Pegasusuma atlayıp New York'a, annemin yanına gitmiştim. Beni pencerenin önünde uçan, kanatlı bir at ile görünce önce biraz bayılır gibi oldu ancak kafasını sallayınca kendine geldi. "Bu da nes-" cümlesini tamamlayamadı. Eski çağlardan kalmış zırhım ve kılıcım ile beni yeni görmüş ve sarsılmıştı apaçık. 13. kattan pencere ile girdiğimi görünce yükseklik korkumu yendiğimi anlamışa benziyordu. "Wendy, kızım sen çatıda dur sana şekerlerini getiririm." cümlemi bitirince asil biri gibi duruşumu bozdu ve bana ağlayarak sarıldı. Normalde bu durum acıklı bir durum ancak ben ağlamadım ve suratımı bile buruşturmadım. Hala gülüyordum ve "Geldim anne. Birşeyim yok işte. Ağlamayı kes." demiştim ona. Ağlaması bir an durdu ve bana "Gel" dercesine eli ile komut verdi. Beni odama götürdü ve yepyeni kıyafetler ve birde anahtar verdi. Bu anahtarın ne anlama geldiğini bilmiyordum ancak küçüklüğümden beri birsürü kilit ile kapanan o dolaba gittik. Odamın karanlık köşesinde idi ve en az 15 anahtarlık vardı. Annem elini attı ve bir anahtarlığı çekti ve anahtar deliğine anahtarı soktu. Çevirince birden kilitlerin hepsi düştü ve dolabın kapağı esrarengiz bir şekilde aralandı. İçeride birsürü şey vardı. Yine bir anahtar, torbalar ve madalyon. "Bunlar da neyin nesi anne? Sana tekrar kavuştum ve aklına gelen sadece bu eski dolap mı?" cümlemi bitirmiş, ancak daha konuşacaktım ki madalyonun siyah ve sarı rengi beni kendine çekti. "Yüzük sendemi?" dedi annem. Yüzük parmağımdaki "KaranlıkDelen" i anneme verdim. Madalyonun sarı ve siyahlarını ayıran boşluğa yüzüğü soktu ve onu anahtarlı bir kutunun tam da aynı şekildeki yerine geçirdi. Sağa, sonra sola çeviriminden sonra alev alev parlayan bir taşı bana uzattı. Köşede duran ve küçük bir yapısı olan bir küpeyi bana uzattı. 17 yaşımda deldirdiğim kulağımın delik kısmına bunu soktu. Kılıcımı da kılıfı ile birlikte aldı ve kılıfı açtı. Kılıcımı sanki daha önce görmüş gibi eline aldı ve birkaç kez çevirdikten sonra bir yere dokundu ve kılıcın içi açıldı. Oraya taşı yerleştirdi ve yine biryere dokunarak bölmeyi kapadı. Kılıfa koyarak tekrar sırtıma asmaya çalıştı. Asarken bir yandan da mırıldanıyordu. Anladığım kadari ile "Yüzük de kılıç da onda. O gece o garip adamın bana verdiği kağıt ve kutuda bu kehanetimsi şey yazıyordu. Demek ki gerçekmiş. Ateş'in ruhu onunla olacakmış. Sanki oğlumun bir sabah kanatlı bir at ile gelip pencereden girmesi garip değilmiş gibi birde buna garip diyorum." mırıldanması bu kelimeler ile sonlandı. Daha sonra beni elimden tutarak mutfağa getirdi ve yeni pişen yemekleri tabağıma koydum. Sanki ilk kez beni görüşündeki şaşkınlık birden endişe ile sonlanmıştı. Verdiği fırında makarnalar ile meyve suyunu hemen bitirmiştim. Bana gülümsedi ancak ben ondan izin istedim. Ne için olduğunu sorunca "Pegasusum." diyerek cevap verdim ancak anlamamış gibi duruyordu. "Hani vardıya kanatlı uçan atım. Ona şeker vereceğim." sorusunu yanıtlamamın verdiği rahatlıkla birkaç kesme şeker alıp çatıya çıktım. Wendy oradaki kapının gölgesinde yatmıştı. Ona şeker vermeye geldiğimi görünce ayaklandı ve eğlenceli sesler çıkarmaya başladı. Şekerleri verdikten sonra pencereye pegasusum ile geldiğimi gören annem pencerenin başına geldi. "Benim kampa geri dönmem gerek anne. Güle güle!" tam havalanacakken bana anahtarı attı ve bir araba plakası söyledi. "O arabayı sana almıştım. 18. yaş hediyesi için!" doğru ya! Bugün doğum günümdü. Gülümseyerek "Teşekkürler anne." dedim ve hızla aşağı süzüldüm. Bir ara sokağa Wendy'i sakladıktan sonra garip kıyafetlerim ile arabanın yanına geldim. Güzel bir BMW idi ve gerçekten çok iyi duruyordu. Buna bir Hephaistos Çocuğu olarak iyi savaş donanımı eklerdim. "Sen ahırlara git kızım. Ben araba ile gideceğim." demiştim ancak anlamamıştı haliyle. Yukarıyı işaret parmağım ile gösterince anlamışcasına sesler çıkarıp havalandı ve Melez Kampı'nın yolunu tuttu. Yeni arabamın verdiği heyecan ile kaza ayağımı bastım ve hızla sokaktan geçtim. Ancak keşke o hızla geçmeseydim. Polis peşimdeydi ve kimliğim, ehliyetim yoktu. "Evde unuttum" desem garip kıyafetlerime bakarak beni hapse atacaklardı. Hızla onlardan kaçmaya çalıştım ancak Dionysos birden yanımda otururken onu gördüm. "Lanet! Sen neden buradasın!" dedim bağırırcasına. Birden puan tablosu aklıma geldi. Puanı en az diye Dionysos çocukları ile alay etmiştim ve bana ceza vermeye gelmişti. Birden o sarhoş etkisi yapan şarabı yola bakarken ağzıma akıttı. Gözlerim birden kapanmaya başladı ve bir uçurumdan hızla uçmaya başladım. Polisler artık yoktu ve Dionysos kayıplara karışmıştı. Hızla aşağı düştüm ancak arabanın işi bitmiş, kırılan kolum kırılan vites ile direksiyonun arasında kalıp kırılmıştı. Suratımı ve diğer bedenimi hava yastığı kurtarmıştı. Dionysos'u artık hafife almayacaktım. Kılıcımı sol elim ile tuttum ve kılıfı yırtarak kılıcımı çektim ve hızla direksiyona savurdum. Sağ kolum güvende idi. Melez Kampı girişi de zaten birkaç metre ötede idi. Hızla kampa girdim ve ahırlara yöneldim. Wendy'i alarak arabama onu bağladım ve kendim de arabayı çekerek kampta kulübemin yanına koydum. Daha sonra cebime attığım kesme şekerleri Wendy'e verdim ve onu ahırlara bıraktım. Kolum için çoktan tıbbi müdahale yapmıştım.