Sabahın köründe küçük bir çaylak melez odama girip beni uyandırmaya çalışıyordu. ''Hı ne var?.. Sende kimsin odamdan çık hemen seni küçük...'' ayağını sürüyerek ''Marc seni kulübeye çağırıyor'' diyip kaçtı. Gözlerimi ovuşturup anlam vermeye çalıştım. Saat erkendi ve Marc delisi sabahın köründe beni niye çağırıyordu. 'Ben kimsenin ayağına gitmem' ama merakım işte örtüyü üzerimden atıp üzerimi değiştirmek için küçüğün açık bıraktığı kapıyı kapattım.
Hava mükemmeldi kafama bir şapka geçirip Poseidon kulübesini geçtikten sonra o heybetli Zeus kulübesinin önünde durdum. Buraya hiç girmediğimi farkettim ilk olacaktı ama içimi didikleyen bir şey vardı. Ayağımla boş boş bir ritim tutmaktansa Leo ucubesinin kulübesine girmek için bir adım attım, sonra bir adım daha merdivenleri çıkıp kulübenin kapısını tıklatım ama sonra açık olduğunu fark edip girdim.
Marc kulübe de volta atıyordu. Beni görünce geldiğime şaşırmış gibiydi. ''Avalak avalak bakmaktansa niye çağırdığını söylesen acaba?'' bana doğru yaklaşıp ''Pasta yapmayı biliyor musun?'' 'ne?' pasta mı ben ne anlarım pastadan demek geldi içimden ama bu sohbeti bitireceğini ve benim hiçbir şeyi öğrenemeyeceğim anlamına geliyordu sustum.
Şöyle bir etrafa göz atıp ''Bir iki kez yapmıştım ama çok iyi olduğumu söyliyemem'' bir an duraksayıp düşünmeye başladı hareketlerine anlam veremiyordum. Gerçi ben onu hiçbir zaman anlamıyorum ama olsun durum farklıydı işte. ''Bugün burada pasta yapar mısın?'' gözleri bir yavru kedinin ki gibi açılmıştı. Konuşmak için ağazımı açtım ama sonra aklıma dank etti 'Ben pastayı nasıl yapacaktım ki?'
Kendime bir pasta bile yapamıyor dedirtmem / asıl beni böyle pasta yaparken görürlerse küçük düşerim / ama bir taraftan pasta güzel olursa / Zeus kulübesinde hemde imkansız ''Tamam kabul yapıcam ama ne yapıcağımı bilmiyorum'' gülümsemeye çalıştım her ne kadar zor olsa da