Sessizlik kızın ruhunu bir kafes misali sarıyordu. Belki de sessizliği bozan sadece bu boş sokaktaki birkaç su damlasının sesi ve bazen de bir köpeğin pati sesleri idi. Yine bunlar soğukkanlılıkla birleştirilmiş dikkatinin bozulmasına yetecek güçte unsurlar değildi. Tam aksine tehlikeyi bekletiyor, tetikte ve farkında olmayı daha ulaşılır kılıyordu. Gözleri kapalı, elindeki yayı germiş bir şekilde bekliyordu Astrid. Canavarın tek bir verişi ve nefesinin buharının rüzgara karıştığında ki boğuk ses ile birlikte Astrid elinde ki yaya germiş olduğu okun ucunu bırakarak gözlerini açtı. Canavara verdiği kısıtlı saliseler içinde tek yapabildiği küçük bir inleyiş ve toza dönüşmek oldu. Avcının dudaklarına küçük bir tebessüm kondu ve zafer duygusu akkor bir sıcaklıkla damarlarına yayıldı. Konsantresinin kırıntılarını rüzgara savurarak neredeyse hissedilemeyen kalp atışlarını düzenli bir itme soktu. Yine de karanlık ve boş sokağın ortasında olduğu için tedbiri elden bırakmıyordu Astrid. Derin bir iç çekişle birkaç saniye önce canavarın bulunduğu, şimdi ise rüzgarın küllerini ahenkle savurduğu yere doğru adım attı. Küllerin tam üzerinden birkaç tekme savurarak küçümseyici bakışlarla geçti. Canavarın önceden ne olduğunu bilmiyordu. Son birkaç yıldır avladığı canavarların yüzlerini bile görmeden işini hallediyordu. Hepsinde o koku vardı. Sapkınlığın, tehlikenin ve iğrençliğin keskin ve mide bulandırıcı kokusu. Astrid onların iyi olanlardan olmadığını biliyordu. Görme duyusunu kullanmamayı da çok zaman önce öğrenmişti. Böylece onun için daha kolay oluyordu. Zorunlu olmadıkça o iğrenç şeylere bakmak istemiyordu çünkü o hala bir çocuktu aslında. Ne kadar canavar öldürdüğü, küçük omuzlarında ne kadar sorumluluk taşıdığı bir şeyi değiştirmezdi. O hala bir çocuktu ama hayal gücü sadece iyiye çalışmıyordu. Karanlıkta, o yatmadan önce canavarların suratları gözünün önüne geliyordu. Bunu aşmak için sadece bu yöntemi biliyordu. Görme duyusunun işlevselliğini yitirmesini sağlamak. Ruh sağlığı için...
Boş sokak boyunca ilerleyerek ormanın başlangıcındaki koca malikaneye baktı. Ve sonra da üstüne... Krem saten elbisesinin üzerinde tek bir iz bile yoktu, siyah rugan botları ise tertemizdi. Derin bir iç çekerek yürümeye devam etti. Malikaneye on metre kala küçük meşe ağacının kovuğuna yay ve oklarını yerleştirdi. Ellerindeki tozları silkeledi ve malikanenin camına doğru yürüdü. Saçlarına da baktıktan sonra küçük bodrum penceresinden içeri girdi. Büyük bir dikkat ve sessizlik ile bodrum katının zeminini adımlarıyla arşınlayarak karşı duvardaki kapının önüne geldi. Derin bir nefesle, yavaş bir şekilde kapıyı açıp içeri girerek aynı dikkatle kapıyı arkasından kapattı. Etrafına bakınarak güvenli olduğunu anlayınca koşarak tuvalete girip kapıyı kapattı. Ellerini yıkayıp saçlarını tekrar yaptı. Birkaç derin nefes aldıktan sonra aynı hızla dışarı çıkıp merdivenleri çıkarak odasına daldı. Üzerine rahat bir şeyler giymesi gerekiyordu. Saten elbiseyi hızlıca çıkardı ve kot ile düz bir tişört giydi. Yatağının altından dün gece yapmış olduğu valizi çıkarıp dikkatlice açtı. Elbisesini de içine yerleştirdikten sonra aynı özenle kapağı kapattı. Dizlerinin üzerine oturarak valizi ve neredeyse boş olan odasını seyretti. Yarın sabah her şeyden kurtulmuş olacaktı. Her şeyden...
***
Güneş yeni bir soluk gibi doğmuştu odasına. Ayın soğukluğunu ve asaletini silen sıcak dalgalarını yeryüzüne yolluyordu. Gözlerini yavaşça fakat sanki hiç uyumamışçasına açmıştı Astrid. Göz bebekleri ani ışıkla beraber hızla küçüldü fakat sonra aniden alışarak tekrar büyüdü. Astrid sakince yatağından kalkarak gerindi. Anlamsız bir keder onu hapsetmişti. Her hücresinde bir ağrı ve hüzün hissediyordu Astrid. Başını sallayarak bu yoğun uyuşukluk ve boğuk duygulardan kaçmaya ya da en azından onları rafa kaldırmaya çalıştı. Fakat tek başarabildiği ona yürümesini ve işe koyulmasını sağlayacak mantığının işlevinin geri verilmesi oldu. Kararlı bir iç çekişle sırtını dikleştirdi. Astrid artık gidiyordu.
Annesinin başucuna küçük bir not bırakmaya gitti. Dün geceki davetten sonra sarhoş olup üzerindekileri çıkarmadan sızmış annesine baktı. Kalbine kor ateşlerin üzerinde eritilmiş demir dükmüşcesine bir histi bu hissettiği. Acısını çok derinlerde ve yoğun olarak yaşamasına rağmen beyni yapması gerektiğini otomatik olarak işleve geçiriyordu. Son bir kez daha baktı annesine ve gitti.
***
Küçük satir onu ormanın başlangıcında bekliyordu. Astrid soğukkanlılıkla ilerliyordu, adımlarının ritmini hiç bozmadan, çenesini hiç indirmeden. Satir sürekli konuşuyordu. Fakat Astrid buu sadece bir sinek vızıltısı olarak algılıyordu. Yolculuk süresince sadece camdan dışarı bakmış ve annesinin son halini düşünmüştü. Ona ne olacağını biliyordu Astrid. Her zamanki gibi partiler, partiler... Yine sarhoş olup elbiseleriyle sızacaktı. Veya sarhoş olup elbiselerini çıkartması için birisini bulabilecekti. Son 14 yıldır bu hep böyle idi ve Astrid bunu görmemeyi, umursamamayı öğrenmişti. Duygularını köreltmişti ve heyecan yaşadığı tek zaman birkaç canavar öldürdüğü zamandı. Onun dışında hiçbir duygusu kalmamıştı denilebilir.
Devasa bir girişin önünde durduğunu zar zor idrak eden Astrid yavaşça içinde yaşadığı karmaşanın pençelerinden sıyrılarak odaklanmaya çalıştı. Melez Kampı önündeydi artık. Heyecanlanması, sevinmesi, üzülmesi ya da en azından bir tepki vermesi gerektiğini hissetmişti Astrid. Fakat duygularını sakladığı rafı bulamıyordu. Raflarının bulunduğu arşiv o kadar doluydu ki sanırım bir daha hiçbir zaman bulamayacaktı. Her şey, anıları, duyguları, iyi hissettiği zamanlar, annesinin kıymetli fakat azımsanacak kadar az şefkat gösterileri, hepsi oradaydı. O rafların arasında bir yerlerde... Üzerleri toz tutmuş bir şekilde sonsuzluğa kucak açmış, yok olmaya yüz tutmuşlardı. Bazıları yok olmuştu bile ve eskiden olduğu yer toz tutmuştu. Astrid o raflara bir daha dokunmamaya yemin etmişti. Başka çaresi yoktu. Kalbinin olması gereken yer zaten koca bir delikten ibaretti. Daha fazla kemirmelerine izin veremezdi. Yaşayabilmesinin tek yolu buydu.
Derin bir nefesle başını salladı. Gözlerine yansımayan bir tebessüm yerleşti donuk suratına yapıştırılmış kiraz dudaklarına. Gümüş gözleri etrafı delip geçercesine her ayrıntıya bir bir odaklanarak süzüyordu. O sırada içindeki bir fitil ateşlenerek gözlerinde vahşi bir parıltı belirdi. Yeni bir Hayat düşüncesinin verdiği keyifle eğlenmeye başladı. Her şeyi geride bırakacaktı. Şiddetli adımlarla kampın sınırları içerisine girerken ateş alanın sadece fitil olmadığından habersizdi veya umursamıyordu. Arşivi de fitil ile ateş almaya başlamıştı. Astrid habersizce bundan keyif alıyordu...