İlginç. Burada sadece istenildiği zaman yağmur yağmıyor muydu ? Yoksa ben hasta mı oldum ? Ares çocukları olarak paylaştığımız kulübenin camına vuran yağmur damlaları sanki kalbime işliyor. Yere değen her yağmur damlasıyla birlikte sanki kalbime bir hançer saplanıyordu. Ne oluyordu bana bu sıralarda ? Böyle değildim ben. İçimde her zaman bir kıpırtı. Buraya ait olduğum söyleniyordu bana. Ancak içimden bir ses, bir şey burada olmamam gerektiğini söylüyordu. Onu aramamı söylüyordu bu ses bana. Onun hala yaşadığını söylüyordu. Ancak böyle bir şeyin olması neredeyse imkansızdı. Eğer o yaşasaydı bilirdim değil mi ? Hem onunla biz kardeştik onunda burada olması gerekirdi. Ahh lanet olsun neler oluyor bana böyle ?! Burada durmamam gerekiyor. Bedenim burada geçirdiğim her saniye kuruyor gibi. Yapamıyorum. Bir şeyler zor geliyor bana. Ancak ne olduğunu bilemiyorum. Kim bilir belki yeni tanıştığım insanlara kardeş demek zor geliyordur. Yada burada yaşamak bana uygun değildir. Bilmiyorum işte. Kalbim ne kadar burada kalmamı söylese de beynim bunu yapmamamı söylüyor. Zellena'yı nasıl bırakacağım ama... O benim başıma gelen en güzel şey. Ve onu kolayca silip atmak... bilmiyorum zor geliyor bana. Ve yaşadığım onca şeyin boşa gitmesi. Üzücü bir durum benim gibi birisi için. Ancak bazı şeyler var ki bunları nedense görmezden gelmemi sağlıyor. Belki de ben buradan gidince üzülmez. Hemen unutur belki de. Böyle yapması ikimiz içinde en iyisi olacak belki de... Kim bir kaçağın sevgilisi olmak ister ki ?
Gözlerim karanlıktaki damlalara dalmışken bedenim uykusundan uyanmış bir aslan misali canlanıyor. Artık ne yapmam gerektiğini biliyorum. Sadece bazı pürüzler var önümde. Örneğin gecenin bir vakti dışarıda harpya denilen yaratıklarla savaşmam çok dikkat çeker. Aklımı tamamen boşaltmam gerekiyor. İyi bir plan yapmalı ve sessiz sedasız terk etmeliyim bu kampı. Yavaşça kalkıyorum yatağımdan. Bu rahatlığı özleyeceğimden eminim. Ancak huzur bulmak, aradığım cevaplara bir yanıt bulmak tüm bunlardan daha değerli benim için. Çantama tıkıştırdığım bir kaç giysi ve yemekten sonra tamamen hazır olduğumu anlıyorum. Küçük kulübeme şöyle bir bakıyorum. Bu biraz ironik. Özleyeceğimden değil hani. Neyse... Adımlarım yavaş. Ancak bir o kadarda kararlı. Gideceğim yer ise belli. Pegasus ahırlarına ulaşabilirsem gerisi çocuk oyuncağı benim için. Ayaklarım ıslak toprağı ezerken bedenimde yağan yağmur tarafından kurşuna diziliyor gibi. Ve işte geldim. Planım işe yaradı. Özgürlük artık sadece bir kaç dakika uzakta benim için...
Ehh... Bazı şeyler tamamen istediğiniz gibi gitmeyebilir dimi bazen ? Pegasus ahırlarına girer girmez bir sürü Pegasusun kişneyip ortalığı ayağa kaldıracağını hiç düşünmemiştim açıkçası. Sonrasında birine zorla binmiş ve bir harpya sürüsüyle dövüşerek kamptan uzaklaşmaya başlamıştım. Bir daha geri dönmemek üzere. Kalkanım olmasa hayatta kalmam neredeyse imkansızdı. Ancak bunlar altımdaki Pegasus için geçerli değildi. Bu harpyalar baya zeki yaratıklardı. Bana zarar veremeyeceklerini anladıklarında altımdaki Pegasusa saldırmaya başlamışlardı. Her ne kadar onları öldürsem de fazlaydılar. Kamp artık baya uzakta olabilirdi benim için. Ancak hala tehlikedeydi bedenim. Altımda kanat çırpmaya çalışan ve ölümle pençeleşen bir at. Bir sürü kana susamış uçan yaratık. Ne kadar güzel ! Ve işte olmuştu. Pegasus ölmüştü. İşin iyi tarafı kala kala sadece iki harpya kalmıştı. Ancak pek bir önemi yoktu ki. Birazdan yere çakılacaktım ve ölecektim. Ne kadar kötü bir son ! Hani derler ya insan ölürken anıları gözünün önünden bir film şeridi gibi geçer diye. Doğruydu bu. Her şeyi görüyordum şu anda. Briannanın bedeninin ikiye bölünüşü. Kampa gelişim ve... Zellena. Hemen pes mi edecektim ? Yo kesinlikle hayır ! Bir kartal misali pegasusun üzerinden atladım ve harpyanın sırtına çıktım. Kafasına vura vura onu yere indirirken diğer harpyadan korunmaya çalışıyordum. Güvenli bir mesafeden yere atladıktan sonra üzerime pike yapan iki yaratığın icabına bakmış ve özgürlüğümü kazanmıştım. Eh bundan sonra böyle anılacaktım. Kaçak Versaillas....