Normalde başımı yastığa koyduğum gibi uyurum. Ama o gece öyle olmadı. Sağa döndüm , sola döndüm , tavana baktım ama yok ! Uyuyamıyorum. Sonra içimden bir ses Zell'in de uyumadığını söylüyordu. Kalktım ve giyindim sonra da Hestia kulübesinin yolunu tuttum. Ama o kadar uyku sersemiydim ki kulübenin önünde bir taşa takılıp kapıya çarptım. O an aklımdan kaçmak geldi ama o anda kapı açıldı ve bingo ! Karşımda Zell vardı ama saçı çok dağınıktı , gözleri zor açılıyordu ve üzerinde pijamaları vardı. Dayanamayıp güldüm. Bana bakıyordu ama yüzünün halinden , ve saçlarının dağınıklığından o anki ruh halini anlayamıyordum. "Aşkım içeri gelsene." dedi. İçeri girdikten sonra da "Peki ne yapacağız ? " dedi. Yüzümde sinsi bir gülümsemeyle - ki o anda yaşadığım uyku sersemliğiyle ne kadar başarabildim bilmiyorum - cevap verdim. "İlk önce ahırlara gidelim , sonra anlatırım. Çok eğleneceğiz." dedim. Üstünü değiştirdi ve el ele görünmemeye çalışarak pegasus ahırlarına gittik. "Şimdii aşkııım , ilk durağımız Los Angeles ! " diye bağırdım ve pegasuslarımızla havalandık. Manzara her zamanki gibi nefes kesiciydi. Birbirimize yaklaşıyor , şakalaşıyor ve gülüyorduk. Pegasuslarımızdan indiğimizde sabahın ilk ışıkları bedenimize vuruyordu. Biz ise el ele ve sakince Los Angeles sokaklarında yürüyorduk.