Yine annemin kafasını şişiresim geldiği için Büyük Ev'in yolunu tutmuştum. Ona söyleyeceklerimi kafamda toparlamaya çalışırken yerdeki çimleri inceleyerek yürüyordum. Birinin hışımla üzerime doğru geldiğini fark ettim ama ben daha yana çekilmeye fırsat bulamadan, malum kişi ile kafa kafaya çarpıştık. Ben sinirle, onunla göz göze gelmek için başımı kaldırırken o, "Önüne baksana seni çaylak melez!" diye gürledi. Ses tonu gibi kullandığı 'çaylak' kelimesi de onun Mia olduğunu anlamamı sağladı. "Yavaş ol dostum, ben senden kıdemliyim." diyip sırıtmam üzerine o da gülümseyerek yerden kalkmama yardım etti ve, "Sen olduğunu görmemişim Lucy, özür dilerim." dedi. Normal şartlarda Athena kulübesinin lideri olarak Ares kulübesinin lideri Hermia'yı gördüğüm yerde kılıcımdan geçirmek istemem gerekirdi ama bu çatlak kızı kampa geldiği ilk zamanlardan beri çok seviyordum. Duygularımın karşılıklı olduğunu bildiğim için de yanında her daim rahat olurdum. Sırıtmamı sürdürerek, "Önemli değil de nereden böyle?" diye sordum. Derin bir nefes alıp ardından, az ileride yükselmekte olan Büyük Ev'i işaret etti. Ona ellerimi iki yana açarak kafa sallama işareti yaptım; bu kampçıların sıklıkla kullandığı 'Athena orada mı?' işaretleşmesi oluyordu. Mia olumlu anlamda kafa salladıktan sonra, üzüntüyle "Az önce danışmanlık rütbemi elimden aldı." dedi. Kaşlarımı çatarak "Neden? Yani sen dünyada danışman olması gereken son kişisin ama neden?.. Athena melezlere zulmetmenden hoşlanıyordu..." diye mırıldandım. Mia bu kez sinirle gözlerini devirdi ve ardından, "Son yaşanan olaylardan sonra melezlere saygı duymaya başlamış. Artık kafalarını klozete sokmamam gerekiyormuş. Gerçekten onlara iyi davranacak bir danışmana ihtiyacı varmış." cevabını verdi. Tek kaşımı havaya kaldırarak, "Anlıyorum. Neyse, artık tuvaletlere daha çok kişinin kafasını sokma imkanı bulursun. Ben de eşlik ederim sana." diyip ardından göz kırptım. Mia da sırıttı, bir süre sonra vedalaşarak ayrıldık. O tuvaletlerin yolunu tuttu, ben de Büyük Ev'in.
İçeri girdiğimde annemi gerçekten de orada buldum ve beş dakika kadar bir süre boyunca ışınlanmamış olması beni şaşırttı ama buna fazla kafa yormadım çünkü içeride yalnız değildi. Demeter kulübesinden arkadaşım Maya ile konuşuyorlardı ve Maya'nın suratındaki gülümsemeden, konunun onun hoşuna gittiğini anladım. Dayanamayarak verandadaki pencerenin kenarına yapıştım ve görünmeden konuşulanları dinlemeye başladım. "...Kesinlikle iyi bir melez danışmanı olacağından eminim, Maya." diyordu annem. Bu kadarı benim için yeterliydi. Koşa koşa kamp marketine gittim ve elime ne geçtiyse minik alışveriş sepetine attım. Kampımızın yeni bir melez danışmanı olmuştu ve bu kişi benim çok değer verdiğim dostlarım arasındaydı. Tabii ki adına düzenlenecek bir kutlama şarttı! İş aldıklarımın parasını ödemeye gelince kılıcımı kasiyere doğrulttum ve sorunu hemen hallettim. Hermes çocukları kadar ince çalıştığım söylenemezdi ama kesinlikle markete para ödeyen yeniyetmelerden değildim. ellerimde poşetler, amfitiyatronun yolunu tuttum. Giderken yol üzerinde gördüğüm herkese de bir kutlama yapılacağı haberini veriyordum. Melez Kampı, uğultulu bir boru gibiydi. Birine bir şey söylediğinizde, onu en geç birkaç saat içinde kamptaki herkesin duyacağından emin olabilirdiniz. Ben de tüm kampın ve en sonunda da Maya'nın buradaki kutlamadan haberdar olacağını biliyordum. Tabii haberlerin yayılma süreci bu denli kısayken, elimi çabuk tutmalı ve süslemelere derhal başlamalıydım.