Evet,bu kaçıncı denememdi bilmiyorum ama yine kamptan kaçıp eve gitmeyi planlıyordum.Her şeyimi planlamıştım.Tüm gün yan gelip yatan kardeşlerimi uyandırmadan sabahın üçünde kalktım.Çantama birkaç kıyafet tıkıştırdım.Ardından buzdolabından biraz abur cubur aldım ve kulübemin kapısını çektim.Tam yürürken arkamdan bir ses geldi.
-Nereye gittiğini sanıyorsun sen?
Arkama dönmeye korkuyordum.Bu sese şimdi bir sürü melez de uyanacaktı.Korkarak arkama döndüm.Baktığım zaman Pacely'i gördüm.Gülüyordu.
-Pace!Ödümü kopardın!Kaçıyorum işte sus!
-Memnun değil misin kamptan?
-Kulübene dön.Liderini dinle.
Pacely kıkırdayarak arkasını döndü ve ilerledi.Ben de artık daha temkinli ilerliyordum.Arkama doğru bakındım ve kimseyi göremeyince kulübenin dışına çıktım.Plüton'u çağırdım ve üzerine atladım.Hala içimde bir korku vardı tabiki.Pegasusum beni New York'un ücra bir köşesine bıraktı ve uçtu.Ona teşekkür ederek ormandan ayrıldım.Ormandan çıkınca adını bilmediğim ve disleksim yüzünden okuyamadığım bir sokağa gelmiştim.McDonals tam karşımdaydı.Doğrusu acıkmıştım ve yanımda birkaç drahmi vardı.Drahmiyi uzattığım adam bana güldü.
-Ciddi misin,Zeus?
Adam bana Zeus demişti.Nedeni sanırım şu drahmilerin üzerinde Zeus'un resminin olmasıydı.Adam dalga geçiyordu resmen.Yanındaki arkadaşlarına da drahmiyi gösterince sinirlendim.
-Bana hamburgerimi verecek misin?
Adam ve yanındakiler hala daha gülüyorlardı.Daha çok sinirlendim ve yanıma tanıdık bir yüz geldi.Bana anlatıyordu.Dert yakınıyordu.Tabi onun yüzüne bile bakmadım,sadece sesinden tanıdık olduğunu anladım.Ama herhangi bir melezdir diye bakamıyordum.Yanımdaki kişi elimdeki drahmiyi görmüş olmalydı.
-Bu adam drahmileri anlamaz.Onları sadece bizim gibiler anlar.
Çocuğun yüzüne bakmaya hem korkuyor hem de utanıyordum.Çünkü kamptan kaçmıştım.Zaten birkaç saat sonra bulunurum diye de rahat davranıyordum.Ama gerçekten ürkmeye başladım.Hamburgerci adam da yanımdakiyle konuşuyordu.
-Sizin gibi derken..Sizin gibi aptallar mı?
İşte buna dayanamazdım.Elimdeki kılıcın bir ölümlüye etki etmediğini bildiğim halde çantamdan çıkardığım kılıcımı adamın burnuna getirdim.Bu arada yanımdaki de hala yanımda duruyordu.Çünkü sesi geliyordu.
-Satellite!Yapma!
Ama artık çok geçti.Herkes bağırarak bir taraflara kaçışıyor,adam ise bana yalvarıyordu.Yalvarması hoşuma gitmişti ta ki dışarıdan polis sesi duyana kadar.O anda ne yapabileceğimi düşünüyordum.Birden bire yanımdaki kişiye bakasım geldi.Bu oydu,beni kampa götüren Rourke.Ona sarılacaktım ama vaktim kalmamıştı.Rourke bana bir şapka verdi.
-Al Satellite.Bu Annabeth'in efsane şapkası gibidir.Tak ve hemen geldiğin yere git.Ben de geliyorum.Şapkayı geri alacağım.
Hemen Rourke'un dediğini yaptım ve şapkayı kafama taktım.Ardından herkes Rourke'a yükleniyordu.Ne yaptın,nerede kız?
Rourke'un beni bulabilmesi için bilerek yerlere şeker atıyordum.Bir keçi şeker sever miydi bilmiyordum ama yine de beni bulması için iyi bir fikir sayılırdı.
Biraz sonra geldiğim yere vardım ve Plüton'u çağırdım.Plüton'un üzerine atladığım an Rourke geldi.
-Öyle kolay değil bu işler hanımefendi.Bir gün dünyada kalmaya mahkumsun.Şapkayı ver.
İstemeyerek şapkayı verdim ve tam ağzımı açacakken Rourke şapkayı taktı.Plüton'un üzerinden bir güç beni itti ve bunun Rourke olduğunu biliyordum.Ben de tam Plüton'un eskiden durduğu yerde akşama kadar dikildim.Sadece düşünüyordum,düşünmek.Bir ara da yere yatıp uyudum.
Bir ses beni uyandırdı.
-Hemen kalkmazsan hep burada kalırsın.
Sesle beraber uyanarak Rourke'a teşekkür ettim ve Plüton'a atladım.Hiç de tahmin ettiğim gibi bir gün olmamıştı..