Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 New York'a Geri Dönüyorum.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Katherina Zoey Night
Nyks'in Çocuğu
Nyks'in Çocuğu
Katherina Zoey Night


Mesaj Sayısı : 181
Kayıt tarihi : 02/02/11

New York'a Geri Dönüyorum. Empty
MesajKonu: New York'a Geri Dönüyorum.   New York'a Geri Dönüyorum. Icon_minitimeCuma Ağus. 12, 2011 11:41 pm

Denizin tuzlu kokusunu içime çektim. Bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordum kumların üzerinde. İçimde anlatılmaz bir rahatsızlık vardı, belki deniz beni rahatlatır umuduyla gelmiştim buraya. Kıyıya vuran dalgaların sesleri sanki sevdiğim bir dostun sesiymiş gibi geliyordu bana. Derin derin nefes aldım ve ferahlatan havayı içime çektim. Neden bilmiyorum ama gitmek istiyordum kamptan, sadece birkaç saat için bile olsa özgürmüş gibi hissetmek istiyordum. Diğer melezlerin hislerinin aksine ben kampın beni kısıtladığını hissediyordum. Kaç yıl olmuştu babamlar ile görüşmeyeli, iki, üç, hatta dört? Bir de baba dediğim insan gerçekten babam gibi davransaydı keşke... Ama yine de özlüyordum onları, kalpsiz değildim sonuçta. Denize bakan gözlerimi kapadım ve bir an için sakin kafa ile düşündüm. Babamın yanına gidebilirdim. Ama o lanet kadını da görmek zorunda kalırdım; üvey annem Callista. Aslında iyi biriydi Callista, bana her zaman nezaket ve anlayış içinde yaklaşmıştı, o da çocukluğunu annesiz geçirmiş ve babasının evlenmesine seyirci olmuştu çünkü. Yani anlıyordu beni. Fakat ben... Onunla iyi geçinemiyordum. Hayır, onunla iyi geçinmek istemiyordum. Sebep ise çok açıktı, babamı paylaşmayı sevmiyordum, kiminle olursa olsun. Bunun düpedüz bencillik olduğunun da farkındayım, ama ne yapabilirim ki? Callista bana çok nazik davranmasına rağmen o çıkıp geldiğinden beri babam benimle ilgilenmiyordu bile. İç çekerek ayağa kalktım. Tamam, bunu yapacaktım, eve geri dönecektim. Hızla kulübeme doğru ilerledim. İçeri girince doğruca mutfağa yöneldim ve terekten birkaç küp şeker aldım, Tenebroso bayılırdı küp şekerlere. Sonra ise odama gittim ve kapatıp kilitlediğim kasa benzeri küçük bir dolabın yanına geldim. Anahtarı sakladığım yerden çıkarıp küçük dolabı açtım ve içinden eski hatıralar ile dolu bir albüm çıkardım. Albümün içine bakmadım, kampa geldikten sonra o kadar çok incelemiştim ki (Sonunda kabul ediyorum, evet, her ne kadar öyle davranmasam da özlüyordum ailemi) her ayrıntısını ezbere biliyordum. Albümü tutup sallayınca şıngırtı eşliğinde yere çarpan bir anahtarlık düştü içinden. Anahtarlığı alıp cebime attım ve dolabı kilitleyip anahtarını tekrar eski yerine sakladım. Ardından da kulübeden çıkmak için kapıya doğru yöneldim. Tam çıkacakken Rea ile çarpıştım. İkimiz de çarpışmanın etkisi ile bir-iki adım geri gittik. Rea şaşkınlıkla bana bakarak "Nereye gidiyorsun Kathy?" diye sordu. Onu hafifçe kenara iterek kulübeden çıktım ve arkama bakma zahmetinde bile bulunmayarak "Bir süre boyunca kampta olmayacağım." diye cevap verdim. Ardından da pegasus ahırlarına doğru koşar adım yürümeye başladım. Tenebroso her zaman yaptığı gibi beni ahırın kapısında karşıladı. Küp şekerleri ona uzattığımda ise ellerimi gıdıklayarak yemeye başladı. O şekerleri mideye indirince "Şimdi, sana daha önce bizim evi anlatmıştım, beni oraya götürebilir misin?" diye sordum. Tenebroso'nun gözlerinde bir parıltı belirince cevabının olumlu olduğunu anladım. Üzerine bindim ve havalandık. Güneş yeni yeni batıyordu tepelerin arasından. Birden arkamdan bir ses duydum. Başımı çevirip bakınca bunun bir kamp görevlisi olduğunu gördüm, ellerini iki yana doğru sallıyor ve bağırıyordu. Alaycı bir tavırla iç çektim ve önüme döndüm. New York'a, ailemi görmeye gidiyordum, sonuç olarak arkamda "Geri dön! Sana diyorum, geri dön!" diye bağıran kamp görevlisi de dahil hiçbir şey sinirlerimi bozamazdı. Pegasusum daha da yükselip bulutların arasına girince kamp görevlisinin sesi duyulmaz oldu. Keyfim yerinde bir şekilde ellerim ile havada uçuşup yüzümü kamçılayan saçlarımı zapt etmeye çalıştım. Yavaş ama sert bir rüzgâr yüzümü yalayıp geçiyordu. Dudaklarım yukarıya doğru kıvrılarak hafif bir tebessüm oluşturdular. Tenebroso havada hareketli ama zarif bir şekilde süzülüyordu. Aradan yarım saat ya da daha az bir miktar zaman geçti. Bu süre boyunca batan güneşin ışıklarının bulutların arasından sızarak onlara sanki turuncuya boyanmış görüntüsü vermesini ve en sonunda da önümde uzanan tepelerin arasında kaybolarak yerini gökyüzünü boyayan bir karanlığa bırakmasını izledim. En sonunda ezbere bildiğim şehir manzarasına bakar halde uçar olmuştum. Evlerin çevresini süsleyen küçük yeşillikler, neon ışıklar ile parlayan tabelalar, New York'un küçük kalabalığının yarattığı küçük tıkanmalar ve arabalrın korna sesleri bana tanıdığım eski bir dostu hatırlatıyordu. Onu terk etmeme rağmen beni tekrar kucaklamaya hazır olan bir dostu... Tenebroso'yu bir binanın tepesine indirdim. Bina şehirdeki çoğu bina gibi gri ve mavi renklerinin birleşiminden oluşuyordu. Bayağı yüksekti, neyseki Natalie adındaki bir arkadaşım gibi yüksekten korkmuyordum. Binanın kenarına yaklaştım ve aşağıya, seslerin çağlayan gibi akıp gittiği New York caddelerine baktım. İçim bir anda anlatılamaz bir sıcaklık ile dolmuştu. Buraya gelmeyeli kaç sene olduğunu şimdi hatırlamıştım. Üç, tamı tamına üç koca sene geçmişti aradan. Babamın tanıdığı eski baş belasi Katherina yoktu artık. O binanın tepesinde dururkenki düşüncelerim bunlardı. Tnebroso'nun yanına döndüm, endişeli gözüküyordu. Sebebini anlayabiliyordum, gergin oolduğumu hissetmiş olmalıydı. Eğilip kulağına "Sakinleş kızım. Ben iyiyim, şimdi biraz gezintiye çıkacağım tamam mı?" diye fısıldadım. Bir anda pegasusumun yatıştığını hissettim. Geri çekildim ve yelesini hafifçe okşadım. Ardından da Binanın katlara inen demir merdivenine doğru yöneldim.



New York'un büyüsünü unutmuştum. Hızla akıp giden trafik yanımdan gürültü patırtı ile geçerken kendime bir taksi bulmak zor olmadı. İlk başta yanıma para almadığım için endişelendim, fakat ellerimi cebime atınca yanımda her zaman bulundurduğum birkaç doları hissettim ve rahatladım. Taksiciye evimin adresini söyledim. Taksiyi süren adam ilk başta kaşlarını çattı. Bir sorun mu var diye düşündüm içimden. Sebebini anlayınca ise bir rahatlık çöktü içime. Adamın aksanı yabancı gelmişti zaten, yanılmıyorsam Rus veya Fransızdı. Adresi birkaç kez daha tekrar edince anlamış olacak ki New York'un caddelerinde hızla ilerlemeye başladı. En sonunda New York'un merkezinden çıktık, zaten çevremizde bulunan orman da şehir merkezinde bulunamayacak kadar büyük ve temiz görünüyordu. Adam taksiyi bir villanın önüne çekti. Villa gecenin içinde zar zor belli olacak koyu bir pembe-mor karışımı renginde boyanmıştı. Parayı ödeyip taksiden indim ve durup villayı seyrettim. Üç katlıydı ve balkonlarındaki siyah korkuluklar normal bir insan gözü ile görülmeyecek şekilde yapılmışlardı. Birden anılar çevremde uçuşmaya başladı. Üvey kardeşim Helen ile villanın önündeki basamaklardan inişimiz, demir kapıyı ses çıkarmadan açmaya çalışmamız, geceyarısından sonra evden kaçıp ormana doğru koşuşumuz, ağaçların dallarına çıkıp oturuşumuz ve bğirbirimize korku hikayeleri anlatışımız... Hepsi dahd ün yaşamışım gibi çevremde dönüp duruyorlardı sanki. Anılar beni tuhaf bir renk girdabının içine çekerken kendimi birden villanın kapısının önünde buldum. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum bile. Elimi takside yaptığım gibi cebime atarak anahtarlığı çıkardım. Üstünde 5-6 tane anahtar olmasına rağmen doğru anahtarı biliyordum. Ben anahtarı kilide sokup çevirirken tok bir ses çıktı ve kapı kayarak açıldı. Neyseki kapı açılırken hiç ses çıkarmadı. Yavaşça içeri girerek kapıyı arkamdan kapattım. Zemindeki mermer taşlar bile gözümde bazı anılar canlandırdı. Çevreme bakınca buranın hemen hemen hiç değişmediğini gördüm. Duvardaki bir portrede benim ve Helen'in yağlıboya bir resmimiz vardı, onun yaklaşık bir metre ötesinde asılı olan altın kaplamalı çerçevede ise Helen ile benim deş yaşındaki hallerimiz vardı. Helen de ben de son derece hınzır ve uslanmaz görünüyorduk, neden acaba? Önümdeki geniş giriş kanadına baktım ve salona giden koridora doğru ilerledim. Koridorda yavaş adımlar ile ilerlemeye başladım, fakat her adımım taş zeminde topuklu ayakkabı giyiyormuşum gibi tok bir ses çıkmasına sebep oluyordu. Ama böyle olacağını biliyordum, evin, evimin her karışını ezberlemiştim. Özellikle de buradan ayrılmadan önce... Koridorlardaki büyük ve geniş pencereler içeriye bol miktarda ay ışığı girmesine sebep oluyorlardı. O sırada aptalca bir şey yaparak Artemis'i selamladım. Aslında istese beni görebileceğini biliyordum, ama bu umrumda bile değildi. Salona vardığımda içerideki koltukların üzerindeki desenleri süzdüm. Orada, karanlıkta, salonun girişinde durmuş bir Nyks kızı, eskiden evim olan binayı inceliyordum. Hafif ve rahatsız edici tik taklar duydum. Bu bizim şu külüstür saatti. Babam antika olduğu için onun bizde kalmasını istemişti. Ben ise odam üst katta olmasına rağmen bu saatin çıkardığı sesler yüzünden uyuyamazdım. Saat salonun diğer tarafında duruyordu, buna ve karanlık olmasına rağmen görebiliyordum saati. Daha dikkatli bakınca saatin geceyarısını geçiyor olduğunu fark ettim. Ailem çoktan uyumuş olmalıydılar. Aklıma bir fikir geldi. Bu fikir ile hızlı adımlar ile geldiğim yolları geri döndüm ve dönen merdivenden yukarı çıktım. Merdivenin yüzeyinde tıpkı eskiden olduğu gibi kendi yansımamı görebiliyordum. Yukarı kata (3. kata) çıkınca doğruca kendi odama yöneldim. Odama giden yolda bir sürü süsleme, işleme ve tablo vardı. Odamın kapısının önüne gelince durdum. Ya ben gittikten sonra odamı tamamen değiştirmişlerse? O zaman ne olacaktı. Bu onların beni gerçekten umursamadıklarının ispatı olacaktı. Acaba beni gerçekten umursamıyorlar mıydı? Elimkapı kolunda nefesimi tuttum ve kapıyı açtım. Gözlerim karanlıkta daha da iyi görebildiği için şanslıydım. Göredüğüm manzara ile nefesimi tuttum. Odama hiçbir şey olmamıştı. İçerisi hala çiçek bahçesi gibi kokuyordu, babam bunun tıpkı annemin kokusuna benzediğini söylerdi, çiçek bahçesi ve Nyks, artık ne alakaysa. Odama girerek kapıyı arkamdan kapattım. Tenebroso'ya haber vermiş olmama rağmen onun için endişeleniyordum. İyi olmasını diledim. Odam genişti, genişti derken normal bir yatak odasının üç katı büyüklüğünden bahsediyorum. Kitaplarım kitaplıklardaki raflarda duruyor, kalemlerim ve çizim eşyalarım çalışma masamın üzerinde tekrar kullanılmayı bekliyorlardı. Yatağımda bembeyaz nevresim takımları vardı, yatağın direklerine de sarmaşık desenleri şekli verilmişti. Yavaş adımlar ile yatağa yaklaşarak parmaklarımı bu desenlerin üzerinde gezdirim. Kokuyu içime çektim. Ardından da tekrar çevremi incelemeye başladım. Çerçeveler hala oldukları yerde duruyorlar, benim gitarım ve piyanom da bir köşede duruyorlardı. Sanki hala on iki yaşındaki çocuktum. Henüz size odamdaki en dikkat çekici ve muhteşem şeyi anlatmadım. Odamın tavanının yarısı camdı, beton değil. Camın ardında parıldayan yıldızlar ve ve tam ortada bir top gibi olan dolunay duruyordu. Odam sanki hayaller dünyasıydı. Şimdi siz 'Birisi Alice Harikalar Diyarında'yı fazla okumuş galiba!' diye düşünüyor olabilirsiniz, ama odam gerçekten de öyleydi. Çalışma masamın üzerinde duran bilgisayarımın yanına gittim. Acaba babam internet erişimini engellemiş miydi? Bilgisayarıma yavaşça dokundum, fakat açmadım. Hesaplarımın hala aktif olduklarını düşünüyordum. Davetler çığ gibi birikmiş olmalıydı. En sonunda eski evime dönmüştüm! Hiçbir şey değişmemiş gibi dursa da çok şeyin değiştiğini biliyordum. Kendimi yatağıma attım ve düşünmeye başladım. Yarın kendimi onlara gösterdiğimde tepkileri ne olacaktı acaba? Kafamdaki bu soru ile birlikte kendimi abimin kollarına bıraktım diyebilirim sanırım, çünkü uykuya dalmıştım.





-Rp Bitmiştir-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
New York'a Geri Dönüyorum.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Geri Dönüş ...
» Geri dönüş
» Geri Dönüş
» Geri Dönüş
» Ben geri döndüümm!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: