" Dionysos kulübesi! Kırmızı takım! " demişti kamp müdürümüz Kheiron. Ben sabotaj görevi almıştım. Riskli bir şeydi bir sene önce her şeyi berbat etmiştim. Kutsal şarabımdan bir iki yudum aldım ve görünmez oldum. Ormanın derinliklerine daldım. Bir iki melezi bayılttım. Karşıma güçlü bir melez -en azından güçlü görünüyordu- çıkmıştı.
Beni göremiyordu ama onu gördüğüm anda sakinleşmişti. Beni hissediyordu. Silahım Madness'i doğrulttum. Zırhının koluna ateş ettim. Görünmezliğim bozulmuştu. Zırhından geri sekti mermi. " Seni ezik! " diye bağırdı bana düşmanım. Kılıcını çekti. Zırhım çok hafifti ama kırılmazdı. İşte bu benim avantajım! Kılıcını güçlü bir şekilde bana savurdu! Hemen arkamı döndüm. Kırılmaz ceketime sağlam bir darbe indirmişti. Sinirlendi ve yerden sular çıkardı " Bu adam kesinikle büyük amcam Poseidon'un oğluydu. " büyük su galonunu üzerime boşalttı. Sırıl sıklam olmuştum. " Yeter! Buradan sadece birimiz çıkacak! " dedi bana korkutucu görünüyordu. " Ve oda sen değilsin! " deyiverdim. Yerden üzüm bağları çıkararak bileklerinden tuttum. " Esplosione! " dedim ve üzümler patladı. Çocuk savrulmuştu. Kafasına bayıltacak kadar bir darbe indirdiğimde yere yığıldı.
Şarabımdan yudumlayıp koşmaya başladım. Bayrağı almaya geldiğimde herkes kırmızı takımın zaferini kutluyordu...