Geçen haftaki üstün körü temizliğimden, beklediğimden kötü bir sonuç almıştım ve Tanrıça'mdan -aynı zamanda annem- azar işitmiştim. Neymiş efendim, 'bir Athena kızının çalışmaları her daim düzenli olmalıymış!'. Eh, yapabilecek birşey yoktu: emir büyük yerdendi. Sabahtan kapandım kulübeme ve başladım Rose misali her yeri silip süpürmeye.
Kirli kıyafetlerimi banyoma götürmem, etrafı derleyip toplamam ve toz almam ne kadar sürmüştü bilmiyordum ama, daha yeni başladığımın farkındaydım. Yerleri sildim, süpürdüm, halımı güzelce temizledim, camları sildim, hatta Stell'lerin kulübeden kopya çekip duvar kağıtlarıyla bile kapladım. Tabii benimkilerde iskelet adamlar değil, huzur veren çiçekler vardı.
Başlamışken, biraz da şekil yapayım dedim. Önceden gittiğim bir görev sırasında -canavarlar denizine ikinci gidişimde sanırım- bir hediyelik eşya dükkanından aldığım sevimli baykuşları kulübenin hemen girişine, tavana astım. Malum, annemin sembolü baykuştur.
Kardeşim Anna'nın da eşyalarını ve yatağını toparladıktan sonra, sıra geldi meşhur çalışma odamıza. Çeşitli projeleri düzgünce bir rafa kaldırdım, tüm kağıtları düzenledim -hem de yazılış tarihlerine göre- ve kitapları yerlerine dizdim. Sonra odada saatlerce süren bir temizlik çalışması yaptım. Evet, bu sefer bu odanın 5 üzerinden 4 alacağı garantiydi.
İnanın bana, titizlik abidesi Tanrıça Athena bile puan kıracak bir köşe bulamazdı! Tabii, tüm işlerim bittiğinde ve dışarı çıkmak için kulübemin kapısını açtığımda bir de baktım gece olmuş, hava kararmıştı. Yapacak birşey yoktu, gittim yatağıma ve mışıl mışıl bir uyku için kendimi hazırladım. Temizlik... insanı gerçekten yoruyordu.