Çok uzun sürmemişti. Bir gemi yapmıştım ve bu gemiyi yapar yapmaz Julia ile Canavarlar Denizi'ne gitmek için yola koyulduk. Asıl geliş sebebimiz Canavarlar Denizi'nde bulunan Akbabalar gibi duran Sirenleri yok etmekti ancak oraya nasıl gideceğimizi dahi bilmiyordum. Yanımda sadece kız kardeşim Julia vardı. Büyük bir savaş gemisinde gidiyorduk çünkü sirenlerin adasını kökünden yok etmemiz istenmişti. Çok geçmeden bütün kardeşlerim ile toplanıp bir savaş gemisi inşa etmiştik. Sirenleri ömrümde hiç görmesemde kardeşlerimden birkaçının onlar ile kötü bir macerası olmuş olduğuna inancım tamdı. Ed gibi bilinmeyen yerlere göreve giden, Perseus gibi sayısı göreve çıkan kardeşlerim olduğu için mutluydum. Ama en sevmediğim 2 kardeşimi öldürmeyi istemem de bu göreve çıkma nedenlerimdendi. Julia'yı yok etmek için türlü türlü görevlere çıkıyordum.
Canavarlar Denizi'ne girişe geldiğimizde içimi bir karanlık kaplamıştı. Bunun anlamını biliyordum. İsmi karışık olan 2 canavarları aşıp geçmemiz gerekiyordu ki bunu ne deniz, ne kara, ne de hava yolu ile yapabilirdik. Yamaçlarda bu canavarlardan biri, denizin ortasında da biri bulunuyordu. Onları henüz ufuk çizgisinin 1 miliminde bile göremiyordu ve bu beni gizli bir nedenden dolayı sevindiriyordu. Bir yandan da öleceğim içime doğup duruyordu. Bu nedensiz endişe vücudumun bütün bir hücresini kapladığı için korkudan ölüyordum. Bu, benim gibi bir kahramanın başına ilk kez gelmemeli idi ama bu beni ilk defa saran bir duygu idi. Julia, ise benim böyle korktuğumu görünce benimle alay etmek istercesine bakıyordu. Dudaklarını içine çekerek suratında muzip bir gülümseme ile bana bakıyordu. Denizde teklike içindeydim ve o bunu bilmiyordu.
Denizlerin Tanrısı Poseidon'un önünde lületaşından yapılan pegasus heykelciğinin burnunu kesmemiş olsaydım elbette güvende olacaktım ama kaderim bu idi. Bir yandan ufukta çıkmasını beklediğim yaratıklara, diğer yandan da Julia'nın tombul yanaklarına göz dikmiştim. Ömrüm boyunca hiçbir bebeği sevmemiştim. Bunların içinde bebek suratlılar da dahildi ama Julia bu grubun dışında kalan bebek suratlılardandı. Ellerimi koca koca açarak onun yanaklarını sıkmaya başlamıştım. "Alex! Ne yaptığını sanıyorsun? Dur! Çek ellerini yanaklarımdan koparacaksın!" diyordu. Gülerek yanaklarını sıkıyordum ve sözlerine aldırış etmiyordum. Sonunda yanaklarını bıraktım. "Bu belki senin son yanaklarını sıkışım Julia. Tadını çıkar!" diye bağırdım. Neden yanaklarını sıktığımı hiç bilmiyordum ama sevimli kardeşimin bu yönü bana ilk defa böyle sevimli geliyordu. "Bunu kampa anlatırsan seni deşerim!" dedim bir süre sonra. O da gülerek kafasını onaylarcasına salladı.