Anna ile kulübeden çıkıp yavaş adımlarla gölün üzerindeki köprüdengeçtik. Köprünün sonunda bekliyen Hec el salladı. Anna hışınla yanımdan ayrılıp öpücük kondurdu. Koluna girip bana gel işareti yaptı. Yavaş yavaş arkalarından ilerledim. Kapının yanında yaslanmış bekliyen kev’e el salladım.Koşup yanına geldiğimde Anna ve Hec çoktan içeri girmişlerdi. Kev’e sarıldıktan sonra
‘’Güzel olmuşsun’’Dedi teşekkür edemeden çaylağın biri bana çarptı. Düşmek üzeydim. Kev beni tuttu.
‘’Gel buraya çaylak!!’’ diye hızlıca birkaç adım attım sonra kec kolundan tutup nazikçe çekti.
‘’Boş ver‘’ dedi. Elimden tutup içeri sürükledi. Bir taraftan o çaylağa küfürler savuşturuyordum. Crist ve Aleda her zaman ki gibi iyi iş çıkarmışlardı.Tüm kamp buradaydı. Diğer geceler gibi normal bir gece değildi bu. Hemen Stev’in yanına geçtik. Somurtkan kardeşim Crist’i izliyordu. Bu çocuğa Crist’siz bir dakika bile çekilmiyordu. Crist son rütuşlarla ilgilenmekteydi. Aleda ise herkese Marshmollow poşetleri dağıtıyordu. Lucy ve Stell büyük ihtimal bir akrobasi ve sihirbazlık gösterisi sunacaklardı. Sonra Apollon çocukları şarkılar söyliyeceklerdi. Şimdiden bu güzel geceyi hayal edebiliyordum…