Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Katnis Roselie Graham

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Katnis Roselie Graham
Persephone'nin Çocuğu
Persephone'nin Çocuğu
Katnis Roselie Graham


Mesaj Sayısı : 84
Kayıt tarihi : 23/06/11

Katnis Roselie Graham Empty
MesajKonu: Katnis Roselie Graham   Katnis Roselie Graham Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 2:33 am



Hayat hiç beklemediğiniz bir anda değişebilir…




Usul rüzgâr teninde parmaklarını yavaş yavaş dolaştırırken Katnis’in yüzünde bir tebessüm oluştu. Tuzlu deniz kokusunu içine çekerek kendini kumsalın güzel manzarasına bıraktı. Birkaç hafta sonra okul başlayacaktı ve Katnis tatilinin son günlerini keyifli bir şekilde geçirmek istiyordu. Annesi “Hadi, buraya gel Kat!” dediği zaman oturduğu gri renkli kumların üzerinden kalktı ve sarmaşık desenli çantasını alarak kumsalın yanındaki taşların üzerine park edilmiş arabaya doğru yürümeye başladı. Ön koltuğa oturarak güneş gözlüğünü takmış ve onu beklemekte olan annesine baktı. Annesi ise bakışlarına karşılık vermeyerek arabanın motorunu çalıştırdı ve sert bir dönüş yaparak arabayı kumsalı arkalarında bırakacak şekilde sürmeye başladı. Katnis’in bir an hızla giden arabadan atlayarak çocukluğunun geçtiği kumsala ve eski villaya doğru koşmak geçti içinden. Ama sonra bu düşünceyi artık geride bıraktığı anıları ile birlikte ruhunun derinliklerine gömdü. Bunun yerine yeni aldıkları büyük evde onları bekleyen üvey babası Arutha ve küçük ama sevimli kardeşi Clarie’ye odaklandı. Belki de taşınmaları sandığı kadar önemli değildi. Katnis bunu yaparak ruhundan bir parçayı geride bıraktığını hissediyordu. Ama belki de yanılıyordu. Üstelik şu anda geçmişe değil, geleceğe bakma zamanıydı. Genç kız aklından bu düşünceleri geçirerek arabanın üst camını açtı ve tüm ihtişamıyla parlayan güneşe baktı. Gökyüzünde tek bir bulut yoktu. Bu da genç kızın kendini içinde olduğu kasvetli havadan sıyırmasını sağladı. Kız iç çekerek küçük kardeşinin ne kadar tasasız olduğunu düşündü. 10 yaşında olmasına rağmen Clarie anlaşılmayacak derecede saf ve iyimserdi. Bu Katnis’e dünyada iyi şeylerin de olduğunu düşündürdü. Kız kardeşi onun için karanlığın ortasında parlayan küçük bir ışık demeti, evreninin tek ışık kaynağıydı. Katnis bunları düşünürken üst camdan giren rüzgâr sarı saçlarını hızla havalandırdı ve kızın yüzüne doğru kamçılarcasına savrulmalarına yol açtı. Katnis farkında olmadan saçlarını geriye itti ve kontrol altında tutmaya çalıştı. Göz ucuyla annesinin ifadesiz yüzünden, pembe yanaklarından aşağıya doğru akan ve çenesinde kaybolan gözyaşını gördü. “O da üzülüyor.” diye düşündü genç kız. “Üzülüyor ama belli etmemeye çalışıyor. Onun tüm hayatı o villada geçmiş, oysa ben sadece 15 sene boyunca orada kaldım. Onun üzüntüsü benimkinden daha büyük çünkü orada yaşamını bıraktı. Ben ise sadece anılarımı… Peki, anılar benliğimizin bir parçası değil midir? Benim anılarım yaşamımı oluşturmaz mı?” Genç kız sorularını kendi kendine tekrar ediyor, cevap arıyordu. Oysa bunu yapmasına gerek yoktu. Önündeki hayat ona yetecek kadar uzundu. Ama Katnis bunu fark edemeyecek kadar sorunlu bir kızdı. Psikolojik sorunlar yaşadığına inanan o kadar çok kişi vardı ki… Kolunu camın kenarına dayadı ve başını koluna yasladı. “İnsanlar aslında haklı olduğumu biliyorlar. Ama gerçeği duymak istemedikleri için beni deli olarak tanımlıyorlar. Gerçeği kabullenmek bu kadar kötü olamaz ki… Yağmurdan kaçan göçmen kuşlar gibi onlar da gerçekten kaçıyorlar. Gördüklerim niye gerçek olmasın?” diye düşündü ve gördüklerini gözden geçirdi. İlk olarak 4 yaşında annesi onu okuldan alırken tek gözlü bir adamın onu izlediğini görmüştü. Bunu annesine söylediğinde o da Katnis’i bir psikologa götürmüştü. Daha sonra yedi yaşında piknik yaparken küçük bir ormanda çiçek toplamaya çıkmış ve üzerine atılıp topladığı çiçekleri ezen dev gibi bir aslan gömüştü. Koşarak ormandan fırlamış ve annesine gördüklerini anlatıp sürükleyerek onu da ormanın ortasına götürmüştü. Ancak dev aslanı bulamadıkları gibi, ezilmiş çiçekler de ortalıkta görünmüyordu. Son olarak da 13 yaşındayken gittiği yeni okulunda onu odasına çağıran öğretmen Bay Scrum’un akrep kuyruklu, aslan bedenli ve insan başlı bir yaratığa dönüştüğünü görüp odadan koşarak ve çığlık atarak çıkmıştı. Fakat çevresindekilere sorduğunda ona Bay Scrum adında bir öğretmeni tanımadıklarını söylemişlerdi. Ne olursa olsun eninde sonunda deli olarak damgalanıyordu. Katnis gözlerini kapadı. Yeni evlerine gelene kadar da öyle kaldı. Annesi onu sarsarak yerinden kaldırdı ve adeta sürüklercesine evin kapısından içeri soktu. Akşam olmuştu. Evleri küçük bir gölün hemen arkasında, çevresinde ağaçlık ve çalılıklar bulunan bir yerdi. Kız içeri girince annesi kapıyı kapattı ve kilitledi. Annesi uzun ve çıplak tahta koridorlardan geçerken Katnis yere çökerek ağlamaya başladı. Annesi onu duymadı. Duysa bile onunla ilgilenemeyecek kadar gururlu ve kibirliydi. Katnis böyle bir ailenin yanında büyümüştü işte: Kibirli, gururlu, umursamaz ve bencil. Kendi yaşadığını ve çektiklerini kız kardeşi de çekmesin diye onunla ilgileniyor, adeta anne şefkati göstererek ona yardım ediyordu. Kızın gözpınarlarından bir damla gözyaşı taştı ve yanaklarında ıslak bir iz bırakarak aşağıya doğru kaydı. İlk olarak çatlamış, gül yaprağı şeklindeki dudaklarını ıslatarak çenesine, oradan ise boynuna doğru indi. Ağlayabilse daha da ağlardı. Fakat tüm gün boyunca annesinden gizli bir şekilde gözyaşı dökerek ağlamıştı. Öyle ki artık gözpınarları kurumuştu. Gözleri yanıyor, ağrıyor ve kıpkırmızı kesiliyordu ancak gözyaşı yoktu. Ayağa kalktı ve annesine onu soran Clarie’ye görünmeden merdivenlerden yukarı çıktı. Hızla odasına girdi ve mavi yatağının üzerine bıraktı kendini. “Yarın yeni bir gün olacak” diye fısıldıyordu zihni ona. Ancak Katnis şu şekilde karşılık verdi “Yarınlar iyi olacak denir. Ama bu günler dünün yarınları değil midir?” Daha sonra çok sevdiği bu söz ile gözkapaklarını pencereyi örten bir perde gibi aşağıya çekti.






Katnis sebebini bilmediği bir titreme ile kendini eski villalarında buldu. Yerde, zevkli bir şekilde döşenmiş tahtaların üzerinde oturuyordu. Yavaşça ayağa kalktı. Villa bomboştu. İçinde ne bir eşya, ne de bir canlı vardı; Katnis hariç. Çevresindeki her tahta parçasını karanlık yutmuş gibi hissediyordu. Hava yavaş yavaş ağırlaşmaya ve üzerine kapanmaya başlamıştı. Kız nefes aldı. Fakat ciğerlerine çok az hava doldurabildi. Bir adım atınca tahta döşemeler gıcırdadı. Evin her yeri dökülüyordu sanki. Eskiden yaşadığı o neşeli ve canlı eve ne olmuştu da bu hale gelmişti? Hızla çıkış kapısına doğru yürüdü ve titreyen elleriyle kapı kolunu kavrayarak çevirdi. Kapı açılmadı. Katnis korkmuş bir şekilde kapıyı sarstı ve “Açıl” diye haykırdı. Sesi boş evde yankılandı ve sessizliği bıçak gibi kesti. Katnis arkasını döndü. Merdivenlere doğru yönelip yukarı çıkmaya başladı. Her adımında merdivenler gıcırdıyor ve tuhaf bir melodi oluşturuyorlardı. Üst kata ulaştığı zaman bilmediği bir dürtü ile kendi odasına doğru yürümeye başladı. Odası da evin diğer bölümleri gibi boş, oda duvarları çıplaktı. Katnis’in gözüne duvarın kenarındaki bir kâğıt parçası çarptı. O tarafa doğru yürümeye başladı. Eğildi ve kâğıt parçasını eline aldı. Sadece bir resimdi. Daha yeni doğduğunda çekilmiş bir resim. Bunu biliyordu çünkü annesi bu resmi hep komodinin gözündeki kilitli bir kutuda tutardı. Hiç o kutuyu açıp resme bakmamıştı ama aynı resim olduğunu hissedebiliyordu. Resimde gördüğü şey, demek annemin bu fotoğrafı benden saklamasının sebebi buymuş, diye düşünmesine yol açtı. Resimde bir adam vardı: Katnis’in gerçek babası. Katnis’i kucağına almış ve saçını okşuyordu. Katnis ise hiçbir şeyin farkında olmadan uyuyordu. Babası gülümsüyordu. Dişleri bembeyazdı. Katnis yutkundu. Boğazında bir yumru vardı fakat bu yumruyu geri göndermeyi başaramadı. Birden üzerine bir gölge kapandı ve onu gerçek hayata döndürdü.






Katnis uyanır uyanmaz rüyanın sersemliği ile nefesini tuttu. Fakat daha sonra neler olduğunu anlayarak nefesini bıraktı ve yatağından kalktı. Sabah olmuştu. Pencereyi araladı ve içeri giren hafif rüzgârın onu rahatlatmasına izin verdi. Buna neyin sebep olduğunu bilmiyordu ama eski villalarına gitmek istiyordu. Beyaz renkli bir kot pantolon, bluz ve spor ayakkabılar giyerek odasının kapısının kilidini açtı ve koşarak aşağıya indi. Annesi kahvaltıyı hazırlıyor, babası da ona yardım ediyordu. Salondan gelen seslere bakılırsa Clarie çizgi film izliyordu. Katnis annesinin yanına gitti. Annesi “Ne oldu?” diye sorunca tek söyleyebildiği “Villaya gitmeliyiz, hemen!” sözü oldu. Annesi kaşlarını çatarak “Kahvaltıdan sonra gideriz.” dedi. Katnis ısrar etmedi. Çünkü hem uykusundan tam uyanmamıştı hem de saat sabahın sekiziydi. Kardeşinin yanına gidip oturdu ve onu öperek kucağına çekti. Clarie de itiraz etmedi ve ablasına yaslandı. Katnis o sabah kahvaltı etmedi. Annesi ve babasının kahvaltıyı bitirmesini bekliyor, yerinde duramayarak odada bir oraya bir buraya dolanıyordu. Villaya gidince ne yapacağını bilmiyordu. Kendini tuhaf ve hiçbir zaman olmadığı kadar enerjik hissediyordu. Sanki dünya aydınlanmıştı. Katnis kahvaltılarını bitirdikten sonra Annesi ve üvey babası Arutha’yı arabaya bindirdi. Annesi sürekli ne olduğunu sorup duruyor, ama her soruşunda aynı cevabı alıyordu “Bu seni ilgilendirmez. Biraz daha hızlı olamaz mısın?” En sonunda kumsala vardıklarında Katnis arabadan inerek kapıyı kapatma gereği bile duymadan villaya doğru koştu. Annesi arkasından sinirli bir şekilde bağırıyordu “Sen ne yaptığını sanıyorsun? Eve döndüğünde bir hafta boyunca televizyon ve bilgisayar yok sana!” Ama Katnis umursamadı. Bir şeyler olacağını hissediyordu. Fakat ne olacağını bilmediği için hazırlıklı olamıyordu. Villanın kapısını eski anahtarını çıkararak açtı. Anahtarın takılı olduğu anahtarlıkta, anahtardan çok süs vardı sanki. Bu düşünce onu güldürdü. Tam beş günden beri ilk defa gülüyordu. Önceden dudaklarında oluşan küçük tebessümler yerine gerçek bir gülümseme vardı şimdi dudaklarında. Villanın kapı eşiğinden içeri adım attığı anda eskiden odası olan yere doğru koşmaya başladı. Odaya girdiğinde kendini çok boş hissetti ve resmi bulduğu duvarın köşesine doğru baktı. Hiçbir şey. Hiçbir şey yoktu. Birden kalbinin sıkıştığını hissetti. Ne bulacağını sanmıştı ki sanki? Kendi kendine uydurduğu yalan denizinin içinde boğuluyordu belki de. Belki de psikologlar haklıydı. Gördükleri bir hayalden ibaretti. Yere çömeldi. Arkasından bir ses “Hayal değil bu!” deyince ise hızla arkasına döndü. 17 yaşlarında genç bir adam duruyordu kapının hemen yanında. Katnis tam “Sen burada ne arıyorsun? Kimsin? Bak, ben delinin tekiyim ve kendi sağlığın için buradan gitmen gerekli.” diyecekti ki adamın ayaklarını gördü. Bunlar ayak değillerdi… Keçi toynaklarıydı. Bir çığlık attı ve yerde sürünerek geriye doğru gitti. Genç adam endişeyle öne atılıp eliyle kızın ağzını kapattı. “Bağırmamalısın. Annen ve üvey baban buraya gelsin mi istiyorsun?” diye fısıldadı. Katnis hayır anlamında başını salladı. “Pekâlâ o zaman. Elimi çekeceğim ama bağırmayacaksın. Tamam mı?” diye fısıldadı adam bu sefer. Katnis tamam anlamında başını salladı. Adam rahatlayarak elini çekti. Katnis yerde sürünerek ondan uzaklaştı ama adam bu sefer hareket etmedi. “Kimsin sen?” diyerek en temel soruyu sordu Katnis. “Ben mi? Ben bir satirim. Hani şu yunan mitolojisinde olanlardan. Ama asıl soru şu: sen kimsin?” dedi adam. Katnis bir süre sessiz kaldıktan sonra “Ben Katnis’im. Katnis Roselie Graham’ım. Eskiden burada oturuyorduk. Fakat taşınmak zorunda kaldık. Psikolojik sorunlar yaşayan bir çocuğum. Annem, kardeşim ve üvey babam ile yaşıyorum.” dedi. Adam olumsuz anlamında başını salladı ve “Sana gerçeği anlatmamışlar. Sen bu değilsin. Olmadığın bir şey haline de dönüşmemelisin. Sen melezsin. Mitolojiden bir Tanrı’nın çocuğu olan bir kızsın. Diğerlerinden farklı olman bu yüzden. Çünkü damarlarında bir Tanrı olan babanın kanı dolaşıyor. Sen normal biri değilsin. Özelsin. Bu yüzden de korunman gerekiyor. Ve Melez Kampı seni korumak için uygun olan tek yer.” dedi. Katnis az önceki şaşkınlığını üzerinden atamamasına rağmen bir de bu sözler yüzüne çarptı ve düşünceleri gerçeğin altında ezildi. “Bu doğru değil.” diye mırıldandı. Adam ayaklarını (Toynaklarını) göstererek “Bana inanmıyor musun?” diye sordu. Kız yutkundu. Her şey rüyasında yaşadıklarından o kadar farklıydı ki… Derken ani bir şekilde ayağa kalktı ve “Sana inanıyorum.” dedi cılız bir sesle. Ardından boğazını temizleyip kendinden emin bir sesle tekrar etti “Sana inanıyorum. Fakat beni bu kötü hayatı yaşamaya mahkûm eden annemin hesap vermesi gerekiyor. Daha sonra şu Melez Kampı neresi ise oraya gidebiliriz.” Hemen sonra ise yavaş ama kararlı adımlarla annesinin yanına doğru gitmeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Katnis Roselie Graham Empty
MesajKonu: Geri: Katnis Roselie Graham   Katnis Roselie Graham Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 3:20 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Katnis Roselie Graham
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Katnis Roselie Graham/Görevler
» Graham Bell neden telefonu icat etti ki?
» Graham Bell neden telefonu icat etti ki?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: