski avcısının yüzüne saf bir sevinç oluşurken, eliyle, mavi gözlerinden akan yaşı sildi. Oğlu ise ne olduğunu anlamadığını belli eden bir şaşkınlıkla ikisine bakıyordu. "Tanrıçam! Geldiniz! Çok teşekkür ederim ve çok özür dilerim. Buna hakkım yok ama... Lütfen. Oğluma bakın. Onu daha fazla koruyamam. Oklarım tükendi ve eskisi kadar genç değilim." Yeniden ağlamaya başlamadan önce, oğluna doğru eğildi ve onunla konuşmaya başladı. Mitolojiyi anlattığını ve ne yapması gerektiğini söylüyordu oğluna. Artemis, canavarların yaklaştığını da biliyordu ve onlara saldırmaya hazır bekliyordu. Apollon'un şu anda ne yaptığını merak etmiyordu bile. Bir anda arkasında duran kişiyi hissetti ve çocuğu gördü. Aslında oldukça Apollon'a benziyordu. Sadece, saçları altın sarısıydı ve gözleri lacivertti. Bir süre çevresini unuttu ve çocuğa baktı. Erkeklerden nefret ederdi evet. Ama zaman yine değişiyordu ve Artemis de değişiyordu. Apollon'un gösterdiği olgunluktan sonra o da bunu yapabilirdi sanırım. Elini uzattı çocuğa, yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Elini tutan çocukla kampa ışınlanmadan önce sadece çocuğun duyabileceği bir sesle mırıldandı. "Aramıza hoş geldin. Manevi oğlum."