Zıırrrr!!
Saat alarmım çalar çalmaz heyecanla kalktım. Bugün bayrak kapmaca yarışı vardı. Nasıl bir şey olacağını merak ediyordum. Hemen hazırlanıp tüm silahlarımı kuşandım. İşim bittiğinde canlı bir silah cephanesi gibi görünüyordum. Diğer kardeşlerim de hazırlanmaya başlamışlardı. Onları beklemeden kulübeden çıktım. Anlaşılan biraz erken gelmiştim. O yüzden diğerlerini boşverip kulübeden çıktım.
Erken gelmiştim. O yüzden biraz beklemek zorunda kaldım. Bu hiç hoşuma gitmemişti. Beklemekten hoşlanmazdım. Kıpır kıpır biriydim. Neyse, en sonunda gelebilmişlerdi. Kısa bir süre sonra Kheiron da geldi. Hemen oyunu anlatmaya koyuldu. “Kuralları biliyorsunuz. İki takım var. Mavi ve kırmızı. –Evet vardı, biz kırmızı takımdaydık- Ormanın içinde bir bayrak var. O bayrağı bulan ilk takım oyunu kazanır.” Ohooo. Resmen kuralları tekrar anlatıyordu. Yok yaralama yok da yok bilmem ne…
Sonunda düdük çaldı. Herkesle birlikte ben de ormana dağıldım. Ormanda temkinli bir şekilde ilerliyordum. Malum, tuzak kurmuş olabilirlerdi. Arkamdaki çalılıktan bir ses duyunca kılıcımı kaldırıp arkama döndüm. Ama bu düşman takımdan değildi. Kardeşlerimden biriydi. O da beni tanıyınca kılıcını indirdi ve birlikte ilerlemeye başladık.
İleriden çığlıklar geldi. Galiba biri esir alınmıştı. Acaba biz mi esir almıştık yoksa onlar mı? Kardeşim belki bizden biri esirdir diye koşarak oraya gitmeye hamle etti ama ben onu tuttum. Bir tuzak olabilirdi. Her zamankinden daha dikkatli bir şekilde hareket ediyordum.
Sonunda neler olduğunu gördük. Kırmızı takımdan biri elinde bayrakla sevinç çığlıkları atıyordu. Yanında da esir düşmüş bir kardeşim vardı…