Tamam,biliyorum.Eskiden hiç kayda değer bir hayatım yoktu.Tabii canavarlarla her gün savaşmayı sevmiyorum ama... Neyse,biz yine şu ''İlk Güne'' dönelim.
Yine her zamanki gibi saat 7:00'da uyandım.Aman ne uyanış.Ablamla babam bağıra çağıra kavga ediyor,dışarda fırtına var,odam yine savaş alanı gibi ve çalar saatim durmadan ötüyor.Tam bundan daha beter ne olur diye düşünürken cama bir yıldırım çarpmaz mı!Tabii cam paramparça oldu ve ben fark etmeden küçük bir parça elime battı.Babam da-aklına nereden estiyse artık-beni kolumdan tutup koridora çekti.Ben olanların şokuyla bir ablama,bir babama bakmaya başladım ama babam ''Hadi,çabuk arabaya koşun,ben Maria'nın tacını alırım!''diye bağırınca olayları anladım.Babam fıttırmıştı,ablam da yine şu şaka aletleriyle bana zarar vermeye kalkmıştı.Ama ablam endişeyle kafa sallayıp koşmaya başlayınca,olayların sandığımdan daha ciddi olabileceğini anladım.
Babam arabaya bindi ve yaklaşık 200'le sürmeye başladı.Tahmin edeceğiniz gibi kimse bana nereye gittiğimizi söylemiyor.İşte o an kocaman bir aslan gördüm.Onu efsanelerden hatırlıyordum,babam anlatmıştı bana onu.Neydi ismi?Uzun bir uğraştan sonra hatırladım bunu.Zafer sevinciyle konuşmuş olmalıyım ki,ablam ''Çabuk sus!'' diye bağırdı.''Ama o N...''diye başlayacaken ablam o ölümcül bakışlarından attı ve beni susturmayı başardı.Tamam,ama bir saatir bana hiçbir şey söylemiyor ki!Tam kendimi Hawai'de hayal etmeyi başarmışken araba mide bulandıracak şekilde patinaj yaptı ve durdu.Babam tacımı aldı ve inmemizi işaret etti.Ablam kapıyı açtı ve ''KAÇ!'' diye bağırdı.Ben normalde onun sözünü dinlemem ama bu sefer durum ciddiydi.Ben inince ablam da indi ve babama gitmesini söyledi.Ben tam ona deli olduğunu söyleyecektim ki şu bir satir ismini yazamadığım Nemea Aslanı bize doğru koşmaya başladı.Ablam parmaklarını şıklattı ve hemen sırt çantasının ipini çekti.Sırt çantasının üstündeki pembe kısım eridi ve ortaya bir yay-ok takımı çıktı.Ve aslanın gözüne nişan alıp cümleye başladı. ''Merhaba La Signore Maria,ben Anna, Artemis Avcısı.'' İşte şimdi gerçekten şaşırmıştım.Çünkü ablam o sürekli hareket eden aslanı tam gözünden vurmuştu.Ama ben hayran hayran izlerken elim yanlışlıkla tacımın zümrüt kısmına dokundu ve onu bir hançere dönüştürdü.
İşte bu an içimden bir his onu öldürmemi isteyince koştum ve aslana bindim.Boğazına sarıldım ve ablamın aslan kükrerken aslanı ağızından vurmasını izledim.Aslan benim de çabamla boğuldu ve benim boğazındaki yaraya indirdiğim son hançer darbesiyle öldü.Hançerimle aslanın pençesini kestim ve postu yüzüp iki parça böldüm.Bir parçayı ablama uzattım ve el ele tutuşup ablamın her yaz gittiği kamp yerine ilerledik.
Gerisini hatırlamıyorum,ama iyi ki Melez Kampı'nı bulmuşum...