Kamptaki ilk günlerim ve şimdiden ceza almıştım. Ne yapabilirdim ki? O gün gerçekten çok yorgundum ve kulübeyi temizleyecek halim yoktu. Umarım Tanrıça Athena anneme söylemezdi. Biricik annemin yüzüne nasıl bakardım ben? Kulübeden içeri girdim ve iğrenç ortama baktım. Gerçekten berbattı. Burayı baştan aşağı temizlemem gerekiyordu. Hemen banyoya gidip bir paspas aldım. Yerleri paspaslamak zor bir iş sayılmazdı herhalde. Arada sırada yüzümü buruşturuyordum. Buda olması gereken bir şeydi.
Daha sonra duvar kâğıtlarını değiştirdim. Yerine krem rengi duvar kâğıtları yerleştirdim. Mükemmel görünüyordu. Tek yatak benimdi. Yatağımın da bir güzel çarşafını değiştirdim. Yatak örtüm krem renklerinden oluşuyordu. Birde gök mavisi vardı aralarında tabi ki… Gök mavisi diyince aklıma Tanrı Zeus geliyordu. Kendisi beni her ne kadar sevmese de ben onu öz babam gibi seviyordum. Bu bir gerçekti. Umarım onunla bir gün bir yerde görüşebilirdim. Belki hoşuna giderdi, umarım…
Banyo, çalışma odası ve giyinme odalarını da temizledikten sonra derin bir nefes aldım. Camın kenarında duran çiçek saksılarını biraz suladım. Çiçekler solmuş gibiydi. Gülümsedim kendimce… Daha sonra ise tavandaki süslü ışığa baktım. Işığın kenarlarına birkaç tane tüy yerleştirmiştim. Bu tüyler tavus kuşunundu. Çok hoş duruyorlardı. Kulübeme sakince baktım. Gerçekten güzel olmuştu. Yorulduğumu fark edip biraz dışarı çıktım. Sanırım yeni birileriyle tanışmak iyi olabilirdi.
‘‘Sonra görüşürüz sevimli kulübem!’’ Ağzımdan çıkan son sözler olmuştu.