“Orman ne kadar da gizemli!” diye içinden geçirdi Versaillas... Kimbilir; belki de bunları söylemesi biraz ironikti, ne de olsa kendisi ormandan daha gizemliydi, içinde ki sonsuz ve karanlık ormanı düşünürsek…Bu tehlikeli ormanda gecenin bir vakti ne aradığını düşündü bir an… İşin tuhaf yanı; bunu kendisi de bilmiyordu… Parlayan gözlerinde ki bomboş bakışlar da eklenince bembeyaz çehresine, korkunç bir görünüm almıştı yakışıklı olmasına karşın… Belki de hayatı boyunca bu yüzden kaybetmişti; çocukken mahalle çocuklarından yediği dayaklar, kimsenin ona iş vermemesi, babasının bile annesinden kıskanıp dışarı atması… Hepsi bu güzel yüzü yüzünden gelmişti başına… Hâttâ suratını kırık şarap şişesiyle çizmeyi bile denemişti bir kere, ama sokaktan geçen bir hanım elinde ki şişeyi almış, başını okşayıp
-Bu güzel yüze kıyılır mı evlâdım? Kimin kimsen yok mu senin?
Hayır hayır, bunları hatırlamak dahi istemiyordu, istediği tek şey biraz huzurdu ve istediğini bulmuştu burada… Tâ ki o lânet baykuş gelene kadar… Baykuşlarla bir sorunu olmamasına rağmen, bu kuşun gelip öterek zihin dinginliğinin içine etmesi sinirine dokunmuştu… Sonuçta aradığı huzuru bulmuştu ama bu baykuş o huzuru elinden almaya çalışıyordu…
-Defol git buradan kahrolası!
Baykuş kaçsa da keyfi de onunla berâber kaçmıştı… Artık bu pislikten kurtulmak istiyordu; alnına bulaşan bu kara pislikten! Bembeyaz alnında belirgin bir şekilde görülen bu kara pislikten…
Uyurken bir köpek gelip alnına pislediği için böyle olmuştu… Boyunun uzunluğundan faydalanarak tek zıplamada birkaç yaprak koparabilmişti… Yapraklarla kalıntı bırakmadan sildiği alnını gidip nehirde de yıkadıktan sonra artık temiz hissediyordu... Uzun saçlarını iyice karıştırdıktan sonra beresini taktı; açık bağrıyla tezat oluşturmaya çalışırcasına…Sonra usulca kalktı tekrar oturduğu ağaç dibinden… Belki de çok oturmuştu, en azından kalçasında ki yoğun ağrıdan anladığı kadarıyla… Ama yine de yürümek zor geliyordu bünyesine genç olduğu hâlde, belki de hayatın yükü ağrıtmıştı belini, omuzlarını… Ama bunu düşündüğü için kendinden utanmıştı klişe yapmaktan hoşlanmayan Versaillas … Herkesi kaçırtmıştı etrafından… Neden herkes ondan korkuyordu? Aslında bilmediği şey; kimse ondan korkmuyordu, o herkesi korkutuyordu… Ayrıca insanlara pek değer vermeyen bir tip olduğu için de dışlandığı olmuştu… Bazı istisnâ insanlar dışında… Örneğin Brianna… Ona karşı sert olamıyordu, ondan nefret edemiyordu, ona kızıp bağıramıyordu… Eğer Versaillas kızgın bir demirse, Brianna onu yumuşatan suydu, en azından böyle hissediyordu…Tam giderken arkasında ki bir hareketlenmeyi fark etmişti bir anda… Ama farkında değilmiş gibi davrandı tetikte olduğu hâlde… Arkasından saldıran şeye sadece gülmüştü Versaillas; anlık bir refleksle onun fiziksel atağından kaçarken…
-Kimsin nesin sen ?!
Boş bakışları düşmanının üzerinde geziyordu…
-Kim miyim? Benim kim olduğumun senin için bir önemi yok… Senin kim olduğunun da önemi yok… Seninle ilgilenmiyorum; ama cesedinle yakından ilgileneceğim, buaahahahaha!
Anlık bir plân yapmaya çalışırken… Daha önce kimseyi öldürmemişti ve öldürme deneyimini tatmaya hazır olup olmadığı konusunda da emin olduğu söylenemezdi… Ama Versaillas, ölmemeye çalışacağı konusunda kendinden emindi… Aradığı bâzı cevaplar vardı hâlâ ve bu yüzden de ölemezdi, ölmemeliydi…
O da ne? Bir anda gördüğü gri, çok fazla ürkütmüştü Verseillas'ı… Gözlerini kedi gibi belertmişti ve içinden sövmeden edemiyordu… Belki de çok yaşamıştı… Belki de şu an ölmek üzere olmasının nedeni bu kadar basitti… Kimbilir? Ama hayır, hemen teslim olacak değildi… Bir anda koşmaya başlayıp bir ağacın arkasına atladı, atağı bir şekilde atlatmıştı… Ama şunu da fark etmişti ki, ölüm yaratık atağını yaparken çok açık vermişti ve arkasını dönmüş bir şekilde Versaillas'ı arıyordu… Belki de sırası gelmişti Versaillas’ın… Eline sağlam bir sopa aldıktan sonra tüm gücüyle ileri doğru atıldı... Yaratık yok olmuştu belki. Ancak tam kalbine isabet ettirmişti keskin pençesini. Bedeni yavaşça soğuyor, ruhu onu terk ediyordu. Gördüğü son şey masmavi bir çift gözdü. Ölürken güzel bir şey görmüştü işte. Mutlu ölüyordu...
Gözlerini tekrardan merhametten yoksun olan ve dünya adını taşıyan yere açtığında şaşırmıştı. Ölmemişti. Yaşıyordu. Söylenenler de onu şaşırtmıştı. Ancak o sadece tek bir şeye odaklanmıştı. Odadaki bir kıza. Kahverengi saçları bir kuğunun tüyleri gibi yumuşacıktı hissedebiliyordu bunu. Gözleri onu bitiriyordu. O gözlere bakınca sanki dünyası duruyordu Versaillas'ın. Bedeni ise bir heykeltraşın ellerinden fırlamış gibi güzeldi. Özel olduğunu anlayabiliyordu. Zihninde onun adı yankılanıyordu. Adyali...
OUT: Adyali ile anlaşmalıdır son paragraf