Ren gittiğinden beri gergin bir şekilde dudaklarım ince bir çizgi halinde, Ren'in müzik çalarından sevebileceğim bir şarki bulmaya çalıştım. Zaten hiç bir klasik müzik parçası yoktu, ben de yavaş şarkılara bakmaya başladım. Sonunda bana en yavaş gelenini açtım. ''Cascada-Everytime we touch'' Eh, bayağı hoşuma gitmişti ama hala niye New York'a gittiğimizi unutmamıştım. Babam benim annem sandığım kişiden yeni ayrılmıştı ve anında Ren'in annesini mi bulmuştu? Bu haksızlıktı ama! Ayağımla toprağı eşelidim ve homurdandım. Bu Ren nerede kalmıştı ki? Umarım öyle yemeğinde dışarıdan getirdiği acılı tacodan bu kadar uzun kalmamıştır diye düşündüm. Sıkıntıdan yerde bir kaç çiçek açtırdım. O sırada Ren geldi. ''Geldim! Geldim!'' diye koşturdu. ''Oh, sonunda!'' diye mızmızlandım ve ayağına takılmış uzunca bir tuvalet kağıdını çektim. Ren sırıttı. ''Ne yapayım! Aceleden!'' dedi. Ona gülümsedim. Onu hep aynı Ren'di. Ayrıca ona kızmama hiç gerek yoktu, bu onun suçu değildi ki! Hepsi babamın suçuydu işte! Bunu düşünmemeye çalışarak Reneé'ye döndüm. ''Tamam! Son hazırlıklarını yap da yola çıkalım hemen.''
(Ren, sen son bir post yaz, sonra New York'ta devam edebiliriz.)