Fazla uzun yazmassan sevinirim okuma güçlüğüm var. 12 saat bilgisayardayım ve gözüm bozulma tehlikesinde. Birde küçük yazıları okumak çok zor.
Dövüş teklifimi kabul eden rakibim karşıda, ben ise onun önünde birbirimize bakıyorduk. Saldırı pozisyonumu aldığım anda savunma pozisyonunu geçerek gözlerini büyülttü. Karşımda bir Afrodit Kızı duruyordu. Aslında onunla dövüşmemeliydim ama her Afrodit Kızı narin ve savunmasız olacak değildi ya! Elbet o da güçlü idi ve beni belki alt edecekti. Hayır hayır! Edemeyecekti. "Yetenek kullanabilirsin Afrodit Kızı." diyerek bir hatırlatmada bulundum ve anlarcasına kaşları çatık bana baktı. Alay edercesine olan bakışım ve gülümsemem onu bayağı sinir etmişti sanırım. Önce onun kabiliyetlerini görüp daha sonra saldırmak benim açımdan daha iyi olabilirdi. Ciddi tavırlı bakışlarım ile çevresinde dolanmaya başladım. En dayanksız noktası pozisyonuna göre bacaklarıydı ve ben büyük bir zevkle onu yere serecektim. Çenemi sağ elim ile sıvazladıktan sonra kılıcımı yere batırdım ve çömelik bir pozisyonda onu izlemeye başladım. "Sanırım saldırmayacaksın." dediğim anda hızla üstüme koşmaya başladı. Yürürken onunla alay edersem o kadar hızlı ve sert gelip daha hızlı düşerdi. "Hadi nerde kaldın gel artık. Çok mu uzaktasın?" dedikten sonra amacıma ulaştım ve hızı hızlandı. Kafama doğru salladığı kılıcı hafif bir eğilme ile savuşturdum ve kılıcımı yerden çekerek arkama bakmadan yürümeye başladım.
"Savaşmayacak mısın?" dedi uzun bir soluktan sonra. "Tabii ki savaşa-" sözümü devam ettirmeden üzerime sarı bir ışık yayıldı. "Bunu sen yaptın değil mi? Sarı en sevmediğim renktir!" gözlerimi kıpkırmızı kan rengi bürümüş gibi yaptım ve hızla üstüne koşmaya başladım. Yakınlaştıkça bir tuzakta olduğumu veya önceki tuzağıma kendimin düşmek üzere olduğumu fark ettim. Ben ise bunlara aldırmadan üstüne adeta uçarcasına koşuyordum. Ancak benim vurduğum o sert darbeyi kalkanı ile bloke etmiş ve neredeyse zarar almamıştı. "İşin bitti şimdi." cümlemi bitirir bitirmez kılıcımın tutma yerinden itibaren kesici olan kalın yerinden başlayıp elimi gezdirdim ve "Okus pokus" dedim. Uzaktan hayretle bakıyor gibi görünmüyordu. Hızla ona koşarken yeni keşfettiğim bir yeteneği üzerinde kullanacaktım. Alevden bir kasırga atacak ve onu uçuracaktım. Yakınına gelince havaya atlayıp saldırımı yaptım ama o sadece savunmada kaldığı halde doğru düzgün 1 çizik bile almamış ve ben yere uçmuştum. Ya sihirli bir eşyası, ya da Tanrı ve Tanrıçaların duası üzerindeydi. Sinirli bakışlarımı ona yönlendirdim ve "Sihirli eşyan güzel. Nedir o? Bileziğin veya kolyen mi?" diyince gülümsedi. "Savunmada kalacaksan kesin kaybettim." diyerek gülümseyen bakışlarımı ona yönlendirdim. Bir cevap vermiyordu artık. Keşke başta o saf nokta olan kolyesine vurup paramparça etseydim o kolyeyi.