Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Sanki hiçbir şey olmayan bomboş bir rüyada gibi.. Gözlerim kapalıydı. Kendimi normal hissetmeye başladığımda yavaşça gözlerimi aralamaya başladım. Gözlerimi tamamen açtığımda şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Gerçekten iksir beni Kalipso’nun olduğu Ogygia adasına gelmiştim.Buna sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim bilemiyordum. Sakince nefes aldıktan sonra babamın verdiği görevi yapmaya karar verdim. Evet o haklıydı. Ben onun kızıydım ve bütün yönlerimi neredeyse ondan almıştım. Sadece.. Onun kadar acımasız ve soğukkanlı değildim. En azından insanlara karşı. Ben bunları düşünürken yanıma tatlı bir kız gelmişti ve bana merakla bakıyordu. Kız çok sevimli, bir o kadar da güzeldi. Anlaşılan bana seslenmişti ve ben daldığım için duymamıştım.
“Ah özür dilerim, bir şey dediysen duymadım. Bu arada merhaba Ben Cornelia.” dedim kıza gülümseyerek. Kızda bana bakarak gülümsedi. “Merhaba Lia, bende Kalipso.” dedi. Dış güzelliği kadar sesi de çok hoştu. Normalde böyle kızlarla takılırdım ve babamın bu kızı neden sevmediğini anlamamıştım. Birden babam aklıma geldi ve kaskatı kesildim. Babam benden bu kızı öldürmemi istemişti ama ben bunu yapamazdım. Kalipso’ya bunu yapacak kadar taş yürekli değildim. Bir süre ben içimde bu duygularımla cebelleşirken Kalipso konuşarak beni kendime getirdi.
“Hadi gel burası çok güzeldir. Sana biraz etrafı gezdireyim.”dedi bileğimden tutup beni çekerken. Gülümseyerek “Tamam yavaş ol, kaçmıyorum buradayım.” dedim. Ama bu birden Kalipso’nun yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Ardından onun hikayesi aklıma geldi. Burada tek başına yaşıyordu ve ben bunu resmen yüzüne vurmuş gibi oldum. Ardından ”Çok özür dilerim Kalipso. Niyetim kötü değildi.” diyebildim sadece. Kalipso yüzüme bakarak benim gerçekten ne düşündüğümü inceliyordu. Sahiden de niyetim kötü değildi. En azından şu an düşündüğüm kötü değildi. Sonunda bana gülümseyerek “Önemli değil. Hadi gel sana yaşadığım evi göstereyim.” diyerek beni karşıda duran ahşaptan yapılmış, çok güzel eve doğru götürmeye başladı. Bu evin burada ne aradığından emin değildim ama gerçekten güzeldi. Tabi tek başına ne kadar güzel olabilirdi bilmiyordum. Etrafı dolaştıktan sonra dışarı çıktık ve bahçesini gezdik. Bu adanın bir kısmı orman gibi ağaçlarla çevriliydi, diğer kısmı ise Kalipso kendine göre dizayn etmişti. Kalipso sonunda bendeki kararsızlığı ve mutsuzluğu hissederek bana döndü. “Neyin var senin böyle?” diye sordu merakla. Benim için endişelenmiş miydi, yoksa sadece merak mı etmişti anlamamıştım. Sadece bende bir gariplik olduğunu fark etmişti işte. Ona dönerek derin bir nefes aldım. Ben bu masum kıza bunu yapamazdım. Ne olursa olsun. Eğer çok istiyorlarsa tanrılar gelip kendileri öldürebilirlerdi. Ben bu kıza bunu yapmayacaktım.
“Bak Kalipso ben Poseidon’un kızıyım.” dediğim an Kalipso beni susturdu ve cümlemi kendisi tamamladı. “Ve seni buraya beni öldürmen için yolladı.” dedi. Haklıydı. Sadece başımı evet anlamında sallamakla yetindim. O da sözlerine devam etti. "Öldür o zaman beni.” diyip güldü. Ölmek mi istiyordu? Ama neden? Bu durumdan hiçbir şey anlamamıştım ve iyice kafam karışmıştı. Bir süre dediklerini düşününce yavaş yavaş her şeyi anlamaya başladım. Babam benden önce Adrian’ı yollamıştı. Tabi bizden önce başka birilerini de yollamış olmalıydı. Bu durumdan sıkılarak iç çektim. Ardından Kalipso’ya “Seni öldürmeyeceğim, öldüremem.” dedim. Kalipso’nun gözlerinin parladığını görünce gülümsedim. Demek ki hala yaşama tutunmak için bir umut arıyordu. Sözlerime devam ettiğimde gözlerindeki ışık yerini hüzne bırakmıştı. “Artık gitmeliyim Kalipso. Tanıştığıma memnun oldum.” Son söylediğim saçmaydı. Bana da baya komik gelmişti. Ama onunla başka yerde ve başka nedenlerle karşılaşmış olsaydık emindim ki daha güzel bir arkadaşlığımız olabilirdi. Bana hafifçe gülümseyerek “Poseidon’un böyle bir kızı olmasına şaşırıyorum. Hiç ona benzememişsin. Hoşça kal.” dedi ve bende ondan biraz uzaklaşmaya başladım. Evet haklıydı. Aslında babama çok benziyordum ama taş kalpli yada o kadar gözü kara biri değildim ve ben bu halimle mutluydum. Son kez Kalipso’ya baktım. Gülümsedim ve cebimdeki iksiri çıkararak bir yudum aldım. Aynı hisleri tekrar yaşadım. Hissizleşmiştim ve sonunda tekrar kendime geldim. Yine kamptaydım. Babam ne kadar kızarsa kızsın bundan mutluluk duyarak kardeşlerimin yanına doğru ilerlemeye başladım.