Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Facianın ta kendisi. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Hanna Olıvıa Temple Hera'nın (manevi) Çocuğu
Mesaj Sayısı : 988 Kayıt tarihi : 11/02/11
| Konu: Facianın ta kendisi. Çarş. Nis. 27, 2011 3:32 am | |
| "Lanet olsun"dedim.Ayaklarım su toplamıştı resmen.Neredeyse 1 saattir yürüyorduk.Hope ise halinden memnun gibiydi.Etrafı inceliyordu.Koru gibi bir yerdeydik.Hava kararmak üzereydi.Gri Kızkardeşleri,yürümeye tercih ederdim.Hope "Sızlanma,ileride bir durak buluruz"dedi.New York'ta neden binmemiştik hala anlamıyordum. "Nasıl sızlanmam,ayaklarım uyuştu be!"dedim."Ayrıca acıktıııım!" Hope kıkırdadı.Koru ileride bitiyordu sanırım.Çünkü otoyol gözüküyordu.Koruluktan çıkınca karşımıza bir dükkan çıktı.Aslında dükkan yanlış bir kelimeydi.Burası bildiğin mağazaydı.Büyüktü.Ve burnuma patates kızartması kokusu geliyordu.Hope "Burası lokanta olmalıı"dedi.Adını okumak için yaklaştık.İçeri girmek istiyordum.Midem zil çalıyordu.Dükkanın adı 'ME NİNMYEZET BÇEHA CECÜSİ MAAĞSIZA'ydı.Of ne salağım,ben bir melezim dedim içimden.Hope'a baktım o da yazıyı okumaya çalışyordu. "O ne be?"dedi bana bakarak."Of boşver."dedim.Kapının iki yanında betondan bahçe cücesi vardı.Sanki fotoğrafları çekilecek gibi el sallıyor,gülümsüyorlardı.Hope "Of bu koku ne?"dedi.Havayı kokladım. "Vallahi ben sadece patates kızartması kokusu alıyorum."dedim.Hope bir satir gibi havayı koklamaya başladı. "Şey,garip gelebilir ama,ben canavar kokusu alıyorum"dedi."Saçmalama"dedim ve elini tutup içeri sürükledim.Kapı gıcırdayarak açıldı.Kapıyı açar açmaz önümüze bir kadın çıktı.Kafasında kavuk gibi bir şey vardı.Gözlerinde de güneş gözlüğü...Orta doğuluya benziyordu.Uzun boyluydu ve ipinceydi."Hoşgeldiniz canlarım,Ben Em Teyze"dedi gülümseyerek. | |
| | | Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Facianın ta kendisi. Çarş. Nis. 27, 2011 5:33 am | |
| Evet, burada canavar kokusu aldığıma yemin edebilirdim. Kalkanım ve yıldızlarım yanımdaydı, üstelik açtım. Oliv "Saçmalama" deyince, ben de bunu unutmaya karar verdim. İçeri girdikten sonra bir kadın gördük. Kafasında siyah bir kavuk ve gözlerinde güneş gözlükleri vardı. Çok garip bir durumdu ama nezaketen bir şey sormadım. "Hoşgeldiniz canlarım, ben Em Teyze" dedi gülümseyerek. Bu ismi bir yerden duyduğuma emindim. Yemeklerinin çok güzel olduğu konusunda olmasını umdum ve yanıtladım. "Merhaba Em Teyze. Acaba burası bir lokanta mı?" diye sordum. "Hayır, burası bahçe için heykellerimi sattığım bir mağaza ama isterseniz size yiyecek bir şeyler ayarlayabilirim." dedi. İyice tedirgin olmaya başlamıştım çünkü koku burnumun direğini sızlatıyordu. Oliv'e baktım. Koku falan almıyordu herhalde, halinden gayet memnun gülümsüyordu. Sevinçle el çırptı ve "Çok iyi olur, çok açız Em Teyze" dedi. Kadın gülümsedi ve "Beni takip edin canlarım, daha yeni patates kızartmıştım." Mutfağa doğru ilerlerken heykellerde bir gariplik olduğunu seziyordum. Sanki heykellerin hepsi gerçekti. 'Kadının hakkını vermek lazım şimdi, çok iyi işler çıkarmış' diye düşündüm. Bizi masaya oturttu ve elinde patates kızartması ve köfte olan koca bir tabakla geri döndü. Oliv kokuyu içine çekti ve hemen yemeye başladı. Bense Em Teyze'ye dönüp "Heykelleriniz çok güzel, hiç ödül aldınız mı?" diye sordum. Em Teyze gülümsedi. "Buraya kimseler gelmiyor ne yazık ki canım, heykellerim alınmıyor bile" Tabaktan bir şeyler atıştırdım ve devam ettim. "Keşke şehrin içinde bir yerde açsaydınız mağazanızı, o zaman heykellerinizi satabilirdiniz" dedim. Burası iyice garipleşmeye başlamıştı. Neden siyah kavuk giyen bir kadın, heykellerini şehirden kilometrelerce uzak bir yerde satmaya çalışsın ki? Hem bu kadın nasıl geçiniyordu? 2 dakika içinde tabaktakilerin hepsini silip süpürmüştük. "Teşekkür ederiz Em Teyze, borcumuz ne kadar?" diye sordum. Cebime elimi attım. Param vardı biraz. "Sizin gibi güzel kızlardan para almayacağım. Ama benim için bir şey yapabilirsiniz" dedi. Geri adım attım. Arkada gördüğüm heykel hiç ama hiç hoşuma gitmemişti. Bu bir satirdi! Bu kadın nereden görmüş olabilirdi ki bir satiri? Tam da o sırada kafama dank etti. Bu kadını tanıyordum. Oliv "Ne yapabiliriz Em Teyze?" diye sordu. Oliv'in kolundan tuttuğum gibi kaçmak istiyordum ama bu biraz zor olurdu. Endişeli görünmemeye çalışarak Em Teyze'nin cevabını bekledim. "Burada çok yalnızım, sizin gibi tatlı kızlar benimle sonsuza dek arkadaş kalabilir." Sözü nereye götüreceğini biliyordum. Gözlüklerini kaldırmadan Oliv'i uyarmalıydım. "Oliv gözlerini sımsıkı yum, bu Medusa!" diye haykırdım. Ne kadar klasik oldu diye düşünmeden edemedim. Oliv hemen gözlerini yumdu, ben de. Bir elimde pusulam, diğer elimde yıldızlarım, öyle beklemeye koyuldum. Medusa'nın tepkisini çok merak ediyordum. Yılan tıslamaları duyuyordum, o canavar kokusu iyice ağırlaşmıştı. Bana doğru yaklaştı ve yüzüme dokundu. "Böyle bir güzelliğin solmasını ne ben, ne de Afrodit ister. Sadece bir bakış yeterli." "Beni rahat bırak!" diye bağırdım ve elimdeki yıldızla gözüm kapalı eline doğru bir hamle yaptım. Sanırım parmağını kesmiştim. Medusa keskin bir çığlık attı. "Oliv, kaç!" diye bağırdım ve kapıya doğru koşmaya başladım. | |
| | | Hanna Olıvıa Temple Hera'nın (manevi) Çocuğu
Mesaj Sayısı : 988 Kayıt tarihi : 11/02/11
| Konu: Geri: Facianın ta kendisi. Perş. Nis. 28, 2011 2:41 am | |
| Gördüğüm bir rüya olsaydı keşke.Resmen Medusa'nın tuzağına düşmüştük.Neden Hope'un sözünü dinlememiştim ki.Hope Medusa'nın parmağını kestiği için biraz zaman kazanmıştık.Deponun çıkışına kadar koştuk.Ama peşimizde olduğunu biliyordum.Arkamızdan ayak sesleri geliyordu."Sizi lanet melezler!" diye bağırdı.Kafasında ki yılanların tıslamalarını duyabiliyordum.Elimi kapıya uzattım.Ama kapıyı kilitlemişti.Tanrım ne yapacağız şimdi biz diye mırıldandım.Hope ise elindeki yıldızları Medusa'ya doğru savuruyordu."Tabi ya"dedim.Herkül hatta, bir sürü kahraman Medusa ile böyle savaşmıştı.Yansımasına bakacaktım.Cebimdeki aynayı çıkarttım ve Medusa'yı aramaya başladım.Aynada yansımasını görünce ıyk demeden edemedim.Kafasında bir sürü yılan vardı.Gözleri ise grimsiydi.Arka cebimden Death'ı çıkarttım ve dalışa geçtim.Kılıcı bacağına sapladım.Hope öylece durmuş bana bakıyordu."Hopee! Git anahtarı bul."dedim.Medusa ise bacağını tutmuş inliyordu.Hope kasaya gitti.Çekmecelerde anahtarı aramaya başladı. | |
| | | Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Facianın ta kendisi. Perş. Nis. 28, 2011 4:12 am | |
| "Lanet olsun!" dedim. Oliv'i orada Medusa'yla tek başına bırakmış, anahtar arıyordum. Bir kasa vardı, çekmeceler. Bulmam gereken ise kapının anahtarıydı. Çekmecelerde bir sürü anahtar vardı. Kasanın olabilecek anahtarları gözüme kestirdim ve kasayı açmaya çalıştım. 3. deneyişimde kasa açıldı. O sırada Oliv bir çığlık koyverdi. Medusa onu kollarından yakalamış, gözlerine bakması için ısrar ediyordu. "Gözlerini aç, Hera'nın evlatlığı! Yoksa yılanlarım oyarak açar!" Elime hemen yıldızlarımı aldım ve Medusa ile Oliv arasındaki yılanlara doğru fırlattım. Yaptığım çok tehlikeliydi, Oliv'e gelebilirdi ama iyi bir atış olmuştu ve Oliv'in yüzündeki bütün yılanların başı kopmuştu. "Sen!" dedi ve bana döndü. Hemen arkamı döndüm ve yıldızlarımdan yansımasın baktım. Oliv'i bırakmış bana doğru hızla gelmeye başlamıştı. Elimdeki yıldızı geriye doğru savurdum, tam göğsüne saplandı. Bir süre durdu, göğsündeki yıldızı söküp attı. Tam da o sırada Oliv kılıcını eline almıştı. Arkadan koluna sertçe geçirdi. Kolunun nasıl koptuğunu ve kanların nasıl fışkırdığını yıldızımdan görebiliyordum. Yıldızlarımı aldım ve boynuna doğru hızlıca atmaya başladım. Bir süre sonra artık öldüğünü anladım. "Oliv, iyi misin?" diye sordum. "İyiyim" dedi. Hala kasanın yanındaydım. Kasayı açtım ve içindekilere baktım. Eski basit bir anahtar, bir bilezik ve bir küpe. "Oliiiv, bunları görmek isteyebilirsin" dedim. Yanıma geldi ve kasadakilere baktı. "Sence neden sadece bir küpe var?" diye sordu. Gergin olmama rağmen güldüm. "Bilmem, burası baştan beri garipti zaten" dedim. Bileziği elime aldım. "Sence bunun ne gibi bir özelliği var?" dedim. "Önemli bir şey olmasaydı, kasada saklamazdı" "Haklısın" dedi. "Çantana at onları da gidelim" Kafamı salladım. Medusanın boynundaki asılı anahtarı söküp aldım, bahçe kapısını açtım ve otobana geri döndük. Yolda giderken küpeyi elimde evirip çeviriyordum. Üzerinde kedi olan sevimli küçük bir şeydi. Üzerine hafifçe bastırdım. Bir anda upuzun bir kılıca dönüştü. Kabzasında bir çift kedi gözü vardı. Şaşırıp bakakaldım. Oliv "Vaay!" dedi. "Yeni bir silahın oldu işte, fena mı? Bakalım bu bilezik ne işe yarıyor..." | |
| | | Hanna Olıvıa Temple Hera'nın (manevi) Çocuğu
Mesaj Sayısı : 988 Kayıt tarihi : 11/02/11
| Konu: Geri: Facianın ta kendisi. Perş. Nis. 28, 2011 4:22 pm | |
| Otobanda yürümeye başladık.Hope elinde ki küpeyi inceliyordu.Elinde ki küpe birden uzun bir kılıca dönüştü. "Vaay.Yeni bir silahın oldu işte, fena mı? Bakalım bu bilezik ne işe yarıyor..." dedim ve elimdeki bileziği incelemeye başladım.Üstünde savaşçı resimleri vardı.Hoştu falan ama hiç tarzım değildi.Hope "Hey,belki de koluna takmalısın."dedi.Hemen koluma geçirdim ve küçücük bilezik kocaman bir kalkana dönüştü."Ohaa!"dedim."Şu medusaya bak." Hope kıkırdadı."Güzelmiş."dedi kalkana bakarak.Kalkanı hemen kolumdan çıkardım.Eski haline geri döndü ve cebime attım.Otobüs durağına oturduk.Birazdan Long Island'ın yakınından geçen otobüs geldi.Binmeden önce Hope'a "Koku alıyor musun dostum?"dedim kıkırdayarak.Kahkayı bastı."Sadece bin."dedi.Sağa salim Melez Kampı'na dönebilecektik sanırım.-RP BİTMİŞTİR- | |
| | | | Facianın ta kendisi. | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|