Kemikli elleriyle üzerinde ufak bir karıncanın gezdiği tahta kasesini kavrayarak kaldırdı yavaşça. İçinde ufak dalgaların olduğu suyu pembe dudaklarına götürürken yeşil gözleriyle tozlu tavanı izliyordu. Kaseyi aldığı uzun masanın ortasına bırakmasının ardından dibindeki sigara kutusundan bir adet sigara aldı. Zıvanayı biçimli dudaklarına sıkıca sıkıştırmasının ardından önünde uzun süredir ağır ağır yanan mum yordamıyla tüttürdü sigarasını. İlk çektiği duman beraberinde kısa bir öksürük nöbetine neden oldu. Dudaklarının arasından dumanı loş odaya doğru üflerken bir nefes daha aldı. Tütünün ağır ağır kül hâle geldiğini seyrederken arkasına yaslanıp gözlerini kapadı. Sigarayı açmadan önce ne kadar sinirli olduğunu ikinci dumandan sonra anlamıştı. Şöminenin önünde düşen şarap şişelerinin gölgeleri, tahta zeminde bir gölge oyunu oynuyordu adetâ. Sigarasının önünde uzunca duran külü bej rengi pantoluna düşürmesinin ardından ayağa kalktı sinirlice. "Hay aksi!" Öfke ile yürüdü tahta zemin üzerine. Büyük penceresinin önüne geldiğinde sağ tarafında kalan iskemlesini çekti ayağının dibine. İnce camın arkasında kalan manzara etkiledi gözlerini kamaştırdı aniden.
Soğuk mermer zeminde dizlerinin üzerine zorla çöktürülmüş, paslı zincirlerle eli ve ayağı dışa bağlı hâle getirilmişti genç Josh'ın. Yaklaşık yirmi metre ötesinde bir ışık patlaması yaşanıyordu. Işıklar o kadar etkiliydi ki kişiler silüet gibi görünüyordu. Bir kişinin saçları uzun, kızıl. Bir diğeri ise diz çökmüş, bitkin. Işık oyunları son bulurken karşısında yüzleri beliriyor savaşçıların. Silüetler belirginleşirken nefesi kesiliyor genç Josh'ın. Dizleri boşalıp bitkin kalıyor. Yerde diz çökmüş duran kişinin annesi olduğunu görünce paslı zincirleri parçalamaya çalışıyor. "Anne! N'oldu?" diye bağırdı geniş, mermerden mâlikane görünümlü yerde. Annesinin kıyafetleri paçavraya dönmüş, aciz ve kıpırdayamıyordu. Karşısındaki kadın ise otoriter bir duruş sergiliyordu annesinin karşısında. Deminki ışık patlamasını yaratan kişiydi o. Annesini önünde zorla diz çöktüren kişiydi o. O kızıl saçlı, Athena idi.
Annesine ilgisiz bir eda ile bakıyordu. Detone olmayan sesiyle konuştukları netti. "Seni daha önce uyardım sefil kadın. Titanlara hizmet etmekten vazgeçmeni söyledim. dedi yüksek sesle. Dudaklarını nemlendirerek devam etti konuşmasına."Olacaklar sana zaruret. dedi annesine bir adım daha atarak. Aciz kadın zorla sağ elini Athena'nın ayağına koydu. Ayağında sandelet gibi bir şey olan Athena tiksinerek baktı annesine. Üzerine koyduğu eli ayağının altına alarak sağ elini annesinin üzerine doğru tuttu. Bitkin kadın kalan hâliyle bir şeyler söylemeye çalışıyordu. "Onu bağışla, lütfen." dedi başını bükerek.
Son arzusuydu belki oğlunu kurtarmak. Athena beride kalan ayağını havaya kaldırarak gülümsedi. "Merak etme! Önce sen!" dedi ve havadaki ayağıyla aciz kadının başına sertçe vurdu. Nerden geldiği belirsiz, bir feryat koptu mâlikanenin içinde. Toza dönmüştü aciz kadın. Tiksindirici bakışlarını tekrar yüzüne kondurarak Josh'a doğru yürüdü. Öfkeden kudurmuş çocuk zincirleri koparmaya çalışıyordu. Gözleri kızarmış, sinir kübü olmuştu annesinin ayaklar altına alındığını görünce. Gözlerinin önünde öldürüldüğünü görünce. En az zincirler kadar paslı çivi zorlanıyordu biraz. Daha da yüklenerek kırmayı başarmıştı zincirleri. Athena'nın üzerine koşarken kötü bir kokunun esiri olarak körleşti aniden.
Birkaç metre ötesinden gelen sigara kokusuyla kendine geldi Josh. Hayal kırıklığı ve umutsuzluklarla doğruldu tahta iskemlenin üzerinden. Doğrulduğu gibi de diz çöktü ay ışığının eşlik ettiği odasında. Göz yaşlarının beraberinde söylendi loş odasının içerisinde durmadan. "Anne..