Hızlıca gözlerini açtı Alex. Bugün diğer günlerden farksız, sıradan bir gündü. Yine annesini arayacak, mısır gevreği ve meyve suyundan oluşmuş kahvaltısını yiyecek ve okula gidecekti. kıytırık cebir sınavını olacak, en okkalısından 0'ını alacak ve mitoloji dersindeki zıvırtıları dinleyecekti.Ne harika. Yavaşça yumuşak yatağından doğruldu ve bir kıza göre fazla kibar(!) bir şekilde esnedi. Elini eski t-shirtinin içine sokarak sırtını kaşıdı ve aylak adımlarla banyoya gitti. Bir duvar genişliğindeki aynasına baktı ve göz altlarının şişmiş olduğunu farketti. Küçük pudra dokunuşlarıyla torbaları gizledi ve aynaya göz kırptı . Evet. Alex yine salaklık yapıyordu. Aynada ki oynaşmaları bıraktı ve tekrar odasına döndü. Devasa dolabının kapağını açtı ve ne aldığına bakmadan hızlıca üstüne geçirip merdivenleri ikişer-ikişer inerek aşağıya indi. Bahçe kapısını açtı ve veranda da duran yeni gazeteyi aldı. Ön sayfaya hafif bir şekilde göz gezdirdi; 1-2 bıçaklanma, borsanın çöküşü, başbakanın zevzek konuşmaları. Son bir ayın monoton olaylarıydı. Dikkat çekici bir haber bulamayıp gazeteyi beyaz koltuğun üzerine attı ve kahvaltısını yapmak üzere karo taşlı mutfağa geçti. Buzdolabının kapağını açtı ve içindeki sütü aldıktan sonra sağ ayağıyla kapağını hızlıca kapattı. Ocağın yanında duran tam tahıllı mısır gevreğini aldı ve mavi kasenin içine boşalttı. Sütü de döktükten sonra bir kaşık daldırdı ve ağzına götürmek üzereyken kapı çaldı. Ağzına yakışmayacak bir küfür savurdu ve homurdana homurdana kapıyı açmaya gitti. "Huysuz Bulldog Bayan Vincent'tır" diye düşündü. Fakat kapıyı açtığında sürpriz bir isimle karşılaştı. Annesi! Almanya'dayken burada ne işi vardı ? Şaşkınlıktan faltaşı kadar açılmış gözlerini hafifçe kıstı ve annesine soran gözlerle baktı. Fakat annesi cevap vermek yerine "sevgili" kızını hafifçe itti direk salona daldı. Gazetenin bulunduğu koltuğun kenarına ilişti ve hızlıca konuştu "Hemen yukarı çıkıyorsun ve bavulunu hazırlıyorsun. Seni yeni bir okula kaydettim. Amerika'da. Orayı seveceksin emin ol. Çok özel bir okul" dedi. Fakat Alexandra yaşadığı şokun etkisiyle olduğu yerde kütük gibi duruyordu. Annesi gözlerini yuvarladı ve kızını iterek yukarı çıkardı. Bir yandan Alex'in bavulunu hazırlıyor, bir yandan da gideceği okulu anlatıyordu. Fakat Alex bunların hiçbirini dinlemiyordu. Annesinin elindeki bavulu hızlıca kaptı ve dolabın en tepesine koydu. Annesinin elini tuttu ve keskin bir ses tonuyla "Bana neler olduğunu anlatmadan hiçbir yere gitmek yok" dedi. Sesinin tınısı o kadar değişikti ki Bayan Ronches cevap verme zorunluluğu hissetti kendinde. Ağır bir şekilde yatağın kenarına oturdu ve ahşap zemine bakarak konuşmaya başladı
"Senden gerçeği saklamanın artık hiçbir anlamı yok. Sadece doğru zamanı bekledim her şeyi öğrenmen için. Sana sadece tek bir defa açıklayacağım ve bu yüzden beni iyi dinle. Senin baban bir Tanrıydı. Toprağa hükmedebilen bir Tanrı. Evet kulağa çılgınca geliyor olabilir ama gerçek bu. Mitoloji dersinde gördüğün hiçbir şey sadece safsatadan ibaret değil. Hepsinin altında derin gerçekler yatıyor. Herneyse, baban Tanrı olduğu için sen de melez oluyorsun ve Amerikada melezleri yetiştirmek için çok özel bir okul var. Seni oraya götüreceğim. Senin gibi özel çocuklar orada yetişiyor.Kendi yeteneklerinin farkında olmasın Alexandra.Sen eşsizsin" dedi ve dolabın üstünden bavulu alıp eşyaları yerleştirmeye devam etti. Annesinin ona tam adıyla hitap etmesi tüylerini diken diken etmişti. Ayrıca hala olayın şokundaydı. Tanrı? Baba? Mitoloji? Bu kelimeler ona uzak olan terimlerdi. Hızlıca silkelendi ve annesine baktı. Gerçekten bu kadar kolay mıydı ? Bir anda olağan rutinini bozup onu yepyeni bir dünyaya hemde ait olmadığı bir dünyaya götürmek. Bu kadar gelişigüzel ve basit miydi? Fakat iyi yanlarından da bakabiliyordu Alex. Bugünkü kıytırık cebir sınavından kurtulacaktı. Veya gittiği okulda bir-iki abrakadabra öğretebilirlerdi ona. Pratiğinide okulun kötü kızı Samien'in üzerinde uygulayabilirdi. Şimdiden bu yeni okul fikri Alex'in hoşuna gitmeye başlamıştı. Eşyaları toplamayı bitirmişti annesi. Son bir kez kızının gözlerine baktı ve hızlıca aşağıya indi. Evi öylece bırakıyorlardı. Hızlıca koltuğun yanındaki Ipod'unu ve CosmoPolitan dergisinide bavula sıkıştırdı. O kadar Tanrısal olayın yanında biraz da dünyevi şeylere de odaklanabilirdi. Son bir kez küçük evine göz attı ve sıcak verandaya adım atmak için beyaz kapıyı açtı. Yiyemediği mısır gevreği hala tezgahın üzerinde duruyordu.