6- Kamptan kaçıp New York'taki evine gideceksin.
Mekan: New York
Katılacaklar: Sen. (isteğe bağlı: pegasusun veya bir arkadaşın.)
Hava buz gibiydi... O kadar acele etmeme ne gerek vardı ki zaten... Tamam, annemi, evimi özlemiş olabilirim ama sıcacık odamda, sıcacık yatağım dururken buralarda ne işim vardı.
Daha 10 dakika önce yatağımda uzanıyordum ve birden, gerçekten aniden, bir karar alarak yataktan zıpladım ve Pegasus ahırlarına doğru koştum. Annemden bazı cevaplar almam gerekiyordu ve beklemek için hiçbir neden bulamamıştım. Paris'i alıp derhal havalanmıştım. İşte tam o sırada beklemek için bir neden gelmişti aklıma: buz gibi soğuk.
Kendimi annemin meşhur sıcak çikolatasıyla avutuyordum. O çikolatayı kutuplardayken bile içsem, içim ısınırdı eminim. Belki de bu ısıtıcı güç annemden geliyordu. Sonuçta babam onu seçmişti değil mi ama?
Daha neler olduğunu anlayamadan evimin üstünde olduğumu fark ettim. Paris'in kulağına eyilip "Senin bu kadar hızlı olduğunu bilmiyordum oğlum. Şimdi beni şu turuncu güllerin olduğu bahçeye bırakabilir misin? Ama sakın onları yemeye çalışma, yoksa annem kanatlarını yerinden söker." dedim ve bu nedenle sert bir inişe maruz kaldım. Paris'e elma getirmeyi aklımın bir köşesine not ettim. Bahçe cücemizin altından arka kapının anahtarını aldım ve içeri girdim.
Hey anne, oğlun geldi ve başını ağrıtacak derecede soruları var. diye seslendim. İçeriden bir tıkırtı geldi ve annemin o heyecanlı sesini duydum. "Theodor? Ah, bu gerçek olamaz. Tıpkı baban gibi en beklemediğim bir anda çıkageldin işte." diyordu. Elinde bulaşık eldivenleri vardı. Galiba buna aldırış etmiyordu, çünkü bana öyle bir sarıldı ki, eldivenleri tenimde hissettim. Annem üşüdüğümü hissetmiş olacak ki mutfağa koşturup çikolatayı hazırlamaya koyuldu. Bu sırada klasik anne sorularını soruyordu. Kampı sevmiş miyim, kilo mu vermişim yoksa, oralar temiz de değildir şimdi dikkatli ol hasta olma gibi şeyler söylüyordu.
"Anne, Tanrılar ve Tanrıçalar çocuklarının kötü koşullarda yetişmelerine göz yumar mı sence?" dedim ama bana aldırmadı. Sonunda çikolatamı içerken asıl soruyu sordum.
"Neden bana söylemedin anne?"
"Denedim ama baban bilmenin daha tehlikeli olacağını söyledi. Ben de sana bir şey olmasından korktuğum için bir şey söyleyemedim." dedi. Ah ve bir de beni susturan masum bakışını attı. O dakikadan sonra başka bir şey söyleyemedim.
İyice ısındıktan sonra ve bir sürü nasihatla birlikte kapıdan çıktım. Annem beni yine görmek istediğini, ama kurallara karşı gelmememi söyledi. İkisini birden nasıl yapabilirdim ki? Neyse ki ceplerim yiyeceklerle doluydu. Üstelik bunların arasında elma da vardı. Paris'e bir tane verdim ve diğerini de kendim yedim. Giderken annemle geçirdiğimiz onca zamanı düşündüm ve kocaman bir gülümsemeyle yatağıma uzandım.