Kulübeden hızla çıktım,pegasus ahırlarına koşar adımlar ile gidiyordum.Saat yediydi,bu saatte pegasus ahırlarına gidiyordum çünkü kamptan kaçıp eve gidecektim.Babam beni görmeyi çok istiyordu ve bende onu çok özlemiştim.Ahırlara hızlıca girdim ve ''Çam nerdesin ? '' diye bağırdım.Arkamdan kanat sesleri duydum,arkamı dönünce bu sesin Çam`dan çıktığını gördüm.''Burdayım ortak,atla bakalım.Nereye gidiyoruz ? '' dedi Çam.Üstüne atladım ve ''New York`a ! diye bağırdım.Çam koşmaya başladı ve Amfitiyatro`ya bir kaç metre kala havalandı.Bir kaç dakika sonra bulutların üstüne çıkmıştık bile,fakat bulutlardan önümü göremiyordum.Ama Çam ne yaptığını biliyor gibi görünüyordu,dahada hızlandı.Kısa süre sonra Empire State binası bulutların arasında göründü,Çam ''Gördüğün gibi nereye gittiğimizi biliyorum'' der gibi kişnedi.Sonra alçaldı ve Manhattan`a yöneldi.Evim Manhattan`ın doğusunda büyük bir malikaneydi.Az sonra eski okulumu gördüm,gülümsedim.Anılarım canlanmıştı,okulun bahçesinde nasıl yuvarlandığımı ve yıl sonu gösterimizi hatırladım.Sağa bakınca tanıdık evimi gördüm.Üç katlı beyaz bir evdi,evin ve garaj bölümünün üstünde ki çatılar koyu yeşilin biraz açığı denebilecek bir renge sahipti.Pegasusla bahçeye inmeyi düşündüm fakat bunun fazla dikkat çekeceğini düşünerek kapıya indim.Çam`a hoşçakal dedikten sonra bahçenin kapısına baktım.Kapının yanında ki sağ sütunda altın kaplama bir plakanın üstünde Lanchaster yazıyordu.Plakanın hemen altında bir aslan kabartması vardı,kabartmaya bastım ve ince bir bayan sesinin ''lütfen bekleyiniz'' dediğini duydum.Az sonra sol sütunda ki kamera bana döndü,hemen ardından bahçe kapısı sonuna kadar açıldı.İki tarafı çalı-çit`lerle kaplı mermer patikada yürümeye başladım.Çalı-Çit`lerin diğer tarafında havuz ve onun biraz solunda şekillendirilmiş çalılar vardı.Kimi aile amblemimizdi kimi çeşitli kuş şeklindeydi.Sonunda eve ulaştığımda iki mermer basamağı çıkıp kapıya geldim.Babam kapıda gözleri dolu bir şekilde bana bakıyordu,üstünde gök mavisi bir takım elbise vardı.Babama sarıldım,onu ne kadarda özlemiştim.Ardından içeri geçtik,hala tek kelime etmemiştik.Sonra mutfak kapısından hizmetçimiz yaşlı bayan Fletcher çıktı.''Hoşgeldin Justin,yatılı okul nasıldı bakalım ?''.Babama baktım,babam ise omuz silkti.Tabii ki bayan Fletcher`in melez kampından haberi yoktu bu nedenle ''iyiydi'' demekle yetindim.Ardından babamla salona geçtik ve koltuğa oturduk.''Evlat,seni ne kadar da özledim.Nasılsın,bir sorun var mı? ''.Yaklaşık bir buçuk saat boyunca babamın sorduğu bu tür soruları yanıtladım.Saatime bakınca saatin 09:30 olduğunu gördüm,şimdiye kadar kulübedekiler uyanmış olmalıydı ama muhtemelen kampta dolaştığımı sanıyorlardı.Sonunda ''Baba artık gitmeliyim,gecikemem''.''Evet haklısın,ama gitmeden önce sana bir süprizim var''.Süprizin merakı eşliğinde babam ile garaj bölümüne gittik,babam kapıyı benim için açtı ve ''işte hediyem bu'' diye bağırdı.Parmağıyla siyah bir Lamborghini`yi işaret ediyordu.Ağzım açık kalmıştı,bu benim olamazdı.''Bu benim mi yani ? '' dedim kekeleyerek.''Evet,orada uçan arabalar falan kullanılıyor mudur bilmiyorum ama bunu seveceğini düşündüm''.Babama hızla sarıldım ve ettiğim binlerce teşekkürden sonra Lanchaster Malikanesinden ayrıldım.Fakat arabayı nasıl kampa götürecektim,polisle başım belaya girebilirdi.Sonra başımın belaya girmeyeceğini düşündüm ve bir ıslık çaldım.Çam yanıma gelince ona kampa gitmesini söyledim ve arabaya bindim.Gaza son sürat basıp New York sokaklarında kampa doğru sürmeye başladım.