Olimpos'ta taht odasındaki tahtımda oturmuş diğer tanrılardan gelebilecek muhtemel haberleri bekliyordum. Savaş zamanındaydık, ve haberleşme bu zamanlarda çok önemliydi bizim için. Tanrıların habercisi de ben olduğum için bu görevi yapmak bana düşüyordu. Görevimden şikayetçi değildim tabii, ama yine de savaş meydanında olmak daha cazip görünüyordu gözüme. Ben tanrılardan bir haber beklerken zihnime beklemediğim bir düşünce gönderildi; "Tanrı Hermes. Sizi görmek isteyen biri var, şu an asansörle Olimpos'a çıkıyor."
Bu binanın danışmasındaki resepsiyonistti, bize bu haberleri vermek de onun göreviydi. Bu kişinin kim olduğunu biliyordum, Melez Kampı'na yeni gelmiş olan kızım Ayleyda'ydı bu. Percy Jackson'ı her ne kadar sevmesem de, onun getirdiği çocuklarımızı kabullenme önerisi şimdiye kadar işe yaramıştı. Çocuklarımızı kabullenerek onlarla daha sağlıklı ilişkiler kurabilmiştik, böylece onların da kötü yola sapması zorlaşmıştı. Bu savaşta melezler bizim için çok önemliydi, bu konuda tüm tanrılar olarak hemfikirdik.
Kızımın burada beni bulması zor olacaktı muhtemelen, ben de ona bir sürpriz yapmak için Olimpos'un girişine gitmeye karar verdim. Ama önce ona vereceğim hediyeyi hazırladım basit bir büyüyle. Bu da geleneklerimizden biriydi, tüm tanrılar yeni çocuklarına bir hediye verirlerdi genelde ilk karşılaşmalarında. Benim Ayleyda'ya vereceğim hediye de özenle seçilmiş, onun işine yarayacağına emin olduğum bir şeydi. Bunu da yanıma alarak köprünün yanına ışınlandığımda onun köprüyü geçmekte olduğunu gördüm. O da beni görünce heyecandan kendini kaybeder gibi oldu ve şu söz çıktı ağzından; "B-baba."
"Olimpos'a hoşgeldin kızım, Ayleyda." diyerek gülümsedim ona.