Kusursuz... Evet işte o günü tanımlaması gereken kelime buydu, ya da Mia'nın istekleri böyleydi. Empire States binasının merdivenleri bitmek bilmiyordu ve içindeki garip huzursuzluk gittikçe büyüyordu. "Düzgün gitmeli, ne kadar zor olabilir ki?" diye geçirdi içinden. Yüreğinde garip bir burukluk, içinde yılların getirdiği yalanların sebep olduğu bir tufan ve dilinde üç kelime; Είστε μαμά μου*... Bu kararı vermek için çok düşünmüştü. Kampa yerleştikten sonra günlerce kardeşlerinden O'nu dinlemişti. Hayalini, kokusunu, yüz hatlarını zihninde tekrar tekrar çizmişti. Büyüye merakını ondan almıştı kesinlikle. Ayrıca pek iyi biri de sayılmazdı. Çocuksu bir düşünceyle kendisini annesine sevdirmeye kararlıydı. "İhanet elmalarımı versem gözüne girer miyim?" diye düşünmeye başlamış bu sırada devasa binanın doruğuna gelmişti. Elini istemsiz olarak çantasına götürdü. Elması hala oradaydı. Zihninde yarım yamalak bildiği Yunanca sözler, planladığı hareketler ve her türlü hayal kırıklığına karşın çelik kadar sağlam iradesinin ne kadar idare edeceği vardı. Belki onu sevmezdi, sonuçta tek kızı Mia değildi. Ve en başarılı kızı da o olamazdı şimdilik. Fakat babasından aldığı bir kararlılıkla kesinlikle annesi hakkında okuduğu kitaplar doğrultusunda vermiş olduğu kararlar ona istediği yakınlığı sağlayacaktı. Çoğu kişinin aksine Mia, büyük annesi hariç herkese karşı mesafeli ve saygılı biriydi. Beyniyle hareket ederdi, duygular.... Hayır, duygular kesinlikle ona göre değildi. Mezun olduğu gece duyguların basit insanların işi olduğunu öğrenmişti.
Olimpos'ta hava herzamankinden biraz karanlıktı. Kış olduğu için olsa gerek, aldığı her nefeste sigaranın körelttiği ciğerleri yanıyordu. Kanı nikotin çekse de annesini kötü bir kokuyla karşılamak istemiyordu. Elini alnına götürdü ve siyah gözlerine dökülen bukleleri çekti. Başında bunaltıcı bir ağrı vardı. Saate baktı, tam vaktinde gelmiş olmalıydı. Çantasındaki parlak elmayı avuçlarının içine alarak kapıya doğru döndü ve Tanrıçaların en büyüleyicisini beklemeye başladı. Dakikalar sonra on bin yaşında olmasına rağmen hala yirmi beşlikmiş gibi görünen bir kadın belirdi. "Kusursuz Tanrıça'm" diye mırıldandı Amelia. Konuşmak istiyordu fakat tam boğazında bir şey yutkunmasıne engel oluyor gibiydi. Kekeleyerek "Sizinle tanışmak bir onurdur Tanrıça'm" diyebildi. Bacaklarının titrediğini hissediyordu. Bir kaç adım atarak diz çöktü ve elindeki elmayı Tanrıça Hekate'ye uzattı. "İlk insanı cennetinden kovduran, aşkın tutkunun rengini taşıyan kibir elmam... Kendim, kendim büyüledim an..." diyememişti işte. Anne demeyi bir türlü beceremiyordu. Onun yerine cümleyi "Οι γυναίκες που με έκανε να ζωντανοί**" diyerek bitirdi. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
---------------------
* Yun. Benim annemsin
** Yun. Beni yaşatan kadın